31 Ağustos 2009 Pazartesi
Fenerbahçe Manisaspor Maç Analizi
28 Ağustos 2009 Cuma
Takımlarımız Avrupa Ligi' nde Ne Yapar?
Yola Devam
Fenerbahçe' yi takım olarak eleştirmek için erken olduğunu sürekli dile getiriyorum. Fenerbahçe' nin zamana ihtiyacı var. Önemli olan kayıpları en aza indirmek. Fenerbahçe bugün kadar bunu başardı ve bu noktaya kayıpsız geldi. Zaman Fenerbahçe' nin lehine işliyor. Bugün sahada taraftarlarını futbol olarak hayal kırıkılığına uğratan bir Fenerbahçe izledik. Buna ister Daum' un açıklaması gibi yorgunluk sebep oldu deyin, ister maçın ciddiye alınmaması, Fenerbahçe iyi futbol sergilemedi. Son 15- 20 dakikada kazanılan bazı net pozisyonlar gole çevrilmiş olup, maçı 4-2 kazanılsaydı bile bu görüşümüz değişmeyecekti. Görünen o ki Alex, Mehmet Topuz ve Deniz' in en kısa sürede sakatlıktan kurtulmaları, Özer' in hazır hale gelmesi gerekiyor. Kadro içinde rekabet düzeyi ve seçenekler artmadıkça, yorgunluk, sakatlık ve motivasyon düşüşleri gibi sorunlar yaşanabilir. Kadrodaki Brezilyalılar ile Kazım ve Guiza gibi bazı oyuncular, yapıları gereği bu tür motivasyon sorunlarını yaşama potansiyeli taşıyorlar. Daum' da zaten basın toplantısında bu sorunlara değindi ve özellikle de sakatlıkların nedenini araştırdıklarını belirtti. Milli maçlar nedeniyle verilecek aralar Fenerbahçe' ye ilaç gibi gelecektir.
25 Ağustos 2009 Salı
Diyarbakırspor Fenerbahçe Maç Analizi
24 Ağustos 2009 Pazartesi
Diyarbakır' da Puan Aslanın Ağzında
21 Ağustos 2009 Cuma
FC Sion- Fenerbahçe Maç Analizi
1- Alternatif futbolcular Mehmet Topuz ve Özer’ in sakatlığı.
19 Ağustos 2009 Çarşamba
FC Sion Fenerbahçe Maçı Ne Olur?
18 Ağustos 2009 Salı
Alex' siz bir Fenerbahçe Üzerine Beyin Jimnastiği
Tekrar konuya dönersek, Alex’ li FB’ nin bu tür bir oyun anlayışı ile oynayabilmesi mümkün gözükmüyor. Ancak Alex’ in oynamadığı Sivasspor maçının özellikle 2. yarısına bakıldığında FB’ nin bu tür çağdaş bir takım savunmasını uyguladığını gördük. Takım biraz zorlandı ama en zayıf halka olan Kazım ve Deivid dahi gayretliydiler. Alex’ in oynadığı maçlarda ise rakip takımlar hücum oyuncularının presi ile karşılaşmadıklarından, kendi yarı alanlarını rahat geçiyorlar. FB toplu hücum presi 1 kişi eksik yaptığından, presten verim alınmıyor. Bu sebeple FB rakip takımları kendi sahasında karşılıyor. Rahat top yaptırıyor. Sivasspor veya Denizlispor maçlarında sorun yaşamayabilirsiniz, ki yaşanmadığını gördük, ancak hızlı hücum yapan, organize atağı seven Trabzonspor veya Galatasaray gibi takımlar ile üst düzey Avrupa takımları karşısında sorun yaşayabilirsiniz. Bu sebeple FB’ nin çağdaş futbolun gereği olan bu oyun anlayışını en azından önümüzdeki sezonlar için düşünmeye başlamasını öneriyorum. Alex’ in FB için önemi söz konusu olduğunda, Alex sonrası dönemin planlaması bizce şimdiden yapılmalıdır.
Konuyla ilgili sizlerin görüşlerini de bekliyorum. Herkese saygılar, sevgiler.
