30 Mart 2010 Salı

Derbinin analizi


Maç öncesi değerlendirmemde belirttiğim gibi mücadeleli ancak kötü futbola sahne olan bir maç izledik Sami Yen' de. Galatasaray' ın 2-3 tane pozisyonu ve Fenerbahçe' nin de golü hariç, maçın dikkat çeken, göze hoş gelen hiçbir yönü yoktu. Ligin en iyi hücum takımını, etkin bir alan savunması ile durdurmayı başaran Fenerbahçe, Daum' un klasik beraberlik veya sürpriz 1-0 kazanma üzerine kurulu defansif taktiği ile üç puanı aldı. Herşeyden önemlisi, şampiyonluk potasına yeniden girmiş oldu.

Fenerbahçe' de Alex dahil tüm oyuncuların oyunun defansif yönünde hatasız oynadıklarını gördük. Galatasaray ise son 2-3 haftadır süren Ardasızlık sendromu ile yine hücumda pozisyon üretmekte zorluk yaşadı. Son 4 maçtır gol yemeyen Fenerbahçe' ye karşı oldukça dağınık bir hücum performansı gösterdiler. Öyle ki, gol pozisyonları tamamen bireysel yıldızların becerileri ile kazanıldı. GS takım oyununu unuturken, FB takım oyununu en azından defansif açından öğrendi diyebiliriz. Ligin önemli bir kısmında hücumda etkin olan ancak savunma yapmayı beceremeyen FB, son 5 maçtır gol yemeden tamamlayarak savunma yönünü güçlendirdiğini göstermiş oldu. Ancak bu sefer de hücum unutulmuş oldu.

Maçtan önce FB' nin en büyük kozu Guiza diyenler, Guiza önemli bir silah diye yorum yapanlar artık umarım Guiza' nın ne denli "poşet" bir forvet olduğunu görmüşlerdir. Bu takımda Semih ve Gökhan Ünal gibi iki futbolcu kenarda paslanmaya bırakılırken, Küçük Emrah' a bu tolerans neden gösteriliyor anlamak mümkün değil. Hem adama yazık, hemde FB taraftarına. Bugün de maçta en ufak bir olumlu katkısı olmadan, sahada gezinip durdu. FB bugün resmen 10 kişi oynadı. Öyle ki adam kaleci ile karşı karşıya kalsa bile, rakip takım defansı, seyircisi panik olmuyor. Hemen her topu göğsü yerine eli ile kontrol etmeye çalışıyor. Buna rağmen hala Guiza' nın iyi futbolcu olduğunu iddia edenler var. Gerçekten inanılır gibi değil. Olay artık futbol bilgisizliğinden, zeka eksikliğine doğru kaymaya başladı.

Maç öncesi değerlendirmemde maçı kaybedecek takımın lige havlu atacağını belirtmiştim. GS' ın bundan böyle ciddi bir iniş yaşayabileceğini düşünüyorum. Önümüzdeki hafta oynayacakları lig maçı son derece kritik. Fenerbahçe ise bu 3 puan ile yeniden potaya girdi. Maçta kazanılan 3 puandan daha da önemlisi, FB' nin savunma yapmayı öğrenmiş olması. Önünde Beşiktaş ve Trabzon lig, Trabzon ile kupa olmak üzere 3 kritik derbi maçı olan FB' nin, bu maçlarda en fazla ihtiyaç duyacağı şey yine bu kritik savunma olacak. FB adına diğer bir önemli sonuç ise, teknik heyetin de tekrar heyecanlanması ve şampiyonluğa yönelik motivasyon kazanması. Umarız Daum ve ekibi, artık doğru hamleleri yapmaya başlarlar.

27 Mart 2010 Cumartesi

Derbiye genel bakış ve maç tahmini


Derbi, kırılma noktası, kader haftası veya en önemli viraj... İki ezeli rakip arasındaki bu maça ne ad verirsek verelim, sahada müthiş bir mücadele, yüksek bir tempo izleyeceğimiz kesin. Ancak iyi futbol bekleyenler yanılacak. Her iki takımın da öncelikli amacı bu virajı kayıpsız geçmek. Bu nedenle her iki takımın da normal lig maçlarından daha temkinli olacakları net biçimde ortada.

Galatasaray ev sahibi olmanın psikolojik avantajı ile ve geleneksel Galatasaray derbi karakteri çerçevesinde maça hızlı ve agresif başlayacaktır. Fenerbahçe ise bu karşılaşmadan alınacak bir puan veya 1-0 ' ın kendileri için yeterli olacağını düşünen bir hocanın yönetiminde çıkacak sahaya.

