28 Eylül 2009 Pazartesi

Antalyaspor Fenerbahçe maç analizi

İngiltere Premier Lig başta olmak üzere, dünyanın önde gelen tüm Avrupa Liglerini takip ediyorum. Hiç birisinde oyun Turkcell Super Lig' deki kadar durmuyor. Bu maçta da ligimizin bu hastalığı ön plandaydı. Topun oyunda kalma oranı çok düşük. Antalyaspor' un oyunu soğutma taktiği oldukça başarılı oldu. Sahadaki faüller, taçlar, kornerler, serbest vuruşlar sonrası oyun neredeyse 30 sn. kadar duruyordu. Elbette bunda hakemin oyuna sık müdahalesi ve pozitif futbola katkıda bulunmayan, devamlılığı engelleyen yönetimi de etkili oldu.

İlk yarıda Antalyaspor beklenenin aksine, presli ve alan daraltan bir oyunu tercih etmedi. Bu durum Fenerbahçe' nin rahat pas yapmasına, topu kanatlara kolaylıkla aktarmasına yardım etti. Kanatlarda oynayan Vederson, Gökhan ve Kazım verimli ve gayretliydiler. Ancak Santos kayıpları oynadı. Kritik top kayıpları yaptı. Üzerindeki yorgunluk açıkça gözüküyor. Belki bir iki hafta dinlendirilmesi yerinde olacaktır.

Fenerbahçe' nin de, Antalyaspor' un attığı gollerde stoperlerin kademe hataları var. Fenerbahçe' de Bilica- Lugano birlikte oynadıkları her maç en az 2-3 kademe hatası yapıyorlar. Benzer özelliklere sahip, benzer zafiyetleri olan iki adam. Birbirlerini tamamlayamıyorlar. Önder' in sakatlık sonrası tekrar formayı alması gerekiyor. Cristian- M.Topuz ön liberoda sırıtmıyor. Ancak M.Topuz daha ziyade ileri dönük bir orta saha oyuncusu gibi oynuyor. Bu durum, rakibin hızlı ve ayağa paslarla çıktığı zamanlarda FB takım savunması açısından sorun yaratabiliyor.

Önceki iki maça göre çok daha hareketli ve istekli bir FB izledik. Kanatları kullanma israrı olan, akıllı oynayan bir FB vardı sahada. İlk yarıda direkten dönen iki top, FB adına büyük şanssızlıktı. FB' nin en büyük problemi, maçın çok geniş alanlarda oynanıyor olması. Stoperler ile Guiza arasında en az 60- 70 metre var. Hem oyuncular yoruluyor, hem de Guiza çok desteksiz kalıp, varlık gösteremiyor. Bunun en büyük sebebi, Bilica ve Lugano gibi iki ağır adama güvenmeyen Daum' un defansı geriye yaslayarak oynamayı tercih etmesi. Bu tür bir anlayış ile oynamak demek, Guiza' yı kaybetmek demek. Tabi bunun dışında Guiza için ayrı bir parantez açmamız gerekiyor. 53. ve 77. dakikalarda kaleci ile karşı karşıya kalıp kaçırdığı gol inanılmayacak cinsten. Artık geçen sezon ve bu sezonki maç performansını göz önünde bulundurup şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Guiza tamamen abartılmış bir futbolcu. Yeri, yuvası kesinlikle Fenerbahçe değil. Aziz Yıldırım' ın ve Daum' un bu oyuncudaki inadını anlamak mümkün değil. Tabi ki Yıldırım hata yaptığını ve FB' nin 17 milyon Euro' sunu sokağa atmış olmayı kabullenmek istemiyor. Daum' da Başkana sempatik gözükmek adına Guiza' yı her maç sabırla sahada tutuyor. Olan FB taraftarının sinir sistemine oluyor. Sayın Başkan' ın hatasını artık kabullenip, devre arası bu soruna çözüm bulması gerekiyor. Bu süre zarfında, Semih' e forma verilmesi FB açısından daha iyi olabilir. Semih orta sahaya gelip, top alan, top dağıtan, topu zor kaybeden bir adam. Bloklar arası kopukluğu gidermede iyi bir tercih olacaktır.

İkinci yarıda daha baskılı daha arzulu bir FB vardı. Semih' in de oyuna girmiş olması ile FB ileride baskı kurdu. Özellikle son 15 dakikada gelen baskı, Antalyaspor' u çok bunalttı. Son dakikaya dek maçı bırakmadılar. Esasen FB son birkaç haftadır en iyi oyununu oynadı. Guiza' nın beceriksizlikleri ve orta sahadaki geniş boşlukları saymaz isek, FB' li oyuncular zorlu Antalyaspor deplasmanında ellerinden gelenin en iyisini yaptılar.