17 Ağustos 2009 Pazartesi
Fenerbahçe Sivasspor Maç Analizi
15 Ağustos 2009 Cumartesi
Fenerbahçe Sivasspor maçı öncesi değerlendirme
13 Ağustos 2009 Perşembe
11 Ağustos 2009 Salı
Halı Sahalarda Modern Futbol
Sonra bir sabah uyandık, her şey değişiverdi. Hem de geriye asla dönmemecesine. Futbol değişti. Sokaklar değişti. Teknik oyuncular kayboluverdi. Pres diye garip bir kavram çıktı ortaya. Deli danalar baş tacı oluverdi. Usta ayaklar değil, körüklü ciğerler konuşulmaya başlandı. "Total Futbol" diye bir şeyler türedi hiç anlayamadığımız. Toplu defans, toplu hücum..Ne garipsedik bu tür bir anlayışı. Bir dönemin sonlarında (1980' lerin sonu) ortaya çıkmaya başlayan "Total Futbol" felsefesinin en önemli adamları bugün Galatasaray'ın başındaki Rijkaard ile takım arkadaşları Gullit ve Van Basten'di belki de. Biraz Federal Almanya, biraz Danimarka ve İsveç. Brolin, Dahlin, Hassler, Moeller, Laudrup kardeşler, Giggs, Cantona, Zidane ve diğerleri. Aklımızda kalan devrimciler bunlardı. Sonra kulüp takımlarına sıçradı bu anlayış. Ajax, Milan, Manchester, Barcelona ve hatta bir dönemin Galatasaray'ı. Rıdvanlar gitti, Hakan Şükürler geldi futbolumuza. Milne ve Terim ile bu anlayış dahilinde şampiyonluğa koyulan ambargolu dönemler yaşadık. Elinde futboldan başka hiç bir şey olmadığı için futbolla yatıp, futbolla kalkan bir dönemin insanları olarak garipsedik, şaşırdık ama benimsedik bu anlayışları. Halı sahalardaki maçları hatırlıyorum. Koşmayan, pres yapmayan ne kadar iyi oyuncu olursa olsun eleştirilirdi. Pres koymak, üçgenler, alan savunması ve ölümüne mücadele. Bu dönem, deli danaların dönemiydi ve sadece koşan oyuncular övgüyü alıyorlardı. Takım kaptanları bu oyuncular olurken, teknik oyunculara yetersiz gözüyle bakılmaya başlanmıştı.
"Teknik" ve "Total Futbol" dönemleri sonrası bugün dünya daha ileri bir devrimi yaşıyor. "Endüstriyel Futbol" dönemi. Bu dönemin kendi koşulları, kendi şartları var. Sahadaki futbolcudan, oynanan futbola kadar bu dönemin bambaşka kodları var. Artık güçlü olanların ayakta kalabildiği bir dönemi yaşıyoruz. Hem teknik hem deli dana olanların dönemi bu. Yani birinin özelliklerini taşımak yetmiyor. Gerrard, Lampard, Ribery, Ronaldo, Ronaldinho ve Eto' o ların dönemi bu. Yıldız demek hem teknik, hem koşan hem de oyun zekası olan adam demek. Yıldız demek artık çok şey demek. Oyun içinde her an pres, her an mücadele var. Çalım atmak, pas vermek, şut çekmek için sadece saniyeleriniz var artık. Zamanla ve fiziksel sınırlarınızla yarışıyorsunuz. Acı yok, acımak yok!
Halı sahanın oraya gittim dün gece. Maç yapan çocukları izledim. Sanki Nou Camp' da bir Şampiyonlar Ligi finali idi. Toplu savunmalar, toplu hücumlar, presler, fauller ve kora kor mücadeleler. Üstlerde endüstriyel futbolun yıldızlarının parlak son sezon formaları, ayaklarda kırmızı, mavi, yeşil halı futbol ayakkabıları. Hata yapmamak, rakibi hataya zorlamak üzerine kurulu oyun anlayışları gördüm. Gözlerde keyif değil, hırs gördüm. Centilmenlik değil, sertlik ve kabalık vardı sahada. "Tek top", " parçala, kay, bas, kes" gibi bağırışlar savruluyordu etrafa.
