31 Ağustos 2009 Pazartesi

Fenerbahçe Manisaspor Maç Analizi

Fenerbahçe bu sezonki en kötü ve dağınık futbolunu oynadığı maçta üç puanı almayı bildi. Belki bir kader maçı değildi, ancak kendi saha ve seyircisi önünde alınacak bir beraberlik, özellikle çok kötü futbol sergilenmiş bir Sion maçı sonrası taraftarı üzecekti. Galibiyet bu nedenle önemli. Fenerbahçe kötü oynasa da kazanmayı, sonuca ulaşmayı başarıyor. Bu geçen seneden en önemli fark olarak dikkat çekiyor.

Maçın ilk yarısında Fenerbahçe karşısında beklediğimiz gibi diri ve arzulu bir Manisaspor vardı. Fenerbahçe’ nin geriden oyun kurmasına müsaade etmediler. Toplu halde defans yapıp, toplu halde geriye döndüler. Bu kadar hatasız oynayan, sahayı iyi parselleyen ve çok koşan bir rakip karşısında Fenerbahçe ileri ve dikine oynamakta zorlandı. Maçın ilk devresi sonunda Manisapor’ lu Mehmet Nas, Güven ve Nizamettin’ in her biri yaklaşık 4900’ er metre koştular. Fenerbahçe’ de en çok koşan iki futbolcu, 4120 metre ile Emre ve 4085 ile Lugano idi. Lugano ismi şaşırtıcı. Zira kampa katılmamış, takımla yeterli antrenman yapamamış bir futbolcu takımın en çok koşan ikinci futbolcusu konumuda. Düşündürücü bir durum.
Fenerbahçe’ nin diğer çok koşan oyuncuları ise 4000 metrenin altında. Bu istatistikler Fenerbahçe’ nin orta sahayı geçmekteki zorlanmasını ve rakibin Fenerbahçe orta sahasını hızlı bir şekilde geçmesini açıklıyor. Fenerbahçe rakibe basamadı, rakibi bozamadı. Bu durum, özellikle ilk 30 dakika Manisaspor’ un Fenerbahçe kalesinde bazı tehlikeler yaratmasına sebep oldu. Fenerbahçe’ nin ilk yarıdaki en büyük sorunu toplu takım savunması ve hücumunda aksaması idi. Buna Alex ve Carlos ikilisinin takım savunmasında yeterince gayret göstermemesi sebep oldu. Buna ek olarak ilk yarıda hem hücumda hem de defansta ciddi şekilde aksayan bir sağ kanat izledik. Bunun en büyük sebebi Bekir’ di. Bekir rakip takım oyuncuları Simpson ve Nizamettin karşısında çok zorlandı. İlk müdahelelerinde hatalıydı. Kademe almakta zorlandı. Savunmada biraz zorlanınca, ileri çıkmakta da tereddüt etti. Kazım ileride oldukça yalnız kaldı. Kazım ilk yarıda FB’ nin en verimli oyuncusu idi. Cristian ise ilk defa bir maçta ciddi top kayıpları yaptı. İsabetsiz pasları ile şaşırttı. Bunda tabi ki Manisaspor’ u bunaltıcı baskısı ve ona yardıma gelen oyuncu sayısının azlığı önemli rol oynadı.
Hakem, daha henüz maçın başından itibaren Manisaspor’ un futbol dışı sertliğine izin vermedi. Bu olumluydu. Ancak 23. Dakikada Guiza’ nın pozisyonu bence ofsayt değildi. Guiza çizgiden hareketlendi. Önde değildi. Gerçi hakem ofsayt vermese bile Guiza pozisyonu değerlendiremeyecek gibiydi. Kaleci iyi pozisyon almıştı.Maçın ikinci yarısında da farklı bir futbol izlemedik. Ancak dakikalar ilerledikçe Fenerbahçe’ nin takım direnci düşmeye başladı. Bu sene iyisiyle kötüsüyle klasik Daum’ u izliyoruz. Takımı oyundan düşmesine rağmen gerekli müdahaleleri yapmadı, oyundan düşen Alex’ e maç boyu tahammül etti. Sakatlıktan yeni çıkmış bir oyuncu Messi dahi olsa 90 dakika oyunda tutulmaz. Bunu anlamakta güçlük çektik. Alex enteresean bir adam. Varlığı ile her an bir gol tehlikesi yaratabiliyor, ancak takımın defansif anlamda on kişi oynamasına neden oluyor. Savunma direncini azaltıyor. Orta alan rakibe kalıyor. Yani gol yeme olasılığını da artırıyor. Alex gol asisti yapmasına rağmen haftalardır kazanan Fenerbahçe’ nin kimyasını değiştirdi. Alex’ li bir Fenerbahçe mi, Alex’ siz bir Fenerbahçe mi? Ben Alex’ siz bir Fenerbahçe’ den yanayım. Belki son 20-30 dakika oynatılsa, daha faydalı olur. Ama Daum buna cesaret edemez, çünkü bu takım Daum’ un değil, Alex’ in takımı.
Emre ‘nin kartı kabul edilemez. Emre gibi uluslararası düzeyde futbol oynamış bir oyuncu bu denli amatör işler nasıl yapabilir anlamak mümkün değil. FB bugün puan kaybetse, ilk suçlanacaklardan biri olurdu. Emre pimi çekilmiş bomba gibi, nerde ne zaman patlayacağı belli değil.
Daum’ un oyundan aldığı adamlar Kazım ve Santos oldu. Yerine giren Semih ve Mehmet Topuz doğru seçimlerdi. Semih ile FB ileride top tutabiliyor. Semih FB’ nin oyun zekasını misliyle artırıyor.FB’ de Semih varsa, ileride paslaşma var, organize atak var, gol pozisyonu var. Mehmet Topuz ise hırsı ve mücadele azmi ile FB’ nin direncini artırdı. Emre’ nin atılması FB’ nin baskı kurmasına imkan vermedi. Oysa Emre sahada olsa son 15 dakika Manisaspor sahasından adım atamazdı. Yine de FB’ li oyuncuların oyun değişikliği sonrası daha dirençli ve mücadeleci bir futbol sergilediğini gördük. Gol sonrası FB baskısını daha da artrıdı. Ciddi moral buldu. Ancak kısa süre sonra yenilen gol, moralleri epey bozdu. Ancak FB’ li oyuncular mücadeleyi bırakmadılar. Uzatmalarda, tekrar öne geçtiler. Guiza her iki golde de başrolü oynadı. Birinde golü attı, diğerinde asisti yaptı diyebiliriz. Alex her zamanki gibi maç boyu yattı, maç sonu asistini yaptı. Yorum yapmak zor.
Manisaspor ikinci yarıda sadece bir iki pozisyon buldu, biri de gol oldu. Ancak takım savunması ve oyun disiplini mükemmeldi. Bu kadar diri bir Anadolu takımını uzun süredir izlemedik. Bu Manisa ligde iş yapar. Ancak Manisaspor Sezer’ i oynatmayarak hücum yönünden aksadı. Sezer ikinci yarı oyuna dahil edilebilirdi. FB’ nin uzatmalarda attığı gol morallerini bozmamalı. Böyle devam etmeliler. Ancak hücum organizasyonlarına daha çok çalışmaları lazım. Böyle kötü günündeki bir FB’ den bir puan alamamaları biraz da şanssızlık oldu.Bazı pozisyonlara değinmek lazım. İlk yarıda Guiza’ nın ofsayt pozisyonu bizce ofsayt değil. İkinci yarıdaki gol pozisyonu ilk yarıdaki pozisyonun aynısı idi. İlkine ofsayt veren hakem, ikinciyi devam ettirdi ve gol oldu. Hakem takdiri diyelim. Maçın ilk yarısında Manisaspor’ lu Nizamettin’ e Bekir’ in yaptığı %100 penaltı. Yine ikinci yarıda Mehmet Topuz’ a ceza alanı içinde yapılan hareket de %100 penaltı. Hakem bu pozisyonları sezemedi.
FB’ nin bekleri oyunda her iki yönlü olarak kayıpları oynadılar. Carlos ve Bekir, FB’ nin en çok aksayan ayakları idi bugün. Gökhan’ ın yokluğu çok arandı. Cristian FB’ deki en kötü maçını oynadı. Çok top kaybı yaptı. Kaybettiği toplardan bir tanesi Manisaspor adına gol oldu. Santos’ da vatandaşı gibi ciddi pas hataları yaptı. Yine de oyun içinde iyi niyetli idi. Zaman zaman güzel hareketler yaptı. Alex’ in takıma dönmesi onu olumsuz etkilemiş olmalı. Saha içi oyun liderliğini Alex’ e kaptırması onu olumsuz etkilemiş olabilir.
FB bugün kötü oynadı. 2. bölgeyi tamamen rakibine bıraktı. Bunda Manisaspor’ un iyi ve baskılı futbolu da büyük rol oynadı. Bu kadar kötü bir oyun ve zor bir maçtan üç puan çıkartmak büyük başarı. Şampiyonluk gelirse bu puanların ne kadar önemli olduğu görülecek. Daum’ un bu günkü dağınıklığa ve konsantrasyon eksikliğine çözüm bulması gerekiyor. Takımın yorgun olduğu da görüldü. Sanırım antrenman temposu daha iyi ayarlanmalı. Lige verilecek arada, Daum bu sorunları halletmeli. FB’ yi takım olarak gerçekten eleştirmek için 7. haftayı beklemek gerek. Bu dönem kayıpsız geçilir ise, shaada daha organize ve iyi bir FB’ yi izlemek mümkün olacak.
Herkese iyi haftalar dilerim.

28 Ağustos 2009 Cuma

Takımlarımız Avrupa Ligi' nde Ne Yapar?

UEFA Avrupa Liginde ülkemizi temsil eden Fenerbahçe ve Galatasaray' ın rakipleri belli oldu. Fenerbahçe H Grubu'nda Romanya ekibi Steaua Bükreş, Hollanda temsilcisi Twente ve Moldova temsilcisi Sheriff Tiraspol ile eşleşirken, Galatasaray F Grubu' nda Yunanistan ekibi Panathinaikos, Romanya'nın Dinamo Bükreş ve Avusturya' nın Sturm Graz takımları ile eşleşti. İlk bakışta Galatasaray daha zorlu bir grupta gözüküyor. Ancak dün Şampiyonlar Ligi' nde Beşiktaş' ın eşleşmiş olduğu rakipler ile karşılaştırıldığında, her iki takımımızın da oldukça şanslı oldukları görülüyor. Takımlarımızın bir üst tura geçmeleri için gruplarında ilk iki sırada yer almaları gerekiyor. Elbette sahada oynanmadan kazanılmış bir başarı olamaz, ancak gözüken odur ki takımlarımız büyük bir sürpriz yaşanmaz ise birlikte bir üst tura yükselirler. Ancak burada grupları lider olarak tamamlamak büyük avantaj, çünkü diğer grupların ikincileri ile karşılaşıyorsunuz. Eğer grupta ikinci olursanız, diğer grupların birincileri ile eşleşiyorsunuz. Yani üst tura çıkmak kadar, grup içi sıralamanız da önem taşıyor.

Gelelim rakiplere. Fenerbahçe' nin eşleştiği Twente şu an Hollanda Ligi' nde oynadığı 4 maçta 10 puan topladı ve averajla ikinci sırada. Lider Feyeenord' un da 10 puanda olduğunu söylemek gerek. Geçtiğimiz sezon Twente Holland Ligi' ni AZ Alkmaar' ın ardından ikinci tamamlamış. Lider AZ' nin 80 puanına karşın, Twente 69 puan toplayabilmiş. Hollanda futbolunda PSV ve Ajax' ın büyük düşüşü de göz önüne alındığında Twente başarılı sayılabilir. Yani Hollanda Ligi' nde tepeye oynayan bir ekip. Fenerbahçe' nin en ciddi rakibi olacaklar. Diğer rakip Steaua Bükreş ise geçtiğimiz sezon Galatasaray' ı Şampiyonlar Ligi' nde ön elemelerde eleyen takım. Bu sezon 4 maçta 7 puan almışlar ve averajla 7. sıradalar. Ancak liderin de 8 puanda olduğunu belirtmek gerekiyor. Geçtiğimiz sezon Romanya Ligi' ni şampiyonun tam 14 puan gerisinde, 56 puanla ve 7. sırada tamamlamışlar. Moldova' nın Sheriff takımı ise ülkesinde geçen sezon şampiyon olmuş. Aralarında Avrupa' da en başarılı takım Steaua Bükreş. Bir kez Şampiyon Kulüpler Kupası kaldırmışlar. Diğerlerinin ciddi bir başarısı yok. Esasen o tarihten bu yana Bükreş ekibi de Avrupa' da kayıpları oynuyor. Grubun açıkça en güçlü takımı Fenerbahçe. Grup liderliği için de açık ara favorim. Fenerbahçe maçları ciddiye alarak oynarsa maç kaybetmeden ilk sırada bir üst tura geçer. Ancak Daum' un açıklamaları ürkütücü. Biz Avrupa Ligi' ne değil, Turkcell Super Lige odaklandık diyor Alman Hoca. İşte rakip Galatasaray' ın yöneticileri aksi yönde beyanatlar verirken ve bizi Turkcell Super Lig' den ziyade Avrupa Ligi ilgilendiriyor derken, Daum' un bu açıklamaları taraftarı mutsuz ediyor. Fenerbahçe taraftarının asla küçük düşünmediğini bilmeleri gerekiyor. Galatasaray' ın hedefi Avrupa iken Fenerbahçe asla ligle yetinmez, yetinmemelidir. Fenerbahçe bu ligdeki pek çok takımdan daha güçlü bir takım ve oyuncu kalitesi de üst düzey. O halde bu tür talihsiz açıklamalar ile daha baştan futbolcuların konsantrasyonunu düşürmenin ne alemi var (Daum' un bu haliyet-i ruhiyesini anlamak için dün kaleme aldığımız Daum' u Anlamak başlıklı yazıyı okuyabilirsiniz). Hocasını dinleyen ve ciddiye alan futbolcular buna göre maç seçmeye başlıyor. İşte Sion maçı. Az kaldı bir kaza yaşanacaktı. Daum' un acilen FB Yönetimi tarafından bu konuda uyarılması gerekiyor. Fenerbahçe' nin hedefi asla lig olamaz. Hedef her zaman Avrupa olmalıdır. Bunu en başta yöneticilerin anlaması gerekiyor. Galatasaray' ın Avrupa Ligi'nde final oynadığını veya kupayı aldığını varsayalım. Fenerbahçe' nin de kupadan grup aşamasında elendiğini düşünelim. Fenerbahçe lig şampiyonu olsa dahi, bu durum camiada bir burukluk yaşatmaz mı?