90. dakikada gelen gol, Antalyaspor' un takım olarak yaptıkları büyük hatadan kaynaklandı. Dakika 90, rakip FB, 1 puan neredeyse cepte. Ne demeye tüm takım ileri çıkar bunu anlamak mümkün değil. Maçta direkten dönen üç topu düşündüğümüzde, maçın FB' nin hakkı olduğunu ortada. Maçın FB adına en iyi oyuncuları Alex ve Cristian oldu. Cristian rakiple iyi mücadele etti. Alex ise maç boyu ayakta kalmayı başardı ve takımının tüm hücum aksiyonlarını tek başına organize etti. Guiza' ya attığı paslar ile üç puanda en fazla pay sahibi olan futbolcu oldu.

FB 7' de 7 yaparak rakibi GS' ın puan kaybetmesini beklemeye geçti. 7. hafta sona ererken alınan 21 puan büyük başarı. FB derbiye kadar puan kaybetmez ve Daum takım içi sorunları çözmeyi başarırsa, FB sahasında oynayacağı derbiye büyük bir güvenle çıkar.

24 Eylül 2009 Perşembe

Puanlar aynı, peki fark nerede?

Arkamıza yaslanıp rahat rahat, keyifle maç izlemeyeli belki 5 sene oldu. En son Daum' un son senesinde birkaç maçta böylesi iyi bir futbol izlemiştik. Ondan evvel ise sadece Denizli dönemindeki birkaç maçta seyir zevki yüksek bir Fenerbahçe hatırlıyorum. Daha geriye gidersek 88-89 daki efsane kadronun özellikle ikinci yarıda sergilediği müthiş keyifli futbolu unutamam.95-96 senesindeki şampiyonluk ise mücadeleci ancak kısır bir oyun anlayışı ile geldiğinden, bu futbolu keyifli saymıyorum.

Yani 1995' ten bu yana, arkaya yaslanıp, müthiş keyif alarak izleyebildiğim, futbol adına pek çok güzelliği içinde barındıran maç sayısı 30' u geçmez. Evet bu zaman zarfında pek çok şampiyonluk yaşanmıştır, ancak bu şampiyonlukların çoğu yürek ağızlara gele gele yaşanmıştır! Düğümler hep son haftalarda çözülmüştür. Takım pek çok maçı ite kaka kazanmıştır. Haklı galibiyetler, haklı şampiyonluklardır ancak seyir zevki yüksek, iyi futbol izlenememiştir.


Peki bunun temel nedeni nedir? Neden taraftar son 2o senedir şöyle üst üste beş maçı rahat ve keyif alarak izleyememiştir?


Kanımca bunun en büyük nedeni Fenerbahçe yönetimdir. Yanlış hoca seçimleri, tesadüfen getirilen iyi hocaların arkasında durulmaması ve hatalı transfer politikaları kötü futbolun nedenidir. Elindeki kısıtlı kadrolar ile; Daum, Zico ve Aragones' ten çok daha iyi ve olumlu futbol oynatan Löw' ü hatırlayalım. Löw' e bir sezon dahi zor tahammül etti Fenerbahçe yönetimi. Tek amaç şampiyonluk ve skor olunca, çağdaş, hücuma yönelik, keyif veren futbol isteyen hocaların suyu ısınıyor. Başarı gelmeyince (şampiyonluk) bu adamların ipi çekiliyor. Turkcell Super Lig' de BJK' nin 100. yıl şampiyonluğu sonrası bir devrim yaşandı. Ligimiz artık defansif açıdan güçlü, çok koşan ve oynatmamayı öncelik edinen takımların başarılı olacağı bir lig haline geldi. İşte geçen seneki Sivasspor. Yerli- yabancı tüm hocalar bu gerçeği biliyorlar. Sert, koşan, rakibe basan, oyun kurmaktan çok bozmayı ilke edinen bu tür hocalar ile keyif veren futbol izlemek imkansız oluyor. Daum, Aragones' de ve hatta aksi gibi görünse de Zico ve Denizli dahi başarının bu anlayışa uygun futbol ile geleceğine inanan hocalar idi. İyi defans yap, iyi kapan, hızlı konraya çık, birde duran topları iyi kullan. İşte her dört hocanın da temel futbol prensipleri bunlardı. E tabi bu futbol felsefesinin başarılı olması için 1-2 tane iyi defans oyuncusuna, iyi bir ön liberoya, bir tane de olağandışı yetenekte 10 numaraya ihtiyacınız olur. İşte Alex FB için bu nedenle önemlidir. Türkiye' de başarı bu tür futbolla geliyor ve Aziz Bey bunu çok iyi biliyor. Bunu değiştirmek, devrim yapmaktan ziyade işin kolayına kaçarak bu anlayışı devam ettiriyor. İşte o yüzden Alex bu kadar vazgeçilmez! Fenerbahçe devamlı hoca değiştiriyor, ancak temel futbol felsefesi hiç değişmiyor. Çünkü bu felsefenin mimarı sayın Yıldırım' dır. Fenerbahçe' de yönetsel ve zihinsel bir devrim yaşanmadan, ne bu futbol felsefesi ne de Alex bağımlılığı bitmeyecektir.