Gülen yüzler, gözlerde keyif ve centilmenlik hatırlıyorum oysa ben çocukluğumda. Kazanma hırsı, azim ve coşku vardı elbette, ama böylesi değil. Dünya değişiyor, futbol değişiyor, anlayışlar değişiyor tamam. Eski defterler kapanıyor, elbette kapanacak buna da bir itirazım yok. Ama ben eskiyi, eskinin futbolunu, futbolun bence keyif oyunu olduğu o yılları çok arıyorum. Bu yazıları yazarken bir top daha kaçtı dışarıya, caddeye doğru. Bıraktı çocuklar kaçan topu. Oysa ne değerli idi meşin top. Uğruna neler feda edilmezdi ki. Meşin futbol topuna hayranlık besleyerek büyüyen, futbolu kazanmak değil keyif alma önceliği ile oynayan bir neslin son temsilcilerinden olduğum için mutluyum. Bana gelince, bu yaşta hala halı sahada maç yapıyorum. Hala keyif almaya çalışıyorum. Sanıyorum ki hala "teknik" oynuyorum. Zaten öbür türlüsüne de göbeğim izin vermezdi. Ne yaparsınız eski alışkanlıklar bir anda değişmiyor. Geçen gün üzerlerinde parlak formaları ve renkli kramponları olan, "Tek top", " parçala, kay, bas, kes" diye bağıran "endüstriyel gençlere" karşı maç yaptık. Saha suni çim, hava futbola elverişliydi. Bizim takım hep "teknik" idi. Yediğimiz 20. golden sonra saymayı bıraktım. Maç bittiğinde karşı taraftaki yüzlerde hafif alaycı bir zafer gülümsemesi, bizim gözlerimizde futboldan aldığımız keyfin yansıması vardı...
10 Ağustos 2009 Pazartesi
Honved ve Denizlispor Maçlarının Ardından
Denizli maçı ise Fenerbahçe için farklı bir atmosferde oynandı. 2006 senesinde Daum’u gözyaşları ve son saniyelerde kaçan şampiyonluk ile uğurlayan bir Denizli deplasmanı hem Daum, hem de Fenerbahçe açısından şüphesiz büyük önem taşıyordu. Yüzyılda bir olabilecek bu futbol kazası sonrası Denizli takımına karşı ligde hiç kaybetmemiş bir FB vardı sahada. Fenerbahçe’ nin Denizlispor maçlarını ayrı bir dikkatle oynadığına işaretti bu istatistik. Maç da tam bu minvalde başladı ve bitti. 40 dakikalık elektrik kesintisini saymazsak, maç sürekli Fenerbahçe takımının kontrolünde devam etti. Fenerbahçe’ nin klas ama ağır Brezilyalılarının kaçırdıkları pozisyonlar olmasa ikinci yarının ortalarında 3-4 farklı bir skor görülebilirdi. Fenerbahçe maçın başından sonuna dek defansta dikkatli, iyi alan savunması yapan ve işi ciddiye alan bir futbol sergiledi. Hücumda ise tam tersi, dağınık, son vuruşlarda kötü, pozisyon üretmekte zorlanan bir Fenerbahçe vardı. Belki de ilk dakikadaki bireysel beceri dolu gol, bu denli ciddiyetsiz bir hücum futboluna sebep olmuştu. Fenerbahçe golün etkisi ile olsa gerek, oyunu sürekli yavaşlatan, kontrol altında tutmaya yönelik, akılcı ama sıkıcı bir futbol sergiledi. Üç puanı fazla zorlanmadan alıp götürdü. Lige de iyi bir başlangıç yapmış oldu.
Denizlispor yeni bir takım. Pek çok yeni transfer bir arada oynuyor. Açıkça uyum sorunları var. Sol kanatta fena oynamayan, gelecek vaat ettiğini düşündüğüm 21 yaşındaki Güray hariç hiçbir oyuncusu tat vermedi. Biraz da Fenerbahçe’ nin eskilerinden Murat Hacıoğlu gayretliydi. Zaten bu iki oyuncunun ortalamanın üzerinde oynaması özellikle ikinci yarıda Fenerbahçe sağ kanadını devre dışı bıraktı. Kazım ve Gökhan arasında zaman zaman 60 metre boşluk oluştuğunu gördük. Haliyle Gökhan da oldukça yoruldu. O kanatta tek başına mücadele edip, iki iyi adamla boğuşup, son dakikalarda yaptığı asist ile adını maçın oyuncusu olarak yazdırdı. Özetle, tüm maçın aksiyonu tek bir kanatta meydana geldi dersek hatalı olmaz.