Gelelim Galatasaray' a. Öncelikle Galatasaray' lı yöneticileri kutluyorum. Bu sezonki futbol felsefeleri ve attıkları adımlar gerçekten çok yerinde. Teknik ekip seçiminden transfere kadar tam bir dünya devi gibi hareket ettiler. Beklentilerini hep Avrupa Ligi' ni kazanmak olarak duyurdular. Bu hem camiada bir heyecan yarattı, hem de teknik kadro ve futbolcuların işi ciddiye almalarını sağladı. Galatasaray mevcut kadrosu, oyun anlayışı ve kendine güveni ile Super Ligde ve Avrupa' da her maça zaten 1-0 önde başlıyor. İşte yöneticiliğin sadece transfer yapmak olmadığının en büyük kanıtı. Yöneticiler hem dünya çapında önemli oyuncuları kadroya kattılar, hem de bu kadro ile ilgili beklenti çıtasını yükselttiler. Galatasaray' daki gözle görülen ve hissedilebilen hava buradan kaynaklanıyor. Gruplara gelince, en zorlu takım fanatik taraftarı ve zorlu maç atmosferi ile Panathinaikos. Sonra sırayla Dinamo ve Graz takımları geliyor. Her üç takımda eskiden güçlü ve tehlikeli ekiplerdi. Ancak bu dönemde ne liglerinde ne de Avrupa' da başarılı değiller. Endüstriyel futbol bu takımları da yutmuş durumda. Genellikle genç ve diri takımlarla birşeyler yapmaya çalışıyorlar. Gelecek vaat eden oyuncularla takviye ettikleri kadroları Galatasaray' ı zorlamaktan çok uzak. Galatasaray' da tıpkı Fenerbahçe gibi grubunu grup birincisi olarak tamamlayabilir. Elbette, tekrar etmek gerekiyor; maç sahada kazanılır ve her iki takımımız da maçları ciddiye almazlar ise bazı sürprizler yaşayabilir. Ancak maç seçme konusunda Galatasaray, Fenerbahçe kadar kötü değil. Rakipleri daha fazla ciddiye alacaklardır. Burada hoca faktörü devreye giriyor. Rijkaard Avrupa ' da kendisini göstermek zorunda. İçinde bulunduğu koşullar bunu gerektiriyor. Daum' un tek zorunluluğu ise ligde şampiyon olmak. Bu farklı motivasyonlar, Avrupa Ligi maçlarına muhakkak yansıyacaktır.

Takımlarımızda bulunan sakat ve formsuz oyuncuların bir an önce düzelmesi gerekiyor. Mevcut kadro derinliği olarak Galatasaray bir adım önde olsa da, onlarda da alternatifsiz bazı oyuncular var. Örneğin Hakan Balta, Leo Franco ve Ayhan' ın bence alternatifleri yok. Fenerbahçe' de ise Alex, Deniz ve özellikle de Mehmet Topuz' un acilen kadroya dahil olmaları gerekiyor. Tuncay transfer edilebilse idi, çok faydalı olacaktı. Fenerbahçe' nin Avrupa Ligi hedefleri yok, bunu yöneticileri ve hocası söylüyor. Ancak Avrupa Ligi' nde oynayacağı zorlu en az 6 karşılaşma, Super Lig maçları ve Türkiye Kupası düşünüldüğünde, kadroyu takviye etmek gerekebilir. Özellikle Emre veya Cristian' dan birinin uzun süreli takımdan uzak kalması Fenerbahçe için büyük sıkıntı yaratabilir. Emre oynamadığında bu durum açıkça görülüyor. Aurelio' nun takıma yeniden kazandırılması ve rotasyonda yerli futbolcu olarak yer alması Fenerbahçe için büyük avantaj sağlar. Öte yandan birbirlerine son derece benzeyen Bilica ve Lugano' dan bir tanesi ile yolların ayrılıp, yerine üst düzey bir stoperin (kademe anlayışı olan, çabuk ve topu oyuna iyi sokabilen) kadroya dahil edilmesi yerinde olacaktır. Zaten bu mevkideki sıkıntıyı fark eden Daum diğerlerine kıyasla daha çabuk ve kademeci olan Deniz' i oraya monte etmeye çalışmış idi. Kadro içi çözüm üretilmesi pek kolay gözükmüyor.

Özetle, Fenerbahçe ve Galatasaray 'ın gruplarını ilk sırada tamamlama ihtimalleri yüksek. En kötü ihtimalle Her iki takımın da gruplarında ikinci olarak bir üst tura çıkabileceklerini düşünüyorum.

Yola Devam

Fenerbahçe bu akşam UEFA Avrupa Ligi play-off turu rövanşında FC Sion ile karşılaştı. Öncelikle şunu net bir şekilde ortaya koymak gerekiyor. Fenerbahçe taraftarı maça büyük beklentiler ile gelmişti. Ligde ve Avrupa' da son maçlarını iyi futbol oynayarak kazanmış, taraftarlarına keyif ve güven veren bir futbol sergileyen Fenerbahçe' den Kadıköy'de bir futbol şovu bekleniyordu. Esasen erken gelen gol de bu beklentiyi güçlendirmiş oldu. Ancak konuk ekibin maçtaki hırsı ve iyi futbol oynama arzusu Saraçoğlu' na gelen hemen herkesi şaşırttı. Belli ki turu geçtiğine inanan bir Fenerbahçe ve bunun aksini düşünen bir Sion vardı sahada. Önce beraberliği yakaldılar, sonra öne geçtiler. Soğuk duş gibi gelen ikinci Sion golünden tam 9 dakika sonra kazanılan penaltı Fenerbahçe' yi belki de olası bir futbol kazasından kurtarıyordu. İkinci yarı karşılıklı ataklar ve pozisyonlar olsa da, başka gol olmayınca maç berabere tamamladı ve futbol adına beklentiler karşılanmamış olsa da tur geldi.

Maçın istatistiklerine baktığımızda Fenerbahçenin %58 topla oynama oranı ile topa hakim olan taraf olduğunu görüyoruz. Fenerbahçeli oyuncular 550 pas yaparken, rakibi 403 pasta kalmış. Bu pas rakamları, topla oynama oranları arasındaki farkı da açıklıyor. Fenerbahçe rakip kaleye 14 şut atarken, rakibi 15 şut ile cevap vermiş. Fenerbahçenin 7, Sion 'un ise 4 gol pozisyonuna girdiğini görüyoruz. Fenerbahçe rakibinden 19 top çalarken, Sion Fenerbahçe' li oyunculardan 14 kez top kapmış. Sion' un Fenerbahçe' den daha iyi olduğu tek istatatistik, ceza alanına yapılan ortalar. Sion ceza alanına 18 orta yaparken, Fenerbahçe' nin 9 da kaldığı görülüyor. Ancak maçı seyreden herkes Fenerbahçe' nin sahada rakibinden istatitisklerin gösterdiği kadar üstün olmadığını gördü. Futbol böyle bir oyun işte. Peki, Fenerbahçe lehine gerçekleşen bu istatistiki fark nereden kaynaklandı? Elbette Fenerbahçe' li oyuncuların Sion' lulardan daha iyi futbolcular olmasından. Birde maçın Kadıköy' de olması Fenerbahçe açısından önemli bir psikolojik avantaj sağlıyordu.

Her iki takım da ilk maçtaki kadrolarından farklı oyuncular ile sahaya çıktı. Aslında Daum, oldukça yorgun ve yıpranmış bazı oyuncularını yedek soyundurmakta haklıydı. Üstelik maç, yedek oyuncuların kaldıramayacağı zorlukta da değildi. Ayrıca son haftalarda artan sakatlıklardan da çekiniyordu Alman Hoca. Yoğun maç trafiğinde zorlanabileceğini tahmin ettiği isimleri dinlendirmeyi seçti. Santos' u Semih' in yerine, Semih' i de Guiza' nın pozisyonuna kaydıran Daum, Santos' un yerine Uğur Boral, Carlos' un yerine de Vederson ile başladı. Emre' nin görevini ise Selçuk üstlenmişti. Rakip de ilk maçtaki kadrosundan farklı 5 yeni oyuncu ile sahadaydı. Santos' un maçın oyuncusu olduğu düşünüldüğünde, yerini yadırgamadığı ortada. Görevini en iyi şekilde yerine getirdi. Esasen FB' de sorun orta istatistiğinden de anlaşılabileceği gibi kanatlardaydı. Her iki kanat da hem ofansif, hem de defansif olarak iyi çalışmadı. Rakibin içeri çok sayıda orta yapmasına imkan verildi ve bu yan toplar defans açısından büyük problemler yarattı. Ayrıca alışılmış Emre- Cristian kurgusunun bozulması, toplam pas sayısında olmasa da pasların isabetlilik oranında ve pas trafiğinde düşüş yarattı. Belli ki Selçuk tüm iyi niyetine rağmen Emre' nin boşluğunu dolduramıyor. Emre' nin oyuna girmesi ile Fenerbahçe resmen hareket kazandı. Emre' nin bu takım için önemi gerçekten çok büyük. Sion' a gelince ilk maçta forma giymeyen oyuncular önemli bir futbol vitrininde olduklarının bilinci ile iyi mücadele ettiler. Kendilerini göstermeye çalıştılar. Ancak kapasiteleri maçı koparmaya yetecek düzeyde değildi. Maçta dönem dönem endişeye kapılsak da, rakipte bu endişeleri 90 dakikaya yayacak bir futbolcu kapasitesi yoktu.

Görülüyor ki Fenerbahçe defansının göbeğindeki sorunlara, yan top sorunu da eklendi. Fenerbahçe' nin yediği her iki golde de defansın orta göbeğinden kaynaklanan yerleşim ve kademe hataları vardı. Şunu net bir şekilde gördük ki, Fenerbahçe, hangi rakiple oynarsa oynasın rakibe rahat orta yapma imkanı verirse büyük sorunlar yaşayacak. Elbette, bazıları çıkıp Fenerbahçe' li oyuncular maçı ciddiye almadı diyebilir. Bence Fenerbahçe' li oyuncuların maçı ciddiye almama hakkı yoktu. Rakip, 2-1 ' den sonra kazayla bir gol daha bulsa, tur dahi tehlikeye girecekti. Daum' un basın toplantısının gecikmesi de sanıyoruz bu sebepleydi. Daum soyunma odasında futbolcularına maçla ilgili memnuniyetsizliğini dile getirmiş olmalı.
Fenerbahçe' yi takım olarak eleştirmek için erken olduğunu sürekli dile getiriyorum. Fenerbahçe' nin zamana ihtiyacı var. Önemli olan kayıpları en aza indirmek. Fenerbahçe bugün kadar bunu başardı ve bu noktaya kayıpsız geldi. Zaman Fenerbahçe' nin lehine işliyor. Bugün sahada taraftarlarını futbol olarak hayal kırıkılığına uğratan bir Fenerbahçe izledik. Buna ister Daum' un açıklaması gibi yorgunluk sebep oldu deyin, ister maçın ciddiye alınmaması, Fenerbahçe iyi futbol sergilemedi. Son 15- 20 dakikada kazanılan bazı net pozisyonlar gole çevrilmiş olup, maçı 4-2 kazanılsaydı bile bu görüşümüz değişmeyecekti. Görünen o ki Alex, Mehmet Topuz ve Deniz' in en kısa sürede sakatlıktan kurtulmaları, Özer' in hazır hale gelmesi gerekiyor. Kadro içinde rekabet düzeyi ve seçenekler artmadıkça, yorgunluk, sakatlık ve motivasyon düşüşleri gibi sorunlar yaşanabilir. Kadrodaki Brezilyalılar ile Kazım ve Guiza gibi bazı oyuncular, yapıları gereği bu tür motivasyon sorunlarını yaşama potansiyeli taşıyorlar. Daum' da zaten basın toplantısında bu sorunlara değindi ve özellikle de sakatlıkların nedenini araştırdıklarını belirtti. Milli maçlar nedeniyle verilecek aralar Fenerbahçe' ye ilaç gibi gelecektir.
Fenerbahçe bu maçta tat vermedi, ancak Avrupa Ligi' nde yoluna devam ediyor. Fenerbahçe' yi tebrik ediyoruz. Manisaspor maç yorumları ile tekrar birlikte olacağız. Herkese iyi hafta sonları dilerim.