Elbette, farklı, daha cesur bir anlayış tercih edilerek hoca seçimleri daha iyi yapılabilirdi. Türkiye' deki futbol felsefesinde devrim yapılabilirdi. İşte GS. Rijkaard gibi genç, hırslı ve vizyonlu hocaları bulabiliyor. Porto Mourinho, Lyon ise Le Guen gibi hırslı ve vizyonlu hocaları bulabiliyor. Başarı da böyle iddialı, cesur, yenilikçi adamlarla geliyor. Bunun yanı sıra da iyi, keyifli, hücuma yönelik futbol izleniyor. Dünya futbolunda iyi futbol oynatıp, sıra dışı başarılara imza atan tüm hocalar bu felsefeye sahipler. FB Yönetimi, kulüp idaresinde gösterdiği başarı dahilinde elinde biriken imkanları bir futbol devrimi yapmak için harcasa idi bugün şampiyonlukların yanı sıra, takım olarak iyi oynayan, keyif veren, rakibi sindiren, bol gol atan Fenerbahçe' ler izleyebilirdik. İşte GS yönetimi bu cesur adımı attı. FB' nin neredeyse yarısı kadar bir bütçe ile ve akıllı politikalar dahilinde, 2000' li yıllardan bu yana atılmış en büyük adımları attılar. Bazıları bu iyi futbol, farklı anlayış ve bol gollü zaferler Rijkaard' ın eseri diyorlar. Katılmıyorum. Bu tamamen GS yönetiminin cesareti ve becerikliliğidir. Geleceği görüp, şekillendirmektir. Skora değil, çağdaş futbola değer vermektir. İşte biri ligi 4. diğeri 5. tamamlayan iki takım. Bu sezon başında ikisi de 6 da 6 yaptılar. Ancak sadece biri keyifle izlenip, övülürken, diğeri sürekli eleştiriliyor. Tabi daha sezon başı. Sezon sonu şampiyon Fenerbahçe de olabilir. Bu garip karşılanmamalı. Ancak daha ligin henüz 6. haftası olmasına karşın, benim gibi pek çok futbolseverin şampiyonu; iyi futbol oynama, iyi oyuncular transfer edebilme ve iddialı hoca getirebilme riskini alan, cesur GS yönetimidir. Bu ülkedeki kısır, sadece koşmaya dayanan, aşırı sert ancak verimsiz futbol anlayışını altı haftada dümdüz eden ise yine bu yönetimin getirdiği futbol felsefesidir. Benim hedefim lig değil, Avrupa' da başarı diyen anlayış ile; hedefim ligde başarı diyen zihniyetleri karşılaştırmak gereği dahi duymuyorum.


İşin diğer bir boyutu da oyuncu seçimleri. Bu taraftar Anelka' yı, Appiah' ı, Ortega' yı, Hooijdonk' u izlemeye alıştı. Çıtayı yükselttiniz; sonra takıma Uğurlar, Selçuklar, Kazım' lar, 36'lık Carlos' lar, Kezman' lar, Edu' lar, Deivid' ler, Guiza' lar, Maldonado' lar, Josico' lar geldi. Oturup uzun uzadıya bu isimleri eleştirmek niyetinde değilim. Bu oyuncuların iyi niyetli olduklarına eminim. Takımları için ter akıtıyorlar, buna da büyük saygı duyuyorum. Hatta birçok maçın kazanılmasında, şampiyonluklarda önemli katkıları var. Ama, bu oyuncular çağdaş, keyif veren futbol için yetmiyor. Anelka' dan sonra Guiza taraftarı kesmiyor. FB yönetimlerinin neredeyse 12 yıllık felsefesine uygun oyuncular olabilirler, ancak taraftara keyif vermiyorlar. Futbol iyi oyuncularla oynanır. Elinizde 10 adet ortalama, bir adet yıldız oyuncunuz var ise, belki şampiyon olursunuz. Ama kılı kırk yararak ve son dakikaya kadar endişe duyarak. Oysa futbolda ilk 11 'de oyunun kaderine etki edebilecek en az 4-5 yıldız oyuncunuz olacak. Biri dursa, diğeri vuracak. İşte GS. Oysa FB' de tut Alex' i, kzıdır Emre' yi, yıldır Guiza' yı, iş bitiyor!