Kaybedenin büyük ölçüde lige havlu atacağı bu karşılaşmanın telafisinin olmaması da her iki takım futbolcusu üzerinde büyük stres oluşturuyor. Evet bu bir derbi, ama klasik Galatasaray- Fenerbahçe derbilerinin çok ötesinde önem taşıyor. Daha önce de yazmıştım; bu maçı Galatasaray kazanırsa yoluna devam edecek, ancak maçı alan Fenerbahçe olursa şampiyon %70 Bursaspor olacak. Fenerbahçeli dostlarım kızmasınlar, son sekiz haftadır sahada şampiyon adayı bir takım değil, günü idare eden vasat bir Anadolu takımı görüyoruz. Üstelik sakatlık belası da halen devam ediyor.

Maçın teknik analizine geçince, kağıt üzerinde eksiği bulunmayan tam kadro Galatasaray kendi saha ve seyircisi önünde favori. Fenerbahçe takımına birebir tüm mevkilerde (savunma hariç) ağır basıyorlar. Oyunun kaderini değiştirecek daha fazla sayıda yıldızları var. Fenerbahçe bırakın oyuncuların form düşüklüğünü, düşük formda da olsa oynatacak oyuncu bulamıyor. Sakatlık takımı ciddi olarak etkilemiş durumda. Emre, Guiza, Deniz, Cristian, Ali Bilgin, Uğur Boral, Semih, Selçuk ve Özer... Hepsi sakat. Bazıları sakatlığına rağmen görev yapmak zorunda kalıyor. Mehmet Topuz ve Deivid sakatlıktan yeni çıktılar ve fiziksel olarak arzu edilen seviyede değiller.

Tüm sakatlık ve formsuzluklar bir yana, maçın kaderini etkileyecek iki isim var. İkisi de şu an hem takımlarının hem de Türkiye' nin en iyi futbolcuları. Biri Emre, diğeri Arda. Emre' nin oynayıp oynamaması maçın kaderini etkileyecek en önemli unsur olur. Emre oynamaz ise, GS zorlanmaz. Maç daha çok FB yarı sahasında oynanır. Emre oynar ise, FB oyunda ilerleyen dakikalarda dengeyi kurar. Arda' nın oynamaması ise Galatasaray' ın arzu ettiği sayıda gol pozisyonuna girmesini engeller. Fenerbahçe' yi en fazla zorlayacak isimler Arda ve Baros. Fenerbahçe' de ise Emre ve Mehmet Topuz Galatasaray' ı zorlayabilecek isimler olur.

Fenerbahçe' nin bu maçta rakibi sahasında kabul edip, hızlı kontra ataklarla gol arayacağını düşünüyorum. Rakibin tehlikeli yıldızlarına boş alan bırakmamaya çalışacaklar. Galatasaray ise sahanın her yerinde rakibine basacaktır. Erken gol için bastıracaktır. Galatasaray, gol yemesi halinde maçı çevirmenin zor olduğunu biliyor. Bu nedenle, defansta kontra atağa karşı hızlı oyuncuları geride bırakacaklar. Sabri, Neil ve oynarsa Emre Güngör' ün sıklıkla geride Guiza ile baş başa kalacaklarını düşünüyorum. İlk maçta GS defansını inanılmaz zorlayan, maçı neredeyse tek başına alan Kazım' ın yokluğu büyük avantaj. Galatasaray adına Caner' in hücuma katkısı önem taşıyor.

Fenerbahçe' nin en büyük sorunları saha içi oyun planları olmayışı ve kanatların çalışmaması. Galatasaray' ın en büyük sorunu orta sahanın göbeğindeki oyuncuların hücuma katkı sağlayamaması ve oyunu yönlendirememeleri. Ayrıca GS defansı da Servet oynamadığı takdirde, hata yapmaya meyilli bir dörtlü.

Fenerbahçe' de kanatlarda mutlaka solda Vederson bek- Santos açık, Gökhan bek- Mehmet Topuz sağ açık oynamalı. (Tabi Emre oynar ise). Emre' nin oynamaması halinde göbekte Selçuk- Mehmet Topuz ikilisi tercih edilmeli. Sağda ise Özer oynamalı. En kötü Özer' in, Deivid' den faydalı olacağı kanaatindeyim. Orta göbekte Deniz ve Cristian mümkünse tercih edilmemeli.