25 Ağustos 2009 Salı

Diyarbakırspor Fenerbahçe Maç Analizi

Fenerbahçe tarihsel olarak en çok zorlandığı deplasmanlardan birine çıktı bu akşam. Yeni model Fenerbahçe' nin karşısında yine yeni model bir Diyarbakırspor vardı. Maç öncesi değerlendirmede maçın zor ve mücadele dolu geçeceğini tahmin etmiştim. Nitekim de öyle oldu. Erken gelen gol, Fenerbahçe' nin de maçı daha fazla ciddiye almasını sağladı.
Özellikle ilk yarı her iki takım da birbirlerini yoğun baskı altında tutmaya çalıştı. Kontrollü bir oyun vardı. Ancak ev sahibi olmanın avantajı ile Diyarbakırspor' un daha gayretli olduğunu gördük. Diyarbakırspor 20. dakikada ağır Fenerbahçe defansının arkasına sarkan hızlı adamları ile golü buldu. Bu golde Bilica- Lugano ikilisinin zamanlama ve pozisyon hataları vardı. Son haftaların başarılı ismi Önder' in neden sahada ilk 11 de olmadığını merak ediyoruz. Eğer sakat değilse, Önderin forma giymemesinin izahını merakla bekliyoruz. Golden sonra Volkan' ın çıkardığı net bir pozisyonları daha vardı. Bu pozisyon gol olsa, maçın sonucu çok farklı olabilirdi. Volkan ligin başından beri çok dikkatli. Her maça inanılmaz konsantrasyon ile çıkıyor. Bu FB adına en büyük şans. Defansın hatalarını Volkan telafi ediyor. İlk yarıda kazanmayı daha fazla isteyen, arzulu oynayan Diyarbakırspor' du. Her iki takım adına da orta sahada geniş alanlar vardı. Özellikle Diyarbakırspor bu alanları uzun toplarla geçerek, pozisyon üretmeye çalıştı. FB golden sonra maça daha fazla konsantre oldu ve ilk yarı sonuna doğru oyunda dengeyi sağladı. FB' nin bu yarıdaki tek en önemli organize atağı gol oldu. Ancak bu gole resmen şapka çıkarmak gerek. Gol orta sahadan başlayan 10 pas sonucu geldi. FB' li oyuncular resmen bir basketbol maçındaymış gibi baş döndürücü bir hızla paslaştılar ve pozisyonu adeta nakış gibi dokudular. Resmen 70 metre ileri doğru pas yapıldı. İyi zamanlarındaki Brezilya Milli Takımı' nın attığı gollere benziyordu. İkinci yarıya moralli başlayan FB idi. Ayrıca dakikalar geçtikçe Diyarbakırspor' un da oyundan düşmeye başladığını gördük. İlk yarıdaki enerji tüketimi, belli ki ikinci yarıda takımı yormuştu. Gücünü ilk yarıda ekonomik kullanan FB ise ikinci yarı ile birlikte adeta şaha kalktı. Belliki Daum devre arasında takımı iyi motive etmiş. Tüm ikinci yarı boyunca aağlı, sollu akınlar, akıllı paslaşmalar ve müthiş verimli hücum varyasyonları izledik. Emre-Semih-Santos- Guiza; Emre-Semih-Kazım-Guiza dörtgenleri izledik. FB 4-2-3-1 ile oynarken, ileri dörtlüsü Semih' in de ilk 11' e girmesi ile çok iyi anlaşarak güzel pozisyonlar üretti. Oyundan çıkana dek Emre orta sahayı ateşledi. Alex' in görevini en iyi şekilde yerine getirdi. 2 asist yaparak, takımın beyni olduğunu gösterdi. Yaptığı asistlerin ikisi de akıl doluydu. Emre' nin mücadele gücü, azmi ve rakibe baskısı diğer FB' li oyuncuları da motive ediyor. FB' nin Tuncay sonrası ruhu artık Emre' dir. Emre' nin varlığı FB için büyük şans. Emre sadece asist yapan, koşan bir adam değil. Emre şu an FB' nin neredeyse %30' u. Sakatlanmaması için dua etmek gerek. Daum' da bunu görüyor olmalı ki 75. dakikada onu oyundan aldı. Kötü oynadığı veya yorulduğu için değil, korumak için aldığını tahmin ediyorum. Doğru bir karardı.İkinci yarı sahadaki FB, öyle güzel paslaşmalar yaptı ki, Diyarbakırspor' lu oyuncular bazı anlarda çaresiz kaldılar. FB bu sene dikine oynarken, bunu minimum pas hatası ile yapıyor. İşte geçen seneden en büyük farklardan biri de bu. İleri oynama gayreti ve çabası var, bunu da hatasız yapıyorlar. Sahada herkes birbirini sanki yıllardır tanıyor. Her geçen hafta FB üzerine koyuyor. Bu pas trafiği rakip presi aşmada çok etkili. Sahaya atılan maddeler nedeni ile oyunun durması çok üzücü. Turkcell Super Lige iyi başlamış, maç içinde önde olan bir takımın taraftarı sahaya neden yabancı madde atar? Bunu anlamak mümkün değil. Nitekim maç beraber iken oyunun uzun süre durması Diyarbakırspor' lu futbolcuların motivasyonunu bozdu. Oyun başlar başlamaz, FB iki- üç pasta golü buldu ve öne geçti. Bu gol, FB' li oyuncuların mükemmel paslaşmalarının yanı sıra Diyarbakırspor' lu oyuncuların konsantrasyon kaybından atıldı. Burası önemli. Diyarbakırspor taraftarı takımına sahip çıkmalı. Sahaya madde atarak, sahaya girerek takımlarına nasıl zarar verdiklerini anlamaları gerek. Belki de ikinci gol gelmese maç berabere bitecekti. İkinci golü Diyarbakırspor' a kendi taraftarı atmış oldu.Maçta FB' nin topla oynama oranı %54. FB maçta 79 top kaybı yapmış. Eski maçlara göre daha düşük bir top kayıp rakamı. Ancak yine de fazla. Bu rakamın maç başına 60 'ın altına inmesi gerek. Top kayıplarının önemli bir kısmı Santos, Carlos, Guiza' dan kaynaklandı. Carlos' taki düşüş devam ediyor. Carlos maalesef artık zorlanıyor. İçeri yaptığı 2-3 ortanın hiçbiri hedefe değildi. İleri çıktığında geri dönmekte zorlandı. Daum' a sinyal yolluyor. Daum bu sinyalleri görüyor mu, bunu ileride göreceğiz. Sanots FB' ye geldiği günden beri en kötü maçını oynadı. Çok top ezdi, epey de top kaybı yaptı. O alışıldık içeri kat etmelerini göremedik. Ziya Hoca ona tedbir almıştı. Bu sebeple Diyarbakırsporlu futbolcular kendisine karşı azami dikkatle oynadılar. FB' nin direkten dönen 2 şutu var. Bunlar gol olsa, fark da olabilirdi.Hakem Diyarbakırspor' un sertliğine göz yumdu. Diyarbakırspor' un 27 faulüne, FB' nin 14 faulü vardı. Hakem bir ölçüde bu sertliğe göz yumdu. FB' nin top kayıplarında bu sertliğin de etkisi vardı. Diyarbakırspor' un defans anlayışını beğendim. Yedikleri 3 gole rağmen iyi mücadele ettiler, iyi pozisyon aldılar. Özellikle birebirlerde FB' nin becerikli ayaklarının adam eksiltmesine izin vermediler. Kolay çalım yemediler. Hamle zamanlamaları iyidi. Tolga ve Diallo' yu beğendim. Sivasspor bu Diallo' yu neden göndermiş anlamadım. Yürekten oynadı. Diyarbakırspor maç kondisyonunu 70-80 dakikaya çıkartırsa ve taraftar takıma olumlu yönde destek verirse Diyarbakırspor' dan iç sahada maç almak zor olur. Ziya Hoca' nın takımını beğendim. Sert, korkusuz ve mücadeleci bir takım yaratmış. Kondisyon eksiği ve uyum sorunu atlatılırsa iyi takım olacaklar.Maç öncesi değerlendirmemde Semih- Guiza ikilisinden çok şey beklediğimi yazmıştım. İkisi de çok iyi top oynadı, çok iyi anlaştılar. Goller de bu anlaşmanın bir ürünü oldu. Özellike penaltı pozisyonunda Guiza- Semih ikilisinin müthiş uyumunu izledik. Semih, Deivid' in yerine oynadığında FB hem dikine oynuyor, hem de çok pozisyon yakalıyor. Belli ki diğer oyuncular da onunla daha rahat anlaşıyor. Neden basit. Semih iyi futbolcu. Futbolu biliyor. Nereye top atacağını, nereye kaçacağını biliyor. Semih sayesinde Guiza' da yalnızlıktan kurtuldu. Belki gol atamıyor ama son maçlarda Guiza çok faydalı oynuyor. Maçı bırakıp, Guiza' yı izleyenler bunu görüyor. Guiza gol atsa da atmasa da bu takım için çok şey ifade ediyor. Guiza' nın varlığı ile rakip defanslar korkudan ileri çıkamıyor. Bu da FB orta sahasını rahatlatıyor.Bence maçın oyuncusu Kazım oldu. İkinci sıraya Emre, üçüncü sıraya Gökhan' ı koyuyorum. Kazım geçen senelerde hep Deivid' in arkasında yedek kaldı. Sanıyorum ki bu onun kendi potansiyeline ulaşmasına engel oldu. Daum ile sahada farklı bir Kazım izliyoruz. Bu gidişle kendisini çok eleştirmiş biri olarak, kendisinden özür dileyeceğim. Gün geçtikçe üzerine koyuyor, ağılıktan kurtuluyor, pozitif işler yapıyor. Topu rakip sahaya taşıyarak, orada bekleterek takımının ileri çıkmasına yardım ediyor. Hücumda doğru yerlere hareketleniyor, ayağı düzgün. Şutları isabetli. Bu futbolunu devam ettirirse, istikrarı yakalarsa 11' in değişilmezi olur. Daum' un Kazım' ı sürekli uyarması, motive etmesi, dengede tutması lazım. Şımaran Kazım yarar değil zarar getirir. Kazım' ın bu maçta FB adına attığı golden çok, sağ kanadı mükemmele yakın kullanması önemliydi. Umarız böyle devam eder. Bir not da Özer için. Son 7-8 dakika oyuna girdi. Fazla top gelmedi ayağına. Ancak topla buluştuğu zamanlarda ne denli yüksek tekniğe ve futbol zekasına sahip olduğunu gösterdi. Hızla dikine giden, ara pasları atabilen, adam geçebilen bir oyuncu. Fizik direnci artarsa bu takımda Özer' e her zaman yer olacaktır. Oyuna sonradan girip oyunun kaderini de doğrudan etkileyebilecek bir isim. Umarız Özer takıma ve futbola hızla ısınır. Son 30 dakika Santos beke çekilip, önüne Uğur Boral alınsa, sağ kanadı boş bırakan Diyarbakırspor' a karşı sol taraftan çok tehlikeli akınlar geliştirilebilirdi. Daum Carlos' u oyunda fazla tuttu. Rakibin oldukça boş bıraktığı bu kanatta Vederson yerine Uğur Boral tercih edilmeliydi diye düşünüyorum. Demek ki Daum' un bir bildiği vardı.Özetle FB zorlansa da, maçı almayı bildi. Maçta iki ayrı devrede iki ayrı FB vardı. FB' nin attığı 3 golde organize ataklardan geldi. Bu olumlu bir gelişme. Ayırca gol yese de maçı bırakmayan bir takım var artık. Daum ruhu geri geldi. Artık maçın başında gol yense bile FB' nin maçı çevirebileceğinden taraftar şüphe etmiyor. Karamsarlığa kapılmıyor. FB ciddiye alacağı her maçı kazanabileceğini gösterdi. Dün güzel futbol ve bol golle galip gelen rakibi Galatasaray' a adeta nazire yaptı. Gerçek Fenerbahçe' yi izlemek için daha 4 haftamız var. O zamana dek sahada sonuç ne olursa olsun sabır göstermek gerekiyor. Bu galibiyeti de abartmamak gerek. Daha ligin başındayız.Sion maçı değerlendirmelerinde görüşmek üzere.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Diyarbakır' da Puan Aslanın Ağzında