Şimdi kimse kendini kandırmasın. Alınan puan toplamları aynı, ama alınış hikayesi çok farklı. Hangi FB' li bu sezon oturup rahat ve keyifli maç izlediğini iddia edebilir. Hangi GS' lı bu sezon bir maç dahi olsa kaybedeceğine inanıyor. İşte fark burada! Yönetimler, takımlar, felsefeler arasındaki fark burada. Büyük denizin büyük balığı olmak mı? Yoksa küçük denizin büyük balığı olmak mı? Farkı yaratan her iki takım yönetimlerinin bu soruya verdikleri cevap.
FB taraftarı öyle büyük bir taraftar ki, ezeli rakibinin transfer piyasasını dümdüz ettiği bir dönemde dahi gidip kombine kart, fenercell, forma satış rekorları kırılmasını sağlıyor. Tabi buna devam etmeliler. Hatta herkes takımına, hocasına, oyuncusuna destek vermeli. Oyuncu yuhlama, hoca kovma, futbolcuya saldırma dönemleri asla yaşanmamalı. FB kötü futbol da oyansa, maç da kaybetse hep destek tam destek verilmeli. Ancak diğer yandan da yönetim tarafından tercih edilen bu futbol felsefesi mutlaka sorgulanmalı! Şampiyonluk gelse dahi...


Şimdi o çok sorulan soruya cevap verebilirim: FB bu sezon ne zaman iyi futbol oynayacak? Cevap: Ara sıra! Evet 7. haftaya kadar takımı taktik, teknik ve fiziksel yönden ciddi olarak eleştirmeme kararım var. 7 haftadan sonra bu konuları ciddiyetle ele alacağım, deşeceğim. Ancak görünen köy kılavuz istemiyor; bizce FB sezon sonuna kadar bu şekilde devam eder. Genellikle kaybetmez, ama yüreği ağzında kazanır. Birkaç maçta da (GS maçı da dahil) ekstra futbol oynar. Avrupa Ligi' nde de gruptan çıkar. Devre arasında Başkan' ın kendi kaderini de düşünerek, küçük çaplı bir revizyona gideceğini sanıyorum. Deivis, Carlos, Guiza ve 1-2 yerli oyuncu devre arası kadrodan ayrılabilir. Tahminlerim bu yönde.

18 Eylül 2009 Cuma

Fenerbahçe Neden Kaybetti?

Fenerbahçe' nin iyi bir takım olan Twente' ye kaybetmiş olması anormal değil, dünyanın sonu değil. Son derece de normal bir sonuç. Twente iyi takım. Üstelik de çok formdalar. İyi kapandılar, akıllı hücum yaptılar, az hatayla oynadılar. 4 pozisyonda 1 gol buldular. Klasik bir Hollanda takımı. Pas yapıyorlar, pası da iyi yapıyorlar. Peki bu maçta çok mu ezici bir üstünlük kurdular? Tam tersi, top %55 Fenerbahçe' deydi. Oyunun kontrolü Fenerbahçe' deydi. Peki Fenerbahçe neden kaybetti?

Son birkaç yazımızda yazıyoruz; Fenerbahçe maçları takım oyunu açısından 9 kişi oynuyor. Carlos, Alex oyunun defansif yönünde aksıyor. Hele de Carlos. Kafasında Fenerbahçe' yi ve Türkiye' yi bitirmiş. Bunu açıkça kendisi de söylüyor. Buna rağmen israrla ilk 11' de. Yahu bu adamdan fayda sağlayamayacağını Daum nasıl göremiyor? Bari Vederson' u oynat, Uğur' u oynat en azından bir koşu, bir mücadele görelim. Şimdi Vederson kendi kendine sormuyor mudur, bu kötü Carlos sahada ben neden kenardayım diye! Benzer şekilde Kazım sahada, Mehmet Topuz yedekte. Hep söylüyoruz, Kazım ay futbolcusu. Teknik bir adam ama fizik kapasitesi, konsantrasyonu, disiplini alt düzeyde. Bu sebeple Gökhan çok yalnız kalıyor, çok yoruluyor. Diğer tarafta da Santos, Carlos nedeniyle çok yalnız kalıyor. Daum kanat problemini bir şekilde çözmeli. Ya Carlos' u ve Kazım' ı kaybetmeyi göze alıp, hak edenleri oynatıp ligi ve Avrupa Ligini kazanmayı seçeceksin; ya da tam tersi!