İlk yarı Emre, ikinci yarı Cristian olumlu oynadılar. Birbirlerine alışmaları için zaman gerek. Dos Santos klas bir oyuncu. Önemli bir yıldız adayı. Ancak onun da Türk futboluna alışması zaman alacak. Son vuruşlarda bir beceriksizlik içindeydi. Bu kaçırdıklarını Denizli affeder ama Galatasaray veya Trabzon affetmez. Her maçı aynı ciddiyetle oynaması lazım. Santos ile ilgili diğer bir nokta da şu. Tıpkı Deivid gibi top almak için çok fazla ortaya geliyor. Kanatta oynadığını nadiren görebiliyoruz. Demek ki top dağıtımında kanatlara top taşımakta bir problem var. Ya da kendisi çizgide oynamaktan ziyade iç kısımları tercih ediyor. Bu durum, oyun içinde Fenerbahçe’ yi pres karşısında top çıkarmada rahatlatsa da, hücumda kanat organizasyonları gerçekleştirilmesine engel oluyor. Deivid ve Santos’ un ilk 11 de beraber oynadığı her maç kanatlar doğru düzgün çalışmayacak ancak Fenerbahçe’ nin top hakimiyeti belirgin bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bu tür maçlarda topla oynama istatistiği %60-65’ leri bulabilir. Özetle Santos ilk yarıda iyi, ikinci yarıda kayıpları oynadı. Kazım’a gelince her zamanki tek devrelik futbolu sonrası kayboldu. Bu adamın tek devre top oynayabilen bir oyuncu olması ilginç bir durum. Fiziği düzgün, futbol altyapısı iyi. Ancak genellikle 45 dakika performans veriyor. Bu çok ilginç bir olay ve üzerine gidilmesi gerek. Deivid ise Kazım’ a kıyasla hücumda daha etkin. Oyuna daha fazla katkı sağlıyor. Suya sabuna daha çok dokunuyor. Bu nedenle bazen çok kötü top kayıpları yapıyor. Ancak ileri, dikine oynamaya niyetli ve becerili ender adamlardan. Deivid ile Kazım’ın 45’ er dakika oynaması iyi bir strateji olabilir diye düşünüyorum. Birbirlerini dengelerler.
Geri dörtlüde Gökhan her zamanki gibi görevini yaptı. Önder- Bilica daha uyumlu gözüktüler. Maçın son anları hariç pek pozisyon vermediler. Önder’ de bir yükseliş, Bilica’ da ise gerileme var. Bilica sanki takımını yadırgıyor. Kimi zaman kendini unutup halen Sivasspor’ da oynadığını sanarak riskli hareketler yapıyor. Uyarılması şart. Önder ise daha derli toplu, hızlı ve dikkatli idi. Bu şekilde devam ederlerse Önder’ in değil Bilica’ nın yerine bir transfer yapılacak. Vederson ile ilgili de bir şeyler söylemek gerekiyor. Bu adamın Brezilya’ lı olduğuna inanmıyorum. Orta düzey bir yerli sol kanat oyuncusu ayarında. Çalım atamayan, orta yapamayan, oyuna bu denli giremeyen bir Brezilya’ lı olmaz. Oldukça ağır hareket ediyor. Oyuna hücum yönlü hiç katkısı olmadı. Zico döneminde hatırladığımız Vederson bu değil. Carlos’ u bu denli arayacağımızı hiç tahmin etmemiştim.
Forvet hattında Alex ve Guiza uyumlu gözüktüler. Fizik kondisyon eksikliği nedeni ile Guiza son 20 dakika sürekli hatalı paslar attı. Fenerbahçe’ nin bu sene en büyük kazancı yine de Guiza. Boş alan koşuları, defansı peşine takması, Alex’e yönelik akıllı asist çabaları hep artıları. Fiziksel olarak iyileşirse çok can yakar. Alex ise son üç maçtır sahanın bence en iyi işler yapan adamı. Hala koşmuyor, hala defansif katkısı yok. Ancak Fenerbahçe’ nin son üç maçında maçlara ağırlığını koyan adamdı. Alex ile ilgili olumsuz söylenebilecek diğer bir nokta duran toplar. Eskiden çok daha iyi kullanırdı bu topları. Dün maç boyu kullandığı 7-8 korner, 2-3 serbest vuruşun hiçbirisi adrese teslim değildi. Bu şaşırtıcı. Son iki sezondur duran top kullanımında bir gerileme var. Bunu da araştırmak gerekiyor.
Fenerbahçe iyi değil, akıllı oynayarak zor olmayan bir deplasmandan üç puan çıkardı. Kanatlar çalışmadı ama top FB’ de kaldı. Üç puanın hikayesi maçı ciddiye alma + bireysel beceri olarak özetlenebilir.
Herkese iyi haftalar dilerim.