Daha önce toplamda 20 lig maçında karşı karşıya geldi iki ekip. Skor tabelasına 11 maçta FB' nin, 4 maçta da Diyarbakırspor' un galibiyeti yansımıştı. 5 maç ise berabere tamamlanmıştı. Diyarbakır' da oynanan maçlarda ise her iki tarafın dörder galibiyeti var. İki maç da berabere sonuçlanmış. Görülen o ki Diyarbakır, Fenerbahçe için zor bir deplasman. Hatırlarsanız şimdi Beşiktaş' ın başında olan Mustafa Denizli' nin Fenerbahçe' den ayrılmasına vesile olan da yine buradaki bir karşılaşma olmuştu. Şimdi taraflar 21. randevuda karşı karşıya geliyor. Ligin üçüncü haftasında oynananacak olan, stresi düşük, sıradan bir maç. Yani her iki taraf açısından da kader maçı değil. Ne yenilenin hocası değişecek, ne kazanan şampiyon olacak. Böyle bir atmosferde oynanacak.
Fenerbahçe camia olarak stresi sevmiyor bu açık. Süper kupa finali, Avrupa' da geçilen turlar ve ligin ilk iki haftasında alınan galibiyetler Fenerbahçe' ye kredi kazandırdı. Teknik heyet rahat, futbolcular huzurlu. Camia geçen seneki futbol faciasını unutmuş, anmaya da niyeti yok gözüküyor. Bunlar Fenerbahçe adına olumlu gelişmeler. Diyarbakır tarafı da benzer koşullarda çıkacak maça. Sezon başı Turkcell Super Lige' e yükselmiş olmanın stresi vardı üzerlerinde. Hocası, transferi, gideni, kalanı, stadın bakımı, lige hazırlık derken çok stresli günler yaşandı yaz aylarının ilk günlerinde. Ancak Haziran ayı sonunda Başkan seçilen Sayın Çetin Sümer duruma el koyarak yaşanan kaosa son verdi. Önce Ziya Doğan ile anlaşıldı, ardından iç ve dış transferde önemli adımlar atıldı. Sahipsiz, karmaşa içinde ve ligden düşmesi kesin gözüken Diyarbakırspor, yeni yönetimi ile hayat bulmuş oldu. Ligin ilk iki haftasında alınan 4 puan, ki 3 puanı Avni Aker deplasmanında aldılar, camiaya umut verdi. Şimdi Diyarbakırda da sular durulmuş, dengeler yerine oturmuş gözüküyor. Her iki ekip te bu açıdan birbirlerine benziyorlar. Elbette yıldızlarla dolu Fenerbahçe ile karşılaşmak, Diyarbakırspor' lu futbolcular açısıdan daha heyecanlı. Bu maçın onlar açısından farklı bir motivasyonu olacaktır.
Fenerbahçe hafta içi Deivid ve Deniz' in sakatlık haberleri ile çalkalandı. Nedeni bilinmediğinden bir hayalet hikayesine dönen adale sakatlıkları serisi endişelendiriyor taraftarı. Aragones' in mirası mı, yoksa Koch' un hediyesi midir bilinmez önemli oyuncular birer birer uzak kalıyor takımdan. Alex, Topuz ve Deniz' in sakatlıkları bence önemli. Kadro derinliği büyük zarar görüyor. Daha önce de defalarca yazdık, Fenerbahçe' nin Deivid' e ihtiyacı yok. Ne sisteme uyuyor, ne de uyabilecek kapasiteye sahip. İyi niyetli ancak iyi niyet iyi oyuncu olmaya yetmiyor. İnsanlığı, takımdaşlığı on numara, ama büyük takım oyuncusu iseniz futbolculuğunuz bundan önemli oluyor. Deivid' in yokluğu iki sonuca yol açtı. Birincisi Kazım alternatifsiz kaldı. İkincisi ise Semih forma şansı buldu. Bunlardan ilki Fenerbahçe için olumsuz, ikincisi olumlu olacak.
Fenerbahçe, Diyarbakırspor deplasmanında ne yapar, maç ne olur? Diyarbakırspor, kadrosunda Şener, Tolga, Ayman, İbrahim Ege gibi tanıdık isimler olan yeni bri takım. Hocası Ziya Doğan. Ziya Hoca yeni parçaları bir araya getirip iyi makineler üretir. Bunu daha önce çalıştırdığı takımlarda gördük. İyi motivatördür. Futbolcularını özellikle de büyük maçlara iyi hazırlar. Açık futbolu sever, ancak takımını rakibe göre haddini bilerek oynatır. İyi oyuncuları ve iyi hocası olan bir takım Diyarbakır. En önemli handikapları futbolcuların birbirlerini yeni tanıyor oluşu. Trabzonspor maçında alınan üç puanın zafer sarhoşluğu da önemli bir risk olabilir. Trabzonspor bu sene ciddi düşüşte, Fenerbahçe ise yükselişte. Bunu göz ardı etmemeliler. Diyarbakır' ın ev sahibi olma ve FB ile karşılaşmadan kaynaklanan motivasyon ile maça yoğun presle başlayacağını düşünüyorum. Eğer savunma ileride kurulur ve orta saha top kayıpları yapar ise, FB' nin organize ve hızlı hücumları tehlike yaratabilir.
Fenerbahçe' ye gelince moralli ve fizik kondisyon olarak iyi durumdalar. Maçı 90 dakika bırakmayan bir FB izliyoruz sahada. Bir iyi haber de FB artık maç seçmiyor. Her maça aynı ciddiyetle çıkıyor. Bu önemli bir avantaj. Fenerbahçe' nin her an gole dönük, hızlı ve akılcı ayakları var. Santos, Semih ve Guiza' nın futbol anlayışları üst düzey. Eğer birbirlerine alışırlar ise sahada keyifli bir FB izleriz. Ancak maçın deplasman maçı olmasından dolayı, Fenerbahçe' nin daha kontrollü oynayacağını sanıyorum. Rakibe ileride basmaktansa, daha geride karşılayıp, hızlı kontra ataklar peşinde olacaklardır. Bu durumda Kazım ve Santos gibi kanat adamları ile Semih' e büyük görev düşüyor. FB' nin beyni Alex' in yokluğunda yine Emre olacaktır. Emre ve Cristian' ın kanatlara ve Semih' e dikine çıkaracağı toplar, Diyarbakır baskısını aşmada etkili olacaktır. Önceki Sivas ve Sion maçlarının aksine bu maçta Guiza' nın kendisini daha fazla göstereceğini düşünüyorum. Topla daha fazla buluşacaktır. Semih Deivid' e kıyasla sürekli ileri oynamayı düşünen ve forvetteki arkadaşlarını beslemeye yönelik bir oyuncu. Bunun Guiza açısından bir şans olacağı açık. Fenerbahçe maçın 70. dakikasına kadar Diyarbakır' ın presine ve mücadelesine karşılık verir ise, 70. dakikadan sonra ipleri eline alır. En büyük handikap yedek kulübesinin sakatlıklar nedeni ile yetersiz oluşu. Ancak FB ilk 11' i 90 dakikayı rahatlıkla çıkartabilecek fiziksel diriliğe sahip. FB 70 dakika boyunca takım olarak en az Diyarbakırspor kadar koşarsa, maçı 70 den sonra koparır. Elbette erken gelen goller her iki taraf açısından da avantaj. Ben skorun uzun süre, gollü veya golsüz berabere gidebileceğini düşünüyorum. Aksiyon 70. dakikadan sonra olacaktır.
Bu maçta alınacak skor her iki ekip açısından da önemli değil. Diyarbakırspor bir puana razı olup, ona göre oynarsa FB' yi daha çok zorlar. Yok ben Trabzonspor maçı gibi bu maçı da alayım motivasyonu ve heyecanı ile ilk 15-20 dakika bastırayım derse kalesinde sürpriz goller görür. Duran toplara dikkat. Lugano ve Bilica beraber oynarlarsa FB duran topları büyük tehlike yaratır. maça damga vuracağını düşündüğüm oyuncular Fenerbahçe' de Semih ve Guiza' dır. Diyarbakırspor' da ise Tezemate ve Mendoza' ya dikkat. Presi kıran, dikine hızlı oynayan ve forvetlerini defansın arkasına kaçıran takım avantaj sağlar.
Karşılaşma sonrası maçın analizi ile birlikte olacağız. İyi haftalar dilerim.

21 Ağustos 2009 Cuma

FC Sion- Fenerbahçe Maç Analizi

Çarşamba günkü maç öncesi değerlendirmemde FC Sion’ un Fenerbahçe için kayda değer bir rakip olmadığını belirtmiş, Fenerbahçe’ nin maçı biraz ciddiye alması halinde bir veya iki farkla galip geleceğini tahmin etmiştim. Fenerbahçe Sion takımını alması gerektiği kadar ciddiye alarak maçı koparmayı bildi. Maçtan önceki yazımda Semih, Kazım ve Emre’ yi maçın kritik adamları olarak belirlemiştim. Sanıyorum ki bu tahminimde de yanılmadım. Ne Sion, ne Fenerbahçe, ne de oynanan futbolun düzeyi Fenerbahçe taraftarını şaşırtmadı. Rahat geçmesi beklenen bir maçtı. Fenerbahçe bilinçli, sakin ve işini ciddiye alan bir futbol anlayışı ile haklı bir galibiyet aldı. Son paslarda ve vuruşlarda biraz becerikli olsalar, maç daha farklı da bitebilirdi.

Maçı stadyumda değil, televizyondan izlediğimden sahanın geneli hakkında net gözlemler yapmak mümkün olmadı. Yine de FB’ nin takım düzeni ve futbolcuların bir kısmını elimden geldiğince ve dikkatle takip etmeye çalıştım. Fenerbahçe’ ye baktığımızda orta sahada yine Emre’ nin enerjik futbolu gözüme çarptı. Cristian’ da defansif olarak görevini yerine getirdi. Her geçen gün FB’ye ve tempolu futbola daha fazla alışıyor. Daum’ un maça Semih ile başlamasını beklerken, sahada Deivid’ i gören pek çok FB taraftarı gibi bende hayal kırıklığı yaşadım. Genellikle futbolcuları eleştirmekten çekinmem. Hatta zaman zaman kendi taraftarımızdan da tepki alıyorum. Ancak Deivid’ i çok kötü futboluna rağmen eleştirmeyeceğim. Çünkü Deivid’ in kapasitesi bu. Deivid’ in günahı yok. Futbol yetenekleri bu kadarına izin veriyor. Elinden geleni yapıyor ama yetmiyor. Sion’ da forma giyen, teknik becerileri sınırlı, hırslı ama beceriksiz Afrika kökenli futbolculardan ne farkı vardı? Hatta onlardan fazla top kaybı yaptı. Deivid düzeyindeki bir oyuncuyu hücum organizasyonlarının merkezi yaparsanız, ortaya böyle bir tablo çıkar. Oyundan çıkana dek Fenerbahçe’ nin neredeyse gol dışında organize atağı yoktu. Aman yanlış anlaşılmasın, Deivid’ i suçlamıyorum. Suçlu onunla geçen sezon ortası anlaşma yenileyen saygıdeğer FB yönetimi ve onu israrla oynatmaya çalışan Daum’ dur. Deivid’e yaklaşık 65 dakika dayanan Daum’ u ise anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Deivid’ in bu takımda forma giymesinin üç nedeni olabilir:

1- Alternatif futbolcular Mehmet Topuz ve Özer’ in sakatlığı.
2- Alex’ in hoca üzerinde Deivid' in oynaması üzerine etkisi.
3- Başkan Yıldırım’ ın sözleşme yenilediği ve beğendiği bu oyuncunun oynaması için hocaya telkini.
Ben 2 ve 3 numaralı alternatifleri düşünmek dahi istemiyorum. Bence Topuz ve Özer formayı Deivid kardeşimizden söke söke alacaktır.
Maça dönersek, FB’ nin pas trafiği, Kazım’ ın kendisinden dahi yavaş oyunculardan kurulu bu rakip karşısında oyuna pozitif katkı yapabilmiş olması, Semih’ in futbol vizyonu ve oyuna hareket getirmesinin maçın kazanılmasında etkili olduğunu söyleyebiliriz. FB Semih yerine Deivid’ i oynattığı her maç en az 65 dakika hücumda bir kişi eksik oynuyor olacaktır. Semih’ in saha görüşü, arkadaşları ile uyumu mükemmel. Futbolun dilini Santos, Guiza, Uğur ve Emre ile iyi konuşuyor. FB’ yi ileride tutuyor. Rakip sahada baskı yapıyor. Çok önemli bir oyuncu. Oynatılmaz ise, FB kaybeder.
Defansta gözüm Lugano’ nun üzerindeydi. Rakip zayıf olduğundan ve hemen hiçbir hücum stratejileri bulunmadığından Lugano’ nun performansı hakkında da yorum yapamıyorum. Ceza alanı içinde birkaç hava topu kaybetmesi, bir iki zamanlama hatası yapmasını normal karşıladım. Zira antrenman eksiği var. Genelde sırıtmadı ve Önder ile uyumlu gözüktü. Dediğim gibi rakip hücumda o kadar etkisizdi ki, FB tek stoperle de oynasa Sion’ un pozisyon yaratacağı yoktu.Forvette Guiza gayretli ancak son vuruşlarda şansızdı. İnanılması güç bir iki pozisyonu harcadı. Guiza böyle bir adam. Taraftarın bu tür kaçan gollere alışması lazım. Ertesi hafta çıkıp iki tane zor pozisyonu gole çevirebilir. Dengesiz bir golcü. Fazlaca duygusal. Saha içinde pas trafiğinde göz ardı edildiğinde oyundan düşebiliyor. Uğur ve Semih oyuna girdiğinde istediği topları daha rahat almaya başladı. Uğur’ un kendisine yolladığı kötü ortayı alkışlaması da bu yüzdendi. Kendisine kenardan bu tür toplar atılmasını istiyor. Daha önce defalarca yazdık, ne yazık ki FB’ de bu tür ortaları Uğur Boral ve Özer hariç izleme şansımız olmayacaktır. Ne Carlos, ne Gökhan ne Kazım ne de Santos çizgiye inerek altı pastan isaetli orta yapabilecek oyuncular değil. Carlos yaşı nedeni ile fiziksel düşüş içinde, Gökhan müthiş gayretli ancak isabetsiz, Kazım çizgiyi düşünse de ağır, Santos ise çizgiye inmeyi değil içe kat etmeyi, ara paslarla gole gitmeyi seviyor. Bu tabloda Uğur’ un ne denli önemli bir oyuncu olduğu gerçeğine parmak basmak istiyorum. Evet savruk ve dengesiz, evet top kaybı yapıyor ama forveti çizgiden ortalarla besleme konusunda takım içinde ondan iyisi yok. Çünkü kafası o şekilde programlanmış bir oyuncu.
Sion Honved’ den 1 gömlek üstün. Ancak Turkcell Super Lig’ de küme düşmemeye oynayabilecek bir ekip. Muhtemelen de düşer. FB’ nin Kadıköy’ de bu Sion’ u yine iki veya üç farkla yeneceğini düşünüyorum. FB’ li oyuncular rakibi gördüler. Artık nasıl bir takım ile karşı karşıya olduklarını biliyorlar. Bu bir miktar ciddiyetsizlik yaratabilir. Ancak kendi saha ve seyircisi önünde, üstelik de ilk maçın skor avantajı ile FB ikinci maçı da gol yemeden alır ve bence turu şimdiden geçti.
Son olarak dikkat edilir ise FB' nin futbolunu olumlu veya olumsuz yönde eleştirmiyorum. Bunun önemli bir nedeni var. Sahada gerçek FB' yi görmemize birkaç hafta daha var. İlk 6-7 haftayı kayıpsız geçmek önemli. 6-7 hafta sonra gerçek FB' yi izleme şansımız olacak. Lige verilecek uzun aralar Fenerbahçe için çok büyük avantaj. Takım olma yolunda bu boşlukları iyi değerlendirmek gerekiyor. Topuz ve Özer' in ek kısa zamanda takıma monte edilmesi şart. FB' nin Sercan konusunda da elinden geleni yaparak bu oyuncuyu kadrosuna katması gerekiyor. Alex, Semih, Santos, Emre gibi iyi pasörler ile Sercan FB' nin Cemil Turan, Selçuk Yula, Rıdvan Dilmen ve Aykut Kocaman' dan sonraki yeni yerli efsanesi olabilir. Bu oyuncuların atacağı pasları alabilecek ve gole çevirebilecek en iyi alternatif Sercan' dır. Sercan' ın alınması önündeki tek engel ondan çok daha pahalı olup, onun yarısı kadar futbol becerisine sahip Guiza' yı Sayın Başkan' ın korumak istemesi olacaktır. Zira 9.5 milyon Euro'ya Mevlüt Erdinç veya 7 milyon Euro' ya Sercan dururken Guiza' ya 17 milyon Euro' yu veren diye yine Sayın Başkan' dır. Taraftar özellikle de Kadıköy' de genç Sercan' ı ve onun performansını gördükten sonra sıra Guiza transferini sorgulamaya gelecektir. Bunun da göze alınabileceğini sanmıyorum.
Herkese iyi hafta sonları diliyorum.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

FC Sion Fenerbahçe Maçı Ne Olur?