Fenerbahçe sezon başında 4-2-3-1 şeklinde oynuyordu. Daum birkaç maçtır Alex' den verim almak için, klasik Alex taktiği olan 4-4-1-1 ' e geçti. İki sistem arasındaki fark şu. Birincisinde Alex' i orta-ileri oynatıyorsunuz. İkinciside ise forvet arkası, ikinci forvet gibi, daha fazla ileri dönük oynayabiliyor. Şimdi Alex asla ve asla 4-2-3-1 deki o üçlünün ortasında oynayamaz. Koşmanız, pres yapmanız, orta sahaya yardıma gelmesi gerekir. Öte yandan 4-4-1-1' de daha fazla ileride kalıp, top bekleme, aralara sızma, dönen topları tamamlama şansı oluyor. Zaten Alex ve Daum Fenerbahçe' de hep bu taktiği benimsediler. Fenerbahçe Alex' e göre taktik üretip, ona göre oyuncu oynatıyor! Ligde bu taktikle ve Alex' in maç boyu yatıp, son dakikada attığı gollerle işi kurtarabilirsiniz. Ama Avrupa ' da olmuyor. Hep yazıyoruz, yazmaya devam edeceğiz. Sergen' de yorumlarında bunu devamlı tekrar ediyor. Rıdvan Dilmen söylüyor. Alex ile Fenerbahçe bir kişi eksik oynuyor! Arkasındaki Emre ve Cristian maç başına en az 12.000 metre, forvette oynayan oyuncu (Guiza veya Semih) ise en az 10.000 metre koşmaz ise bu takım defansif açıdan zor duruma düşer. Şimdi bu rakamların gerçekleştirilmesinin ne kadar zor olduğunu görüyoruz. Tekrar söyleyeceğiz; Alex ile bir maç alır, bir maç alamazsın... Bunun artık görülmesi gerek! Fenerbahçe' nin acilen Alex' siz bir sistemi kabullenmesi gerekiyor. En başta da taraftarın ve Alex fanatiklerinin.Fenerbahçe' nin transfer ihtiyaçları iyice ortaya çıkmaya başladı. Guiza Fenerbahçe' nin aradığı forvet değil. Asla da olmayacak. Resmen Baros' un kötüsü...Taraftara da, Guiza' ya da yazık. Gitmek istiyor, mutlu değil, takımda tutmak için zorluyorsunuz. Yazık! Güçlü, kuvvetli ve hava topu hakimiyeti de olan bir santrafor bulamazsanız, bu kadro yapısı ile Sercan dahi gelse kaybolur gider. İhtiyaç güçlü bir santrafor. En azından birkaç hafta Guiza dinlendirilip Semih oynatılmalıdır. Semih yedekte kalmayı kabul ediyor, razı oluyor diye hak yemek olmaz. Kötü adamı israrla oynatırsan, yedekteki adamı bozarsın.

Kaybedersin. Klaisk Daum zafiyetleri erken başladı! Sol beke de iyi bir isim, devre arası şart. Carlos gidici bunu görmemek hata olur. Bizce Deivid yollanıp, birde ön libero alınabilir. Neden mi? Basit. Emre ya da Cristian sakatlanırsa, orta saha çöker!Fenerbahçe bundan böyle 4-2-3-1 oynamalı. Özellikle de Avrupa' da. Daum ne ligde ne da Avrupa' da Volkan- Gökhan, Önder, Lugano, Vederson (4)- Emre, Cristian (2)- Santos, Özer, Mehmet Topuz (3)- Semih 11 ile başladığı hiçbir maçı kaybetmez. Rakipleri dümdüz eder. Ancak buna Daum cesaret edebilir mi?

FB Alex' siz kazanmaya başlarsa, Alex' in, Carlos' un, Guiza' nın, Kazım' ın yerleri fazlası ile dolarsa; taraftar ne düşünür, Başkan zor durumda kalmaz mı? Bu taraftarı senelerdir bu isimlerle kandıranlar, bu isimleri zorla, baskı ile, kayırma ile oynatanların yüzü kızarmaz mı? Hak eden formayı alsa, taraftar 12 yıldır ilk defa şöyle rahat maç izlese iyi olmaz mı? Doğru takım kurguları ve buna uygun futbolcu seçimleri ile maç izlemek en çok bizim hakkımız değil mi?

Soruyoruz...

14 Eylül 2009 Pazartesi

Fenerbahçe maçı nasıl kazandı?

Fenerbahçe' nin maçı kazanmasında üç faktör etkili oldu. Birincisi Fenerbahçe' li oyuncuların Bursaspor' un mücadelesine ve sertliğine aynı şekilde karşılık vermeleri. İkincisi, Bursaspor' un futbol oynamaktan çok oynatmamak üzerine kurulu oyun stratejsi. Üçüncü ise Fenerbahçe defansının göbeğindeki Lugano ve Bilica' nın başarılı futbolu. Bol mücadeleli, her iki taraf adına oyun içi ve dışı sertliklerin olduğu, her iki tarafın da net pozisyonlara girdiği bir maç oldu. Ancak oyun kalitesi vasatı geçmedi. Hata yapmayan ve yakaladığı fırsatları değerlendiren kazanacaktı, öyle de oldu.