Bildiğiniz üzere Fenerbahçe yarın FC Sion ile karşılaşacak. Futbolda bazı karşılaşmaların maç öncesi değerlendirmesini yaparken, rakibi fazlası ile göz önünde bulundurmanız gerekir. Rakibin taktik kurgusu, motivasyonu veya saha içi performansı sizin ne yapacağınızdan önemli olabilir. Ya da tam tersi bazı maçlar vardır ki, rakip sahaya ne şekilde çıkmış olursa olsun ya da ne yaparsa yapsın siz kendi futbolunuzu başarı ile oynadığınız sürece fark etmez. Sivasspor maçı FB için ilk türden bir maçtı. FC Sion maçı ise ikinci türden bir maç. Yani Sion takımının bir kapasitesi var ve bu kapasite “normal koşullarda” FB’ yi elemeye yetmez. Ancak elbette bu rakibi ciddiye almamak gerektiği anlamına gelmez. Neden mi? Çünkü FC Sion kapasitesi sınırlı bir takım olmakla birlikte bir kupa takımı.

“Kupa takımı” nedir? Kupa takımı genellikle lig gibi uzun soluklu maratonları değil, kısa soluklu, rövanşlı maçları tercih eden, lige konsantre olmakta zorlanan ancak, kupalarda önündeki maça son derece iyi konsantre olabilen takımlardır.Yani kupada oynadığı maçlara final maçı oyunuyormuşcasına ciddi çıkabilen takımlardır. FC Sion İsviçre gibi orta düzey bir ligde sadece 2 kere şampiyon olabilmiş bir takım (1992, 1997). Buna mukabil, İsviçre kupasında 11 kez final oynayıp, kupayı 11 kez müzesine götürmüş. Geçen sezon buraya dikkat edin, ligi 8. Sırada bitirmişler! Ancak kupayı alarak UEFA’ ya katılma hakkı kazanmışlar. 1909 yılında kurulmuş bir takım. Kupa kazanma geleneği var ve kupa maçlarına farklı bir motivasyonla çıkma kültürleri var. İşte ciddiye alınması gereken konu bu. Fenerbahçe her iki maçı da ciddiye alırsa turu zaten rahat geçer, ancak maçseçerek bu maçı ciddiye almazlar ise (Takımdaki Brezilyalıların kötü bir alışkanlığıdır), özellikle yarınki maç problemli geçebilir. Elbette kolay maç yoktur, ama Fenerbahçe maçı ciddiye alması halinde yarın galibiyet ile döner. Tahminim 1 veya 2 farklı bir galibiyet alır. Maçı ciddiye almaz ise gollü bir beraberlik söz konusu olabilir.

Bu sezon FC Sion ligde 4 maç oynamş 2 galibiyet, 2 mağlubiyet almışlar. Ligde 4. Sıradalar. Demek ki geçen seneki performanslarına yakın seyrediyorlar. En önemli oyuncuları Belçika’ lı Lokonda Mpenza. Diğer oyuncuları dünya arenasında tanınmıyorlar. Eşleşme sonrası kulüp yöneticileri FB’ den çekindiklerini ve turu geçmelerinin zor olduğu yönünde beyanlarda bulunmuşlar. Bu beyanlar aldatıcı. Yaptığım araştırmda bu tür beyanları önemli kupa maçları öncesi sıklıkla verdiklerini öğrendim. Bu bir taktik. Maça basbaya asılacaklar. Turu geçmek için İsviçre’ den avantajlı bir skor çıkartmaya bakacaklar. Tuzağa düşmemek gerekiyor.

FB maça muhtemelen Volkan-Gökhan, Lugano, Önder, Carlos- Santos, Cristian, Emre, Kazım- Semih (Deivid), Guiza 11’ i ile çıkacak. Deivid yerine Semih’ in oynaması daha olumlu olacaktır. FB’ de bu sezon Santos, Cristian Emre gibi iyi top kullanan oyuncular var. Deivid’ in saha içinde önemi azaldı. Alex’ in yokluğu ise bu maç için büyük kayıp. Alex bu tür görece zayıf rakiplerle yapılan deplasman maçlarının ilacıdır. Semih orta sahaya destek verirse, faydalı olur. Gol attırabilir, atabilir. Semih ile oynarsa, Guiza’ nın maçta önemli pozsiyonlar yakalayabileceğini düşünüyorum. Deivid ile oynarsa Sivasspor maçı gibi kaybolabilir.

Maçtan önce kilit oyuncuları seçme geleneğine devam ediyorum. Bence Sion maçının kilit oyuncuları oynarsa Semih ve Emre olur. Kazım’ ı kişisel olarak beğenmiyor olmama rağmen bu maç yapısı gereği tam Kazım’ lık. Rakip Kazım’ ı tanımıyor, bu avantajı kullanabilir.
Özetle, tekrar etmek gerekirse Fenerbahçe maçı ciddye alırsa 1 veya 2 farklı kazanır diyorum. Maça konsantre olamazlar ise maç zor geçebilir. O zaman bir beraberlik sürpriz olmaz. Erken golü bulmak Fenerbahçe’ yi rahatlatacaktır. Umarız bu maçı kayıpsız ve rahat geçeriz.
Maç sonrası değerlendirmeler ile birlikte olacağız.

18 Ağustos 2009 Salı

Alex' siz bir Fenerbahçe Üzerine Beyin Jimnastiği

Sivasspor maçının henüz başında sakatlanan Alex görünen o ki en az üç-dört hafta forma giyemeyecek. Sakatlığı ile ilgili detayları ilerleyen günlerde alacağız. Milli maçlar nedeniyle verilen aralar sonrası Alex’ in futbola eskisi gibi sağlam dönmesini ümit ediyoruz. Fenerbahçe açısından son derece önemli bir futbol ustası. Elbette, onun yokluğunda FB hücumda ciddi sorunlar yaşıyor. Onun FB hücumlarında ayaklarından çıkan toplar hedefe atılmış oklar gibi gol veya gol pozisyonlarına dönüşüyor. Onu izlemek keyifli, onunla birlikte oynamak keyifli. Öte yandan her güzelin bir kusuru vardır sözü gereği onun da bazı yetersizlikleri var. Oyuna defansif katkıları veya takım savunmasında yarattığı zafiyetler söz konusu. Gerçekten de Alex’ in olmadığı maçlarda FB toplu hücum presi yaparak rakibin rahat bir şekilde ve organize biçimde atağa kalkmasını engelliyor.

Futbol oynayanlar bilirler, bir takım en zayıf halkası kadar güçlüdür. Alex FB hücumlarının en güçlü halkası iken, savunmanın en zayıf halkası olarak dikkat çekiyor. Alex’ in geçtiğimiz senelerde de defansif açıdan oyuna katkısı olmadığı biliniyor ve genellikle “Alex koşmasa da olur, diğerleri onun yerine de fazlaca koşsa sorun yaşanmaz” diyerek geçiştiriliyor idi. Hücum yönündeki artıları savunma yönünü kapatmaktaydı. Belki de diğerlerinin fazlaca koşması gerçekten de işe yarıyordu. Ancak günümüzde futbolun olmazsa olmaz bazı kuralları var. Futbol değişti, belki 3 sene önceki futbol dahi bugün demode. Takım savunmasının hücum hattından başlaması gerektiği prensibi eskiden sadece hücum oyuncularının ileride rakip savunma oyuncularına pres yapması olarak algılanırken, bugün, takımın toplu olarak ileri çıkması, rakibe toplu olarak ve mümkün olduğunca ileride basılması, rakibin oyun kurmasının engellenmesi, hatta defans oyuncularının dahi orta sahaya yakın pozisyon alması şeklinde algılanıyor. Bu futbol felsefesi bugün üst düzey tüm Avrupa takımlarında kabul görüyor. Bu tür bir anlayış takımda herkesin rakibe basması, hatta ikili üçlü sıkıştırmalar yapılmasını gerektiriyor. Bir oyuncu bile görev yaptığı alanda rakibe basmasa, zincir kopuyor ve takım savunması rakip tarafından aşılıyor. Çünkü bu savunmayı aşmak üzere de pek çok hücum taktik varyasyonu mevcut. Örneğin FB’ nin Sivasspor maçında yaptığı gibi dikine ve hızlı çıkışlar, bu savunma felsefesini oldukça zorluyor. Yine bu anlayış gereği defansınızı orta sahaya yakın kurguluyorsanız, defansta oynayan oyuncularınızın hızlı, çabuk ve atletik özellikleri olması gerekiyor (gerektiğinde hızlı geri dönüş için).

Tekrar konuya dönersek, Alex’ li FB’ nin bu tür bir oyun anlayışı ile oynayabilmesi mümkün gözükmüyor. Ancak Alex’ in oynamadığı Sivasspor maçının özellikle 2. yarısına bakıldığında FB’ nin bu tür çağdaş bir takım savunmasını uyguladığını gördük. Takım biraz zorlandı ama en zayıf halka olan Kazım ve Deivid dahi gayretliydiler. Alex’ in oynadığı maçlarda ise rakip takımlar hücum oyuncularının presi ile karşılaşmadıklarından, kendi yarı alanlarını rahat geçiyorlar. FB toplu hücum presi 1 kişi eksik yaptığından, presten verim alınmıyor. Bu sebeple FB rakip takımları kendi sahasında karşılıyor. Rahat top yaptırıyor. Sivasspor veya Denizlispor maçlarında sorun yaşamayabilirsiniz, ki yaşanmadığını gördük, ancak hızlı hücum yapan, organize atağı seven Trabzonspor veya Galatasaray gibi takımlar ile üst düzey Avrupa takımları karşısında sorun yaşayabilirsiniz. Bu sebeple FB’ nin çağdaş futbolun gereği olan bu oyun anlayışını en azından önümüzdeki sezonlar için düşünmeye başlamasını öneriyorum. Alex’ in FB için önemi söz konusu olduğunda, Alex sonrası dönemin planlaması bizce şimdiden yapılmalıdır.

Alex’ in sakatlığı nedeniyle görev alamayacağı 4-5 karşılaşma bizce bu anlayışı denemek için büyük fırsattır. Çünkü Alex döndüğünde, çağdaş takım savunması rafa kalkacak, yine rakibi orta sahanın kendi tarafında karşılayan eski anlayışna dönecektir. Tüm hücum stratejisini Alex üzerine kuran bir takımın buna göz yumması da esasen normal karşılanmalıdır. Alex’ in koşup, pres yapması mümkün olmadığından, FB yine üst düzey takımlara karşı defansif açıdan zorlanacaktır. Çağdaş defansif felsefeyi FB’ de uygulayamayacağını bilen Daum, bu felsefeyi ancak acil gol aradığı, geriye düştüğü veya kaybedecek şeyi kalmadığı zamanlarda uygulamaya koyacaktır. İşte Sivasspor maçının ikinci yarısında bu anlayışa yakın futbol oynanmasının ve rakibe baskı kurulmasının arkasında bu yatmaktadır. Alex oyunda kalsa idi FB elbette yine kazanabilirdi, ancak sahada oynanan futbolun Denizlispor maçına benzeyeceğini düşünmekteyim. Daha fazla pozisyona giren ve kalesinde daha fazla pozisyon gören bir FB izleyecektik.

Peki Alex’ siz geçecek birkaç haftada FB ne yapabilir. İşte Daum’ un bu haftalardaki bazı maçlarda çağdaş savunma felsefesini ufak ufak hayata geçirmesi mümkündür. Kalede Volkan; geri dörtlüde Gökhan, Bekir, Önder ve Vederson; orta sahada Mehmet Topuz, Cristian, Emre Santos ve Özer; ileride ise Semih veya Guiza ile bu tür bir futbol felsefesine uygun bir takım yaratılabilir. Elbette Özer ve Topuz sakat olduklarından hazır hale gelemeyebilirler, ancak yerlerine görev yapacak oyuncuların da 90 dakika ileride basabilecek oyuncular olması önemlidir. Kayseri ve Ankaraspor’ dayken yakından takip ettiğim Mehmet Topuz ve Özer oyunu her iki yönlü oynayabilen ve sürekli rakibi ısıran oyuncular idi. Bu nedenle en azından bazı karşılaşmalarda bu 11’ in denenmesi yerinde olabilir (Topuz Kazım’ ın yerinde, Özer Alex’ in yerinde görev yapmak üzere). Hatta Özer’ in futbola geç döneceği düşünüldüğünde Ali Bilgin’ e o pozisyonda görev verilmesi düşünülebilir. Nitekim Antalyaspor’ da takımının beyni idi. FB’ de sağ beke hapsoldu ve gerçek özelliklerinden uzaklaştı. Oysa ki formda ve esas görev alanında oynayan bir Ali Bilgin yepyeni bir transfer gibi FB’ ye güç katacaktır. Defansta Bekir ve Vederson’ un tercih edilmesinin sebebi ise Bilica’ nın yavaşlığı ve Carlos’ un biraz da yaşı nedeni ile söz konusu olan formsuzluğudur. Bekir Bilica’ ya oranla daha hızlı ve zamanlaması daha iyi (elbette Gaziantepspor’dan aklımızda kalan Bekir). Baskılı, defansın ileride kurgulandığı taktik bir düzenin gereğini Bilica’ ya kıyasla daha fazla yerine getirebilir. Tabi Lugano forma giymeye başlarsa onu kesmesi mümkün olmayacağından Bekir’e yine yedek kulübesi gözüküyor. Yine de Bilica’ ya tercih edilmesi gerek düşüncesindeyiz. Vederson ise Carlos’ a oranla savunmada daha iyi gözüküyor. Carlos’ un yaşı nedeni ile baskılı futbola Vederson kadar uygun olmadığı kanaatindeyim. Vederson hücumda Carlos’ a göre yetersiz olsa bile, geri dönüşlerde daha hızlı olması nedeni ile tercih edilebilir. Elbette Tuncay’ ın FB’ ye transferi söz konusu olursa sol kanat ikilim Santos-Tuncay olur. Böyle bir kanadın hayali bile güzel gözüküyor.
FB yukarıda belirttiğimiz futbol anlayışı dahilinde oluşturulacak böylesi bir kadro ile hem yabancı kontenjanına takılmaz, hem de yeni transfer ettiği genç yeteneklerini kazanmış olur. Artık Alex’ siz de oynayabilmeye alışmak gereklidir. Alex sonrası döneme hazırlanmak şart olmuştur. Bu döneme hazır olmanın yolu bol pratik yapmaktan geçer. Aksi takdirde Alex’ e dayalı bir FB’ nin şampiyon olabilmesi mümkün değildir. Alex’ in sakat, cezalı veya formsuz olduğu haftalarda kaybedilecek puanlar şampiyonluğun kaçmasına neden olabilir.