Fenerbahçe oyun ve oyuncu yapısı itibariyle Bursaspor' a ters geliyor. Geçen seneki kötü Fenerbahçe bile Bursaspor' u oynanan hemen her maçta rahat yeniyordu. Bu sene her iki takım da kadrolarını takviye ettiler ve futbollarının üzerine koydular. Ancak Fenerbahçe hakikaten de geçen senenin birkaç gömlek üzerinde. En azından mücadele kapasitesi çok yüksek. Bugün Fenerbahçe' nin çok iyi oynadığını söylemek mümkün değil, ama tekmeye kafa sokan, kayan, ikili mücadeleye giren, top kapan, rakibe ikili üçlü baskı yapan bir takım olduğunu görüyoruz. Rakipler bu Fenerbahçe' ye şaşırıyor. Başkan Yıldırım' ın deyimiyle artık rakipleri defansif olarak öpen bir Fenerbahçe var. Bugün defansın göbeğinde Bilica ve Lugano hemen hemen hatasız oynadılar. Mehmet Topuz ve Cristian Fenerbahçe' nin tatlı sert futbolunun ve mücadele kapasitesinin ateşleyicisi oldular. Omurgayı iyi savundular. Cepheden pozisyon vermediler.


Gelelim sıkıntılara.


Fenerbahçe' de ilerleyen haftalar için en büyük tehlike sinyali aşırı gerginlik. Oyuncular aşırı sinirli ve tepkililer. Özellikle hakeme yapılan itirazlardan bir iki kırmızı kart çıkması içten bile değildi. Daum takım içinde kontrolü kaybetmek üzere. Hırslı olmak iyi birşey bu tamam, ancak rakiple ve hakemle bu kadar didişmek sakıncalı. Hakem kötü de olsa, haksız kararlar da verse sakin olmak, olgun davranmak zorundalar. Emre' nin izinden giden çok oyuncu var. Buna acil önlem almak gerekiyor.


Fenerbahçe' de hücumda bir disiplin sorunu var. Topu alan kaleye vuruyor. Bu kadar iyi oyuncuların olduğu bir takımda bir seviyeye kadar bencillik mazur görülebilir, ancak bazen bu durum abartılıyor. Örneğin Guiza ve Kazım bugün çok bencildiler. Mutlaka uyarılmaları gerekiyor. Fenerbahçe' de kanatlar bugün yine çalışmadı. Gökhan, Vederson, Carlos ve hatta Kazım defansif açıdan çok gayretli ve mücadeleci oynadılar. Ancak hücumda büyük sıkıntı yaşattılar. Özellikle Gökhan' da yorgunluğa bağlı düşüş var, bu açıkça gözüküyor. Ayağına aldığı topu eziyor. Kazım ise birkaç olumlu hareket yapmasına rağmen, takımı çok yavaşlatıyor. Emre' nin takıma dönmesi ile Mehmet Topuz' un bu kanatta değerlendirilmesi düşünülebilir. Santos milli maç yorgunluğu nedeniyle varlık gösteremedi. Ama kaliteli hareketler yaptı. Oyuna hücum yönlü renk getirdi. Alex her zamanki gibi. Attığı gol dışında sahada varlık gösteremedi. Ama şu bir gerçek, Alex varsa, her an bir gol yaratma şansınız oluyor. Her an herşeyi yapabilecek bir isim. Attığı gol gerçek bir beceri golüydü. Fenerbahçe' de Santos dışında bu tür goller atabilecek ikinci bir isim yok. Alex bu nedenle önemli. Guiza' yı tanıyamadık. Fenerbahçe' ye geldi günden beri belki de en kötü maçını oynadı. Güçsüzdü. Bırakın gol yollarında etkili olmayı, yürüyerek oynadığı için oyundan alındı. Daum' un kararı doğruydu.


Bursaspor' a gelince; sert oynadılar, iyi mücadele ettiler ancak Fenerbahçe buna fazlasıyla cevap verince oynatmama planları suya düştü. Önce durdur, sonra vur taktiği durdurma noktasında bir derece başarılı olduysa da, hücumda hiç varlık gösteremediler. Ertuğrul Hoca' nın takımı bu değil. Bu takımın keyif veren, göze hoş gelen futbol oynama potansiyeli var. Rakip Fenerbahçe olduğu için bu skor anormal değil. Fenerbahçe' ye kaybetmek diğer haftalalar için ölçü değil. Ancak hücumda bir kısırlık içindeler. Sercan' a dayalı bir sistemin çok sağlıklı olmadığı kanaatindeyiz.


Herkese iyi haftalar dilerim.

2 Eylül 2009 Çarşamba

İşler iyi giderken eleştiri yapabilmek

Dost acı söyler. Son izlediğim Sion ve Manisaspor maçlarında Fenerbahçe' yi beğenmedim. Ondan önceki Sivas, Denizli ve Sion maçlarında da genellikle tek devre iyi oynayabilen bir Fenerbahçe vardı sahada. Geçen seneden çok farklı bir takım olduğunu kabul ediyoruz. Bu zaten herkes tarafından görülüyor. Kötü oynadığı maçları dahi kazanmayı bilen, moralli ve hırslı bir Fenerbahçe izliyoruz bu sezon. Bunun mimarı da kesinlikle Daum ve ekibi. Taraftarın ve spor yazarlarının geneli gibi bende bu sene Fenerbahçe'den umutluyum. Fenerbahçe yeni bir takım. Bu nedenle ciddi eleştiriler için çok erken. Hatta önceki yazılarımda, 7. haftaya kadar sistem ve hoca ile ilgili ciddi eleştiri yapmayacağımı yazmıştım. Ancak izlediğimiz 4 lig, 4 avrupa ligi ve 1 süper kupa final maçı sonrası gözlemlediğimiz bazı gerçekleri dile getirmek, bazı uyarılarda bulunmanın da kaçınılmaz olduğunu düşündüm. Amacım eleştirmiş olmak için eleştirmek değil. Herşeyin daha iyi olacağını bilirken, herşey iyi giderken, herkes umutluyken doğru olduğuna inandığımız tespitleri paylaşmak. Biliyoruz ki tam tersi bir durum söz konusu olur ise, zaten herkes eleştirecek, herkes yüklenecek.

1) Öncelikle Fenerbahçe' nin ciddi bir yedek kaleci sorunu var. Volkan bu sene gerçekten inanılmaz konsantre ve kalesinde güven veriyor. Refleksleri yerinde. Fenerbahçe' yi bir iki maçta ki buna en son oynanan Manisaspor maçı da dahil, ipten aldı desek yeridir. Peki Volkan sakat veya cezalı duruma düşerse ne olur? Yetenekli bir kaleci olduğuna yürekten inandığım, ancak oldukça tecrübesiz olan Volkan Babacan bu yükü kaldırabilir mi? Örneğin, kritik bir Galatasaray derbisinde kalede V. Babacan' ın olduğunu düşünelim. Taraftar veya Daum içi rahat bir şekilde maçı seyredebilir mi?

2) Gelelim sol bek mevkiine. Burada formanın öncelikli sahibi Roberto Carlos. Dünyanın üst düzey liglerine bakarsak, İtalyan Panucci hariç, önemli takımlarda 35- 36 yaşında olup, bek pozisyonunda oynayan oyuncu görmek zor. Bek dediğiniz adam, bugünün total futbol anlayışının belki de en önemli adamı. Defansta kademe yapar, kanadını savunur, ileri çıkar ve açığı destekler, oyun sıkıştığında topla içeri kat eder. Bunu maç boyu yapabilmek ciddi bir kondisyon ve dayanıklılık gerektirir. İşte FB' de Gökhan Gönül, işte GS' da eleştirilecek çok yönü olsa da Sabri. Bu adamlar maç boyu ileri geri makine gibi çalışıyorlar. Takımlarının en çok koşan adamları oluyorlar. Süratli ve çabuklar. Bek dediğimiz zaman aklımıza bu meziyetler geliyor. Evet Carlos, belki de 5 yıl önceye kadar dünyanın en iyi sol bekiydi. Ancak ya şimdi? Stadyumda maç izleyenler görüyorlar. İleri çıkıp geri gelemiyor. Geride kalınca da acaip kademe hataları yapıyor. Gönülsüz, isteksiz. Zaten gitmek istediğini de açıkladı. Carlos' u tutmakta israr etmenin ne anlamı var? Yılda 3-4 milyon euro para alıyor. Helal olsun, alsın, büyük bir isim. Ancak bu meblağ Türkiye için büyük bir para. Carlos gidecek bu kesin. Yerine Gökhan Gönül gibi genç ve yetenekli bir isim bulmak için ne yapılıyor? Eğer o bölgede düşünülen adam Santos ise, bu sefer sol açık ihtiyacı var. Yok o bölgeye Vederson düşünülecek ise, bir daha düşünülsün derim. İngiltere Premier Ligi maçlarını takip edip, oradaki bekleri izledikçe gerçekten acı çekiyorum. FB, Santos hariç şu an ideal bir beke sahip gözükmüyor.