Konuyla ilgili sizlerin görüşlerini de bekliyorum. Herkese saygılar, sevgiler.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Fenerbahçe Sivasspor Maç Analizi

Cumartesi günkü yazımızda Sivasspor' un tercih edeceği oyun anlayışına göre FB' nin ya rahat kazanacağını, ya da maçın zorlu geçip berabere bitebileceğini tahmin etmiştik. Maçın bu tespiti doğru kılan iki ayrı devresi vardı. İlk devre Sivasspor geçen sezonki taktik düzeni çerçevesinde iyi kapandı, iki mücadele etti ve ilk devre maç berabere tamamlandı. İkinci yarı ise Sivasspor bu sezonki karakteri oturmamış futbol anlayışına geçti ve maçı Fenerbahçe rahat kopardı. Maçın sonucunu Sivasspor' un performansının belirleyeceğini tahmin etmiştik. Yani bir gün önce yapmış olduğumuz tahmin doğru çıktı. Sivasspor, ikinci yarıda bilindik kimliğinden uzaklaştı bu maçın kilidini çözdü. Maçtaki ikinci önemli sürpriz ise FB takımı idi. FB son 3 sezondur kendi sahasında en hırslı, baskılı ve mücadeleci oyunlarından bir tanesini oynadı. Sivasspor' u sahasına hapsetti. Sürekli ileri doğru oynamaya çalıştı. En önemlisi çok iyi pas yaptı, topu iyi dolaştırdı. Sivasspor' un presi ve alan daraltan futboluna, iyi pasla cevap verdi. Esasen Sivasspor orta sahasında oynayan Cihan, Kadir ve İbrahim' in toplam 30 km koştuğunu düşünürseniz (Cihan11.476 metre; Kadir 11.101 metre; İbrahim 8.000 metre) , bu kadar ter akıtmış bir orta sahayı bu kadar aciz hale getiren oyun becerisini alkışlamak gerekiyor. Gerçekten de FB topu koştururken, Sivasspor' lu oyuncular topun arkasından koştular. Maçın en önemli olayı bence buydu. Geçen seneki FB' den en önemli fark da buydu.

Geçtiğimiz sezon FB pres yapan ve sıkı mücadele eden takımlara karşı pas yapmakta, oyun kurmakta zorlanıyordu. Oyunun kontrolünü kaybediyordu. Moralman çöküyordu. Bu maçta diri ve topa hükmeden bir FB vardı sahada. Geçtiğimiz sezon ön liberoda oynayan Selçuk (Deniz) ve Josico (Maldonado) gibi oyuncuların ileri doğru oynayamadığı ve hücuma çıkarken çok top kaybı yaptıklarını biliyoruz. Bu sezon en büyük fark işte bu bölgede. Maç süresince Cristian 80/82, Emre 62/67 pas oranı ile oynadılar. Bu iki oyuncunun neredeyse %90' lık bir pas yüzdesi yakalamış olması demek. Bu bir devrim. FB orta sahası artık dikine çıkabiliyor ve pas yapabiliyor. Rakibin presi de boşa çıkmış oluyor. FB dikine oynarken, elbette hata da yaptı. 20. dakikada FB' nin 20 top kaybı vardı. Maçın sonunda ise 25 top çalmaya karşın toplam 62 top kaybı yaptı. Bu yüsek bir oran. Ancak sezonun da henüz ikinci maçı olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu oran zaman geçtikçe düşecek, top kazanma oranı ise artacaktır. Orta sahada Emre-Cristian ikilisine sağ bek Gökhan' ın da destek vermesi ile FB rakipten 25 top çaldı. FB bu kadar dikine oynamak istediği için Sivasspor' un da 35 top çaldığını görüyoruz. Bu oranda Sivasspor defansı ile orta sahada 30 km koşan üçlünün büyük payı var. Ancak dediğimiz gibi, ne FB' nin bu yüksek top kayıp sayısı, ne de Sivasspor' un yüksek top çalma sayısı sezon geneli için ölçü değil.

Maçın henüz başında Alex' in sakatlanması FB için hem avantaj, hem de dezavantaj yarattı. Avantaj takım savunması ve saha içi mücadele gücünün artış göstermesi, dezavantaj ise saha içi hücum organizasyonlarının sakatlanması idi. Atılan 3 gole rağmen gol pozisyonları hariç FB' nin fazla pozisyonu yoktu. Deivid bir Alex değil, ancak elinden geleni yaptı. Taraftarın her top kaybında Deivid' e tepkisi var. Bu tepki gereksiz. Deivid iyi niyetli, ancak kapasitesi bu. Yine de dün olumlu işler yaptı. tek top oynadı. FB' nin en çok koşan 5. oyuncusu idi (Gökhan 10.735; Emre; 10.221, Guiza 9710; Santos 9659 ve Deivid 9500 metre). En çok pas yapan 3. oyuncu oldu. 57/65 lik bir pas yüzdesi var. Taraftarın Deivid' e ve hata yapan diğer futbolculara sabırlı olması, tepki göstermeyi bırakması gerekiyor. Bu alışkanlık futbolcuların moralini bozuyor ve olumsuz etkiliyor. Taraftarı uyarma gereği duyuyoruz. Hata yapan futbolcu Gökhan da olsa, Deivid de olsa çifte standart yapmadan alkışlamak, moral vermek lazım.

Maç öncesi Fenerbahçe Yorum Blog' da yayınlanan Cumartesi günkü yazımızda bazı noktalara dikkat çekmiştik. Bunların en önemlileri; maçın kilit adamlarının FB' nin bekleri ve Alex olacağı, Guiza' nın Sivas defansı arasında varlık gösteremeyeceği, Emre' nin maça ağırlığını koyacağı, Cristian ve Santos' un ilk ciddi sınavlarının bu olacağı idi. Ayrıca daha önceki yazılarımızda FB' nin maç genelinde %60-65' e yakın bir topla oynama yüzdesi yakalayacağını ifade etmiştik. Bu noktalarda sanıyorum yanılmadım. Sadece Alex' in oyunu erken terk etmesi, oyunda ciddi etki yaratmasını engelledi. Alex oyunda kalsa idi atacağı gol ve yapacağı asistler ile maçın kilidini daha erken çözmek mümkün olabilirdi. Cristian isabetli pasları, yerinde müdahaleleri ve oyuna pozitif katkısı ile açıkça klasını gösterdi. Şüpheleri dağıttı. Dos Santos ise Saraçoğlu'nda adeta bir futbol resitali sundu bizlere. İkisi de ne denli önemli transfer olduklarını gösterdiler.

Bir parantez de Guiza' ya açalım. Guiza iyi niyetli idi. Çok koştu. Çok alan boşalttı. Çok gayret etti. Ancak kendisini anlayacak, kendisine istediği topları atacak bir Alex' in yokluğu Guiza' nın performansını etkildi. Guiza neredeyse hiç pozisyona girmedi, ayağına doğru dürüst top dahi değmedi. Alex' in yokluğu kadar güçlü ve dikkatli Sivasspor defansının da bunda etkili olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim bu duruma maç öncesi değerlendirmemde değinmiştim. Guiza açık alan bulamadı ve dar alanda kaybolup gitti. Maçta dikkatimi çeken diğer bir nokta maçın son dakikalarında dahi FB' li oyuncuların rakibe baskı yapması, defansta mücadele etmesi oldu. İşte Daum ve Koch farkı budur. FB Daum' un bıraktığı seviye ve anlayışa geri döndü. Maçı sonuna kadar aynı ciddiyet ile oynayan, maçtan kopmayan ve dikine oynamaya gayret eden bir takım. Denizlispor maçını rölantide oynayan FB, bu maçta motora gaz verdi ve galibiyet rahat geldi. Bir kısım yorumcular maçta FB' nin golleri de dahil pozisyonu olmadan maçı kazandığını söyleyebilirler. Bu kısmen de doğrudur, ancak kimse FB' nin maçı kazanmayı hak etmediğini söyleyemez. FB topu sürekli rakip alanda tutmaya çalışan, oyunu rakip alana yıkmayı başaran taraf idi. Bu kadar çok korner kullanılması, bu kadar faule maruz kalmaları da bunun göstergesi. FB maçı kazanmayı hak etti. Her maç sonrası en iyi üç oyuncuyu seçerim. Bu maç dört oyuncu seçmek durumunda kalıyorum. Benim sıralamam Emre, Gökhan, Cristian ve Volkan şeklinde. Volkan arka arkaya yaptığı iki kritik kurtarış ile maçın kaderini belirledi. Emre, Alex' in sakatlığı sonrası özellikle ikinci yarıda liderliği üstlendi. Duran topları kullandı. İleri çıkarak pozisyonlara yön verdi. Bence bu işi de oldukça iyi yaptı. Duran topları en az Alex kadar ve hatta daha tehlikeli kullandığını düşünüyorum. Hatta duran topları bundan böyle Emre' nin kullanması ile Alex, Lugano ve Kazım gibi zamanlaması ve kafa vuruşları iyi oyuncuların daha fazla pozisyona girmeleri mümkün olabilir. Bu sayede Alex' de ceza alanı içinde defanstan seken, karambole düşen veya kale önünde kalan duran toplarda daha fazla tehlike yaratabilir. Gökhan yine tek kelime ile müthişti. 83 dakikada 7.000 metre koşan Kazım' ın da açıklarını kapatmaya çalıştı. Onun yerine ortalar yaptı. Kendi işinin yanı sıra onun görevlerini de üstlendi adeta. Defansta hatasızdı. Hücumda gayretliydi. Bir bek ancak bu kadar oyuna iki yönlü etki edebilir. İzlerken bizim bile gözlerimiz yoruldu, Gökhan yorulmadı. Son olarak Cristian' ın da futbol zekası ortaya çıktı. Bu adam tek kelime ile futbolu biliyor, takımının iyi futboluna büyük katkı yapıyor. Nerede Deniz, Selçuk, Josico ve Maldonado, nerede Cristian. Futbol iyi oyuncular ile oynanır sözünün en büyük kanıtı bu adam oldu. Umarım beni yanıltmaz ve performansını bütün sezona yayar. Ben Cristian' ın bu performansının sezon sonuna kadar devam edeceğini düşünüyorum.

Kaleci Volkan' dan sonra maçın kaderini belirleyen diğer adam ise Bülent Uygun' du. akım düzeni ile oynayarak, oyuna hücum gücü yüksek ancak dafensif yönü zayıf Musa-Erman ikilisini sürmesi, ağır Ersen' i sahada tutması büyük hata idi. Sivassopr' un ikinci yarıdaki kötü ve pasif futboluna %100 etki etti. Daha önceki yazılarımızda devamlı belirttiğimiz gibi, FB yeni bir takım ve sabır göstermek gerekiyor. Takriben 7. haftaya kadar gerçek FB' yi sahada göremeyiz. O zamana kadar ne olumlu, ne olumsuz yapılacak yorumlarda sonuçları abartmamak gerek.

Dün FB kazandı. Kaybetse bile Daum' un oynattığı oyunun taraftarı memnun ettiği ortada. Bu takımın daha iyi olacağına olan inancım artmış durumda. Bu güzel ve coşkulu futbol taraftarların kombine biletlere olan talebini de artıracaktır. Herkese iyi haftalar dilerim.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Fenerbahçe Sivasspor maçı öncesi değerlendirme

Fenerbahçe' yi geçtiğimiz sezon ligde ve kupada başarılı bir performans gösteren, ancak bu seneye iyi başlayamayan Sivasspor karşısında izleyeceğiz. Kadrosundan pek çok oyuncu kaybeden, yeni oyuncular ile sezona başlayan Sivasspor geçen sezondan farklı bir görüntü veriyor. Geçtiğimiz sezon, takım savunmasını mükemmele yakın kurgulayan, rakibi presle kendi sahasından çıkartmayan, bloklar arası kademe uygulayan, kazandığı topları hızlı bir şekilde ve sürekli ileri aktaran, hücumda iyi top çeviren bir Sivasspor vardı. Bu sene ise geçen sezonun kilit isimleri Sezer ve Mehmet' in yokluğu sistemi olumsuz etkilemiş olmalı. Yeni Sivasspor oyun sistemini Erman ve Cihan gibi iki yetenekli, teknik kapasitesi yüksek oyuncunun üzerine kurmuş gözüküyor. Bu seneki Sivasspor' un geçen seneden üç önemli farkı var:



1. Defansif anlamda eskisi gibi başarılı değiller. Bloklar arası kademe ve özellikle savunmada yakın oynama anlayışı ortadan kalkmış gözüküyor.

2. Ofansif açıdan daha çok ve isabetli pas yapmalarına karşı topu rakip sahada tutmakta zorlanıyorlar. Ersen ve Kamanan, aldıkları topları Mehmet Yıldız gibi saklayıp, takımın kalanının oyuna girmesini sağlayamıyor. Topu tutmada başarılı değiller.

3. Takımın en güçlü yanı olan bloklar arası uyum ve toplu futbol oynama felsefesi zedelenmiş gözüküyor.



Sivasspor bu sene açıkça büyük takım sendromu yaşıyor. Son üç sezonki başarılar, Bülent Hoca' yı neden büyük takım formatında oynamayayım düşüncesine sevk etmiş olacak ki, Sivasspor daha hücum ağırlıklı, teknik oyunculardan oluşan ve oyunu rakibe kabul ettirmeye çalışan bir anlayış ile sahaya çıkıyor. Oysa Sivasspor' un başarısının arkasında defansif ve rakibin oyununu bozmaya yönelik futbol anlayışı yatmaktaydı. Sivasspor, İstanbul Büyükşehir Belediye' ye de, Beşiktaş' a da ikinci lig takımlarına da aynı felsefe ile üstünlük sağlıyordu. Sivasspor' un oyun anlayışını İtalyan takımlarının oyun anlayışına benzetmek mümkündü. Bülent Hoca Sivasspor' un bu anlayışını ortadan kaldırdı. İlk gelen sinyaller olumlu değil. Anderlecht ve Trabzonspor maçları bunu ortaya koydu. 2. Anderlecht maçı yanıltıcı olmasın, Belçika ekibi turu geçmenin rahatlığı ile oynuyodu. Açık konuşmak gerek ki Sivasspor bu oyun anlayışı ile her iki takımı da yenemezdi, yenmesi beklenemezdi. Bülent Hoca' nın Fenerbahçe maçında takımını benzer bir futbol anlayışı ile sahaya süreceği kanaatinde değilim. Hoca, geçen maçlardan gereken dersi almıştır diye düşünüyorum. Oldukça farklı bir FB ile oynayacağını biliyor. Daum' un FB' si hata affetmeyecek bir takım. Hele de Sivasspor' un bloklar arası boşluklarını rahatlıkla cezalandırabilecek oyunculara sahip. Bu nedenle Sivasspor' un Saraçoğlu' nda daha defansif, kontrollü ve kapalı bir futbol oynayacağı inancındayım. Sahaya çift forvetle çıkmak (Ersen, Kamanan) Sivasspor açısından büyük bir dezavantaj olabilir. Hızlı Kamanan ve arkasında beşli bir orta saha bloku ile oynamak isteyecektir diye düşünüyorum. Cihan ve Erman 'ın eğer ki beraber oynarlarsa, FB orta sahasına epey sorun çıkaracağını düşünüyorum.



Sivasspor son üç-dört maçta oynadığı futbol felsefesi ile oynarsa maçı kazanamaz. Bilica ve Önder 'in Ersen ve Kamanan' ı başarıyla durdurabileceği düşüncesindeyim. Ayrıca zorlanmayan, blokları rahat geçen bir FB orta sahası Sivasspor' a ciddi sorunlar yaşatabilir. Özetle benim tahminim Sivasspor' un bu hataları yapmayacak olmasıdır. Yani geçtiğimiz sezonki gibi bir kurgu ve futbol anlayışına geri döneceklerini düşünüyorum.



Fenerbahçe' ye gelince, Daum ile daha mücadeleci, oyuna asılan ve geçen seneye göre daha kollektif bir takım var karşımızda. Üstelik Santos ve Cristian gibi teknik kapasitesi yüksek, ileri doğru oynayabilen oyuncular ile takviye edilmiş bir takım bu. Elbette kendi saha ve seyircisi önünde, FB favori gözüküyor. Defansif bir Sivasspor' a karşı maçın kilidini açacak oyuncuların sağ-sol bekler ve Alex olduğunu düşünüyorum. Kanımca oyuna Santos-U. Boral ve Gökhan-Kazım kanat düzenleri ile başlamak doğru olacaktır. İkinci yarıda ise kanatları dinlendirmek adına, Uğur yerine Vederson, Kazım yerine Deivid alınabilir. Vederson beke, Santos açığa alınabilir. İyi bir Emre' nin bu maçta çok iş yapacağını ve takriben 75-80. dakikalar arası oyundan düşebileceğini tahmin ediyorum. Tabi sakat değilse ve oynatılır ise. Sivasspor' un geçen seneki felsefesine yakın bir oyun anlayışı ve taktik düzenle sahaya çıkması halinde Guiza' dan fazla performans beklemek doğru olmaz. Sıkı markaj altında ve dar alanlarda kaybolabilir. Bu halde oyuna Alex' in ağırlığını koyması ve hücum zenginliğini sağlaması gerekecektir. Santos ve Cristian' ı ilk defa ciddi ve zorlu bir maçta izleyeceğiz (BJK kupa maçını saymıyorum). Onlarla ilgili daha fazla fikir sahibi olmak için bu iyi bir fırsat. Beklerin hücuma hızlı çıkışları ve yapacakları sürpriz bindirmeler, oyunun sıkışıklığını açmak için en iyi strateji gibi gözüküyor.Son söz olarak Sivasspor' un bu seneki açık, hücuma dönük ve cesur futbolunu oynaması halinde FB' nin zorlanmadan galibiyet alacağını düşünüyorum. Sivasspor ölçülü, kontrollü ve kademeli bir taktik anlayış ile oynarsa FB' yi zorlar. Bu şekilde, sıkı bir taktik disiplinle sahaya çıkarlar ise bir beraberlik sürpiz olmaz.



Maç sonrası değerlendirmeler ile tekrar beraber olacağız. Herkese iyi hafta sonları dilerim.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Aldığımız duyumlara göre Lugano ve Tuncay Fenerbahçe' nin ciddi olarak gündeminde. Her ikisi de evdeki hesapları çarşıya uymadığından tekrar Fenerbahçe ile temastalar. Lugano' nun menajeri Figer, yılda 4 milyon dolardan, 4 yıllık sözleşme talep etmişti. Üstelik paranın yarısını da peşin almayı istiyorlardı. Talibi çok, kendisine hemen kulüp buluruz diyordu sevgili Figer. Bulamadılar. Talep edilen para dünya piyasasında bir stopere verilmesi mümkün olmayan miktarda para idi. Tabi Ferdinand, Cannavaro veya Puyol değilseniz. Fenerbahçe yönetimi de sağ duyulu davranarak bu oyuncu ile anlaşmama yolunu seçti. Bu oyuncunun yerine kendisinden daha iyi bir defans oyuncusu olduğuna inandığım, Bilica transfer edildi. Birde Antep' ten Bekir kadroya katıldı. Lugano' ya ve menajeri Figer' e iyi bir cevap bu şekilde verilmiş oldu.

Gelelim sevgili Tuncay Şanlı kardeşimize. Gerçek Fenerbahçe' li olduğunu her fırsatta yineleyen, ancak Fenerbahçe' ye tek kuruş kazandırmadan Avrupa' nın yolunu tutan biri olmasına karşın her daim FB taraftarının göz bebeği oldu. Elbette ki yetenekleri ve hırsı ile Avrupa arenasında futbol oynamak istemesi son derece mantıklı idi. Ancak İngiltere' de geçirdiği mutlu sezonların ardından, takımı Middlesbrough' un küme düşmesi ve İngiltere Premier Lig' de kendisine takım bulamaması dolayısı ile Fenerbahçe' ye geri dönme hesapları içine girdi. Belki de Fenerbahçe yönetimi tarafından ikna edildi.

Her iki futbolcuyu ve Fenerbahçe' ye katkılarını değerlendirmek istedim. Önce Lugano. Fenerbahçe' de 3 sezon futbol oynadı. Hırsı ile taraftarın yeni gözbebeği oldu. Tuncay' ı özleyen FB taraftarına teselli oldu. Ancak iddia ediyorum Fenerbahçe' nin son iki sezonki büyük başarısızlıklarında Zico ve Aragones' den sonra gelir. Sözde hırsı nedeni ile Galatasaray kupa maçında oyundan atılması FB' nin kupadan elenmesine neden olurken, lig maçında GS' lı Emre' ye yaptığı hareket ile takımını son 5 maç yalnız bıraktı. FB' nin bu son beş maçtaki defansif zzafiyetlerini lütfen hatırlayalım. Ligde neredeyse sarı kart görmeden maç tamamlayamayan bu kardeşimiz, sıklıkla da kırmızı kart görmektedir. Normal bir sezonda oynaması gereken maç sayısını asla tamamlayamamıştır. Oysa ki stoperler dünyada neredeyse en fazla sayıda maç oynaması gereken oyunculardır. Bu işin bir yönü. Diğer yönüne bakıldığında ise teknik olarak da iyi bir defans oyuncusu olduğunu söylemek mümkün değidlir. Yaptığı zamanlama hataları sonrası gördüğü kart sayısı, hakeme itirazdan gördüğü kart sayısından sonra ikinci sırada gelir. Evet güçlü fiziği ve iyi markaj özellikleri vardır. Hava toplarına hakim gözükmektedir. Ancak kademe ve geriden oyun kurmada tam bir felakettir. Bence bir defans oyuncusu olarak Edu, Luciano, Bilica, Önder ve hatta Yasin' den dahi geridedir. Her an penaltı yaptırabilir, her an kırmızı kart görebilir. Böylesi bir adamın sadece hırslı ve sert futbolcu diye koskoca Fenerbahçe' de halen gözbebeği olmasına anlam vermek mümkün değildir. Sarı saçları, sempatik yüzü ve agresif tavırları ile Saraçoğlu' nun kalbini kazanmış olabilir, ancak asla beynini kazanamamıştır. Lugano' nun FB' ye geri dönmesi FB adına tam bir talihsizliktir. Oysa ki FB' nin hızlı, kademeci, oyunu geriden iyi kurabilecek bir tandem adamına ihtiyacı vardır. Lugano- Bilica ikilisi ile Fenerbahçe bu sezon hızlı kontra atağa çıkacak takımlara karşı çok zor duruma düşecektir. Çoğu Anadolu kulübünün bu şekilde oynadığı düşünüldüğünde, FB' nin defansif açıdan geleceğini iyi görmüyorum. FB Lugano hatasından ve sevdasından en kısa sürede vazgeçmelidir. Lugano Fenerbahçe' den ne almış, ne vermiş önce buna bakmak gerekir.
Gelelim Tucay Şanlı kardeşimize. Fenerbahçe için sahada yüreğini ortaya koymuştur. Teknik becerisi sınırlıdır, ancak istekli, hırslı ve devamlılığı yüksek futbol anlayışı ile her takım için vazgeçilmez bir silahtır. Çok yönlüdür. Böyle bir futbolcuya her zaman her hoca sahip olmak ister. Peki Fenerbahçe' nin sisteminde iş yapar mı? Evet yapar. Hem de çok. Daum' un Fenerbahçe' de bu sezon oynatacağı taktikte sağda, solda, forvette her yerde rahatlıkla görev yapar. Sol açıkta Santos, sağ açıkta Tuncay' lı bir Fenerbahçe' nin kanat organizasyonlarını düşünmek bile keyiflidir. Üstelik sağda oynaması halinde Gökhan Gönül'de yıllar sonra rahatlayıp, bir oh çekecektir. Oyuna daha fazla girme şansı bulacaktır. Forvet oynatolması halinde ise, Guiza ve Semih' in ilk 11' i unutması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tuncay Şanlı Fenerbahçe için teknik açıdan önemli bir kazanımdır. Gelelim olayın diğer yönüne. Tuncay, FB' ye beş kuruş para kazandırmadan, serbest oyuncu olarak yurt dışına gitmiştir. Belki de haklıdır çünkü hiçbir takım Tuncay için ciddi bir bonservis ücreti ödeyemez. Tuncay ne İngiltere' de ne de dünya arenasında yıldız olarak görülmemektedir. Acı ama gerçek. Çok sevdiğim, çok beğendiğim hatta Türkiye' de Arda ve Emre' nin ardından en iyi futbolcu olarak gördüğüm Tuncay Şanlı, dünya futbol piyasasında pek talibi olmayan bir görüntü vermektedir. Elbette ki İngiltere' den iyi kulüplerden teklif almamış olması da bu kanaatimizi doğrulamaktadır.
Özetle, FB için tuncay, Tuncay için FB biçilmiş kaftandır. Bu doku ve kimya uyuşması başarı getirir, her iki taraf için de mutluluk getirir. Lugano ve Tuncay FB' ye birlikte gelir ise ortaya nötr bir tablo çıkar. Lugano' nun olumsuzlukları ile Tuncay' ın yüreği çarpışır, ortaya nötr bir sonuç çıkar. Lugano' nun atıldığı maçlarda Tuncay onun yerine de koşar. Hatta Alex' in de yerine koşacaktır. Bu nedenle Lugano alınacak ise, Tuncay' ın mutlaka alınması gerekecektir.

11 Ağustos 2009 Salı

Halı Sahalarda Modern Futbol

Evime giden yol üzerinde bir halı saha var. Bu sahada maç yapmışlığım da vardır. Halısı kötü, etrafını çevreleyen telleri kısa, kaleleri de biraz küçüktür. Sıklıkla bu sahadan caddeye top kaçtığına şahit olurum. Tüm olumsuzluklarına rağmen yanından geçerken oynayanlara imrenerek bakarım. Kendi çocukluğum, gençliğim gelir aklıma. Çayır, çimenden nasibini alamamış, park fakiri bir kentin imkansızlıklar içinde futbol oynamaya çalışan çocuklarını düşünürüm. Sokak futbolunun dünyadaki en büyük temsilcisi olan yurdumun sokakları bile futbol için dardır aslında. Bu yüzdendir ki dar alanda teknik ve ayaklarına hakim, ancak fizik kondisyonu düşük futbolcular yetişir Türkiye' de. Sokak maçlarında bir takım tam gole giderken sokaktan araba geçmesi, oyunun birkaç saniyeliğine durması, oyuncuların durumu garipsemeden olduğu yerde donması, araba geçince pozisyonun sanki hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden devam etmesi... Direkleri taştan kalelere çekilen şutların gol olup olmadığının dakikalarca tartışılması... Çalım atılırken kaldırımdan veya park halindeki araçların kaportalarından alınan destek... Halı sahaların mantar gibi türediği, zeminlerin hakikaten de halıfleks olduğu (şaka gibi) ilk dönemlerine yetişmiştik gerçi. Ama iş işten çoktan geçmişti. Biz sokak futbolcuları idik ve sokak futbolunun karakteristik özelliklerini taşıyorduk. Kahramanlarımız Rıdvan, Metin, Aykut ve Prekazi idi. Az çok onlara benzemeye çalışırdı herkes. Kötü oynayan, futboldan anlamayanların defansa koyulduğu, genellikle takoz Recep, kazma, deve gibi takma lakaplar aldığı bir dönemdi. En saygı duyulan futbolcular iyi çalım atabilenler olup, bunlara teknik oyuncu denirdi. Bunlar takımlarının kaptanı, beyni, "aldım verdim, ben seni yendim" aktivitesinin gediklileri olurlardı. Çok koşanlar ise takımlarının ağır işçileri olarak hak ettikleri saygıyı görmezlerdi. Hatta deli dana gibi koşmak deyimi biraz da alaycı bir şekilde kullanılırdı bu tür oyuncular için. Ben sanırım ilk guruptaki gibi bir oyuncu idim.