3) FB' de ciddi bir Deivid sorunu var. Şu an sakatlıklar nedeni ile açıkça gözükmese de var. Sağ kanatta oynatmayı düşünseniz, ne Kazımdan ne de Mehmet Topuz' dan iyi bir oyuncu değil. Forvet arkasında oynatalım deseniz Alex' den, Semih' den iyi değil. Forvette Guiza' nın eline su dökemez. Peki bu adam nerede oynayacak? Yılda 2-2.5 milyon euro alan (yanlışsam lütfen düzeltin) bir adam yedek kalabilir mi? Kalmayı kendi kabul etse bile, sizce kalmalı mıdır? Üstelik bir yabancı oyuncu. Yani zaten sınırlı olan yabancı kotasını, normal şartlarda kimseyi kesemeyecek biri için kullanmak ne derece mantıklıdır. Zico döneminde Avrupa' da attığı goller nedeniyle hala Deivid' i savunan taraftarlar var. Yok kendini bulamamış da, yok bulacakmış da. Bırakın bu işleri, o paraya alınabilecek tonla iyi futbolcu var. Avrupa liglerini takip etmeyen, haftada bir Fenerbahçe maçı izleyen kişiler elbette Deivid' in futbol kapasitesini yeterli görür. Deivid Brezilya liginde iş yapar, biraz da Hollanda liginde idare eder, ancak herhangi ciddi bir Avrupa Liginde üst düzey futbol oynaması zor. İyi insan, iyi profesyonel ama Fenerbahçe' de dünya devi olma yolunda. Bu ülkede Keita, Elano, Santos, Kewell gibi yabancılar top oynarken, yabancı oyuncudan beklentiler çok yüksek oluyor. İyi oyuncu getirirsin bilet satarsın, getirmezsen bir satar, iki satar, üçüncüde satamazsın. Bu kadar basit!

4) FB ' de bir diğer sorun bence Alex sorunu. Adam 80 dakika sahada hiç yok, takım arkadaşları dili dışarıda koşuyor, o son 10 dakikada bir asist yapıyor ve hoop maçın adamı. Medyayı anlamakta zorluk çekiyorum. Dahi olarak görülen, bütün maç yatıp tek bir hareketle maçın oyuncusu ilan edilen sevgili Alex birkaç hafta üst üste asist yapamaz, gol atamaz ise ne olacak? Yapar, yapar demeyin yapmadığı çok oldu. Olan da her seferinde Alex' e bağlı bir sistemle oynayan Fenerbahçe' ye oldu. FB Alex' i verimli kullanmak istiyorsa rakip takımın direncinin düşütüğü son 20-30 dakikada oyuna almalıdır. 70 dakika rakiple kora kor oynayan, rakibin presine ve mücadelesine aynı şekilde karşılık verebilecek Semih, Özer veya Mehmet Topuz ile oynayıp, son 20 dakikada Alex' i oyuna dahil ederseniz, rakibi rahatlıkla çözersiniz. Ancak maç başından itibaren rakip tarafından itilen, kakılan, eli belinde dolanan, takımını defansif anlamda 10 kişi bırakan (aslında 9; Carlos' u unutmamak gerek) bir oyuncuyu 90 dakika oynatma kumarı, Manisa karşısında tutar, Denizli' de tutar; gün gelir Galatasaray veya Twente karşında tutmaz. Bunu biz değil istatistikler söylüyor. Daum Alex' i her maç 90 dakika oynatmayı planlıyor ise, ki bu yönde sinyaller veriyor, FB' nin şansı hep iki gün önceki gibi yaver gitsin diye umalım. Futbol 3-4 sene önceki futbol ile bile aynı değil. Hata affetmiyor. Biraz Alex fedakarlık yapacak, biraz Daum cesaretli olacak, biraz Sayın Başkan duruma el atacak ve FB Alex' siz de oynayabilecek bir futbol sistemini oturtacak. Başka da mümkünü yok! Alex' i seviyoruz ve hep beğeni ile hatırlayacağız. Ancak takım üzerindeki hakimiyetini ve hocaları üzerindeki baskıyı birazcık azaltması gerekiyor. Bunu yapacak yürek Alex' de var.
Biliyorum, bu konularda benimle aynı fikirde olan kadar, olmayan da var. Ancak dünya futbolunu izleyince bazı gerçekleri daha kolay görüyorsunuz. Bir takımın, herhangi bir maçta en çok koşan 5 oyuncusu ortalama 10000 metre koşmaz ise, o takım ne kadar yetenekli yıldızlardan oluşursa oluşsun kolay maç kazanamıyor. Kolay gol atabilse dahi, kolay gol yiyor. Bugün Galatasaray' ı tehlikeli bir takım yapan yıldızları değil, o yıldızlarının sahada rakipleri koşarak, presle, mücadele ile baskılaması. Yeteneksiz koşu ve koşusuz yetenek takımları bir yere kadar idare eder.

Umarım FB' nin teknik yönetimi anlatmaya çalıştığımız şeylerin farkındadır.
Yukarıda belirttiğim düşünce ve gözlemlere ilişkin olarak sizlerden kendi yorum ve düşüncelerinizi de bekliyorum.