Sonra bir sabah uyandık, her şey değişiverdi. Hem de geriye asla dönmemecesine. Futbol değişti. Sokaklar değişti. Teknik oyuncular kayboluverdi. Pres diye garip bir kavram çıktı ortaya. Deli danalar baş tacı oluverdi. Usta ayaklar değil, körüklü ciğerler konuşulmaya başlandı. "Total Futbol" diye bir şeyler türedi hiç anlayamadığımız. Toplu defans, toplu hücum..Ne garipsedik bu tür bir anlayışı. Bir dönemin sonlarında (1980' lerin sonu) ortaya çıkmaya başlayan "Total Futbol" felsefesinin en önemli adamları bugün Galatasaray'ın başındaki Rijkaard ile takım arkadaşları Gullit ve Van Basten'di belki de. Biraz Federal Almanya, biraz Danimarka ve İsveç. Brolin, Dahlin, Hassler, Moeller, Laudrup kardeşler, Giggs, Cantona, Zidane ve diğerleri. Aklımızda kalan devrimciler bunlardı. Sonra kulüp takımlarına sıçradı bu anlayış. Ajax, Milan, Manchester, Barcelona ve hatta bir dönemin Galatasaray'ı. Rıdvanlar gitti, Hakan Şükürler geldi futbolumuza. Milne ve Terim ile bu anlayış dahilinde şampiyonluğa koyulan ambargolu dönemler yaşadık. Elinde futboldan başka hiç bir şey olmadığı için futbolla yatıp, futbolla kalkan bir dönemin insanları olarak garipsedik, şaşırdık ama benimsedik bu anlayışları. Halı sahalardaki maçları hatırlıyorum. Koşmayan, pres yapmayan ne kadar iyi oyuncu olursa olsun eleştirilirdi. Pres koymak, üçgenler, alan savunması ve ölümüne mücadele. Bu dönem, deli danaların dönemiydi ve sadece koşan oyuncular övgüyü alıyorlardı. Takım kaptanları bu oyuncular olurken, teknik oyunculara yetersiz gözüyle bakılmaya başlanmıştı.

"Teknik" ve "Total Futbol" dönemleri sonrası bugün dünya daha ileri bir devrimi yaşıyor. "Endüstriyel Futbol" dönemi. Bu dönemin kendi koşulları, kendi şartları var. Sahadaki futbolcudan, oynanan futbola kadar bu dönemin bambaşka kodları var. Artık güçlü olanların ayakta kalabildiği bir dönemi yaşıyoruz. Hem teknik hem deli dana olanların dönemi bu. Yani birinin özelliklerini taşımak yetmiyor. Gerrard, Lampard, Ribery, Ronaldo, Ronaldinho ve Eto' o ların dönemi bu. Yıldız demek hem teknik, hem koşan hem de oyun zekası olan adam demek. Yıldız demek artık çok şey demek. Oyun içinde her an pres, her an mücadele var. Çalım atmak, pas vermek, şut çekmek için sadece saniyeleriniz var artık. Zamanla ve fiziksel sınırlarınızla yarışıyorsunuz. Acı yok, acımak yok!

Halı sahanın oraya gittim dün gece. Maç yapan çocukları izledim. Sanki Nou Camp' da bir Şampiyonlar Ligi finali idi. Toplu savunmalar, toplu hücumlar, presler, fauller ve kora kor mücadeleler. Üstlerde endüstriyel futbolun yıldızlarının parlak son sezon formaları, ayaklarda kırmızı, mavi, yeşil halı futbol ayakkabıları. Hata yapmamak, rakibi hataya zorlamak üzerine kurulu oyun anlayışları gördüm. Gözlerde keyif değil, hırs gördüm. Centilmenlik değil, sertlik ve kabalık vardı sahada. "Tek top", " parçala, kay, bas, kes" gibi bağırışlar savruluyordu etrafa.

Gülen yüzler, gözlerde keyif ve centilmenlik hatırlıyorum oysa ben çocukluğumda. Kazanma hırsı, azim ve coşku vardı elbette, ama böylesi değil. Dünya değişiyor, futbol değişiyor, anlayışlar değişiyor tamam. Eski defterler kapanıyor, elbette kapanacak buna da bir itirazım yok. Ama ben eskiyi, eskinin futbolunu, futbolun bence keyif oyunu olduğu o yılları çok arıyorum. Bu yazıları yazarken bir top daha kaçtı dışarıya, caddeye doğru. Bıraktı çocuklar kaçan topu. Oysa ne değerli idi meşin top. Uğruna neler feda edilmezdi ki. Meşin futbol topuna hayranlık besleyerek büyüyen, futbolu kazanmak değil keyif alma önceliği ile oynayan bir neslin son temsilcilerinden olduğum için mutluyum. Bana gelince, bu yaşta hala halı sahada maç yapıyorum. Hala keyif almaya çalışıyorum. Sanıyorum ki hala "teknik" oynuyorum. Zaten öbür türlüsüne de göbeğim izin vermezdi. Ne yaparsınız eski alışkanlıklar bir anda değişmiyor. Geçen gün üzerlerinde parlak formaları ve renkli kramponları olan, "Tek top", " parçala, kay, bas, kes" diye bağıran "endüstriyel gençlere" karşı maç yaptık. Saha suni çim, hava futbola elverişliydi. Bizim takım hep "teknik" idi. Yediğimiz 20. golden sonra saymayı bıraktım. Maç bittiğinde karşı taraftaki yüzlerde hafif alaycı bir zafer gülümsemesi, bizim gözlerimizde futboldan aldığımız keyfin yansıması vardı...
"Siz futbolu bırakın be ağabey" diye takıldı bir tanesi maç sonrası. Haklıydı. Biz futbol adına jübilemizi o dar ve tozlu sokaklarda yapmıştık. Şimdi oynadığımız "futbol" değil, başka bir şeydi ve biz bunu oynayamıyorduk...

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Honved ve Denizlispor Maçlarının Ardından

Perşembe akşam Honved, haftanın son saatlerinde ise Denizli deplasmanındaydı Fenerbahçe. Perşembe akşamı işi ciddiye almayan, rahat oynayan ve turu zaten geçmiş bir takım vardı. Pazar akşam ise tam tersi, işi baştan sıkı tutmayı düşünen, daha derli toplu ve akıllı oynayan bir takım. Honved maçı sonrası maç değerlendirmesi yapmayı düşünmedim. Honved, Bank Asya 1. Liginde küme düşmemeye oynayabilecek bir takım. Böyle zayıf takımlar ile oynarken konsantrasyon kaybı yaşanması normal. Maçın özeti Fenerbahçe’ nin turu geçmesi. Bu kadar. Sahada 10 kişi kalan, rakibi küçümseyen, adeta yürüyerek oynayan bir Fenerbahçe için teknik analiz yapmaya elim gitmiyor.

Denizli maçı ise Fenerbahçe için farklı bir atmosferde oynandı. 2006 senesinde Daum’u gözyaşları ve son saniyelerde kaçan şampiyonluk ile uğurlayan bir Denizli deplasmanı hem Daum, hem de Fenerbahçe açısından şüphesiz büyük önem taşıyordu. Yüzyılda bir olabilecek bu futbol kazası sonrası Denizli takımına karşı ligde hiç kaybetmemiş bir FB vardı sahada. Fenerbahçe’ nin Denizlispor maçlarını ayrı bir dikkatle oynadığına işaretti bu istatistik. Maç da tam bu minvalde başladı ve bitti. 40 dakikalık elektrik kesintisini saymazsak, maç sürekli Fenerbahçe takımının kontrolünde devam etti. Fenerbahçe’ nin klas ama ağır Brezilyalılarının kaçırdıkları pozisyonlar olmasa ikinci yarının ortalarında 3-4 farklı bir skor görülebilirdi. Fenerbahçe maçın başından sonuna dek defansta dikkatli, iyi alan savunması yapan ve işi ciddiye alan bir futbol sergiledi. Hücumda ise tam tersi, dağınık, son vuruşlarda kötü, pozisyon üretmekte zorlanan bir Fenerbahçe vardı. Belki de ilk dakikadaki bireysel beceri dolu gol, bu denli ciddiyetsiz bir hücum futboluna sebep olmuştu. Fenerbahçe golün etkisi ile olsa gerek, oyunu sürekli yavaşlatan, kontrol altında tutmaya yönelik, akılcı ama sıkıcı bir futbol sergiledi. Üç puanı fazla zorlanmadan alıp götürdü. Lige de iyi bir başlangıç yapmış oldu.

Denizlispor yeni bir takım. Pek çok yeni transfer bir arada oynuyor. Açıkça uyum sorunları var. Sol kanatta fena oynamayan, gelecek vaat ettiğini düşündüğüm 21 yaşındaki Güray hariç hiçbir oyuncusu tat vermedi. Biraz da Fenerbahçe’ nin eskilerinden Murat Hacıoğlu gayretliydi. Zaten bu iki oyuncunun ortalamanın üzerinde oynaması özellikle ikinci yarıda Fenerbahçe sağ kanadını devre dışı bıraktı. Kazım ve Gökhan arasında zaman zaman 60 metre boşluk oluştuğunu gördük. Haliyle Gökhan da oldukça yoruldu. O kanatta tek başına mücadele edip, iki iyi adamla boğuşup, son dakikalarda yaptığı asist ile adını maçın oyuncusu olarak yazdırdı. Özetle, tüm maçın aksiyonu tek bir kanatta meydana geldi dersek hatalı olmaz.

İlk yarı Emre, ikinci yarı Cristian olumlu oynadılar. Birbirlerine alışmaları için zaman gerek. Dos Santos klas bir oyuncu. Önemli bir yıldız adayı. Ancak onun da Türk futboluna alışması zaman alacak. Son vuruşlarda bir beceriksizlik içindeydi. Bu kaçırdıklarını Denizli affeder ama Galatasaray veya Trabzon affetmez. Her maçı aynı ciddiyetle oynaması lazım. Santos ile ilgili diğer bir nokta da şu. Tıpkı Deivid gibi top almak için çok fazla ortaya geliyor. Kanatta oynadığını nadiren görebiliyoruz. Demek ki top dağıtımında kanatlara top taşımakta bir problem var. Ya da kendisi çizgide oynamaktan ziyade iç kısımları tercih ediyor. Bu durum, oyun içinde Fenerbahçe’ yi pres karşısında top çıkarmada rahatlatsa da, hücumda kanat organizasyonları gerçekleştirilmesine engel oluyor. Deivid ve Santos’ un ilk 11 de beraber oynadığı her maç kanatlar doğru düzgün çalışmayacak ancak Fenerbahçe’ nin top hakimiyeti belirgin bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bu tür maçlarda topla oynama istatistiği %60-65’ leri bulabilir. Özetle Santos ilk yarıda iyi, ikinci yarıda kayıpları oynadı. Kazım’a gelince her zamanki tek devrelik futbolu sonrası kayboldu. Bu adamın tek devre top oynayabilen bir oyuncu olması ilginç bir durum. Fiziği düzgün, futbol altyapısı iyi. Ancak genellikle 45 dakika performans veriyor. Bu çok ilginç bir olay ve üzerine gidilmesi gerek. Deivid ise Kazım’ a kıyasla hücumda daha etkin. Oyuna daha fazla katkı sağlıyor. Suya sabuna daha çok dokunuyor. Bu nedenle bazen çok kötü top kayıpları yapıyor. Ancak ileri, dikine oynamaya niyetli ve becerili ender adamlardan. Deivid ile Kazım’ın 45’ er dakika oynaması iyi bir strateji olabilir diye düşünüyorum. Birbirlerini dengelerler.

Geri dörtlüde Gökhan her zamanki gibi görevini yaptı. Önder- Bilica daha uyumlu gözüktüler. Maçın son anları hariç pek pozisyon vermediler. Önder’ de bir yükseliş, Bilica’ da ise gerileme var. Bilica sanki takımını yadırgıyor. Kimi zaman kendini unutup halen Sivasspor’ da oynadığını sanarak riskli hareketler yapıyor. Uyarılması şart. Önder ise daha derli toplu, hızlı ve dikkatli idi. Bu şekilde devam ederlerse Önder’ in değil Bilica’ nın yerine bir transfer yapılacak. Vederson ile ilgili de bir şeyler söylemek gerekiyor. Bu adamın Brezilya’ lı olduğuna inanmıyorum. Orta düzey bir yerli sol kanat oyuncusu ayarında. Çalım atamayan, orta yapamayan, oyuna bu denli giremeyen bir Brezilya’ lı olmaz. Oldukça ağır hareket ediyor. Oyuna hücum yönlü hiç katkısı olmadı. Zico döneminde hatırladığımız Vederson bu değil. Carlos’ u bu denli arayacağımızı hiç tahmin etmemiştim.

Forvet hattında Alex ve Guiza uyumlu gözüktüler. Fizik kondisyon eksikliği nedeni ile Guiza son 20 dakika sürekli hatalı paslar attı. Fenerbahçe’ nin bu sene en büyük kazancı yine de Guiza. Boş alan koşuları, defansı peşine takması, Alex’e yönelik akıllı asist çabaları hep artıları. Fiziksel olarak iyileşirse çok can yakar. Alex ise son üç maçtır sahanın bence en iyi işler yapan adamı. Hala koşmuyor, hala defansif katkısı yok. Ancak Fenerbahçe’ nin son üç maçında maçlara ağırlığını koyan adamdı. Alex ile ilgili olumsuz söylenebilecek diğer bir nokta duran toplar. Eskiden çok daha iyi kullanırdı bu topları. Dün maç boyu kullandığı 7-8 korner, 2-3 serbest vuruşun hiçbirisi adrese teslim değildi. Bu şaşırtıcı. Son iki sezondur duran top kullanımında bir gerileme var. Bunu da araştırmak gerekiyor.

Fenerbahçe iyi değil, akıllı oynayarak zor olmayan bir deplasmandan üç puan çıkardı. Kanatlar çalışmadı ama top FB’ de kaldı. Üç puanın hikayesi maçı ciddiye alma + bireysel beceri olarak özetlenebilir.

Herkese iyi haftalar dilerim.