Galatasaray' da ise Arda oynamaz ise kanatlarda solda Keita, sağda Santos, ileride Baros forma giymeli. Orta saha ise Elano, Ayhan (sakat değil ise) ve Mustafa Sarp' tan oluşturulmalı. Galatasaray ayağa pas yapan, pozisyon yaratabilecek bir orta saha kurmalı. Yoksa ileri üçlü, sert Fenerbahçe dörtlüsü arasında kaybolur gider. Arda oynar ise, solda Arda, sağda Keita ve ileride Baros ile ideal bir üçlü oluşturulmuş olur. Jo ve Santos' un bu durumda yedekte kalması muhtemeldir. Orta sahada risk alıp Ayhan ile başlamak bence işe yarar. Ayhan oyunu iki yönlü oynayan ve FB derbilerinde aşırı hırs gösteren bir futbolcu.

Maçı kimin kazanacağını tahmin etmek zor. Ortaya çıkan tablo bir beraberlik gibi gözüküyor. 1-1 veya 2-2 oldukça muhtemel skorlar. Fenerbahçe' nin kazanması için üç şart var; Emre' nin oynaması, Mehmet Topuz ve Özer' in sezon performansının üzerinde iyi oynaması ve kanatları iyi kapatması, yakalanacak muhtemel 1-2 net pozisyonun harcanmaması.

Galatasaray' ın kazanması için ise sadece 2 şart var. Birincisi futbolcuların sinirlerine yeni düşmemesi, ikincisi Arda' nın mutlaka oynaması.

Ben maçın berabere biteceğini düşünüyorum. Ancak olur da maçı bir taraf kazanır ise, ligin bitimine 7 hafta da kalmış olsa diğer taraf için lig bitecektir.

22 Mart 2010 Pazartesi

Türkiye'de başarı sağlayacak futbol modeli


İngiltere Premier Lig maçlarını takip edenler bilirler, dünyanın bu bir numaralı liginde bambaşka bir futbol oynanıyor. Topun ayakta fazla tutulmadığı, mücadelenin üst düzey olduğu ancak sertlik olmayan, rakipleri ağırlıklı olarak kendi yarı alanında karşılamaya dayalı, hızlı ve akıcı bir futbol sergileniyor. Bu sebeple hem sahadaki futbolcular, hem de maçları takip eden futbolseverler büyük zevk alıyor. Tabi stad zeminleri, atmosferler, taraftarların futbol kültürü ve profesyonellik üst kalitede.

Ülkemize gelince gerçekten futbola çok büyük bir ilgi var. Avrupa' nın Brezilyası olmaya aday, ancak futbol altyapısı gelişmiş ülkelerle kıyaslanamayacak kadar kötü bir futbol sektörümüz var. Bakmayın siz değer olarak Avrupa' da altıncıyız filan diyenlere. Ekonomik olarak da dünyanın en büyük 17. ekonomisiyiz deniyor, ancak bu tablonun inasanımızın sosyo-ekonomik yaşam koşullarına hiçbir olumlu etkisi olmuyor. Fakirin daha da fakir, zenginin de gün geçtikçe zengin olduğu güzel memleketimizin futbol anlayışı da bu doğrultuda. Üç büyükler ile Anadolu takımları arasındaki fark gün geçtikçe açılıyor. Ha sakın Sivasspor ve Bursaspor örneklerini, Kasımpaşa ve İ.B.B gibi mütevazi bütçeli takımların sportif başarılarını örnek gösterip de, fark kapanıyor demeyin. Bu takımlarımızın başarıları sistem üzerine kurulu değil; bir avuç özverili yönetici ve teknik adamın doğru işler yaparak, iyi takımlar oluşturmasına bağlı.

Böylesi bir tabloda, ülkemiz futbolunun Premier Lig düzeyine çıkması kısa vadede mümkün gözükmüyor. Ancak, ülkemizde sportif başarı ağlamak isteyen her kulübün, hem yönetsel olarak hem de özellikle futbol stratejisi olarak Premier Lig' de yer alan kulüplere benzer bir tarzda örgütlenme içine girmesi gerektiği düşüncesindeyim. Bunun birkaç nedeni var.

Öncelikle yıllardır gözlemlediğim bir konu var. Ülkemizde üç büyükler yıllardır Brezilya' lı oyunculara bel bağlamış durumdalar. Anadolu takımları da bu modaya uyuyorlar. Ülkemiz ucuz ve kalitesiz Brezilyalı oyuncu cennetine dönmüş durumda. Özellikle Fenerbahçe takımında Brezilya ekolü bir körlük yaratmış durumda. Başkan ve Yönetim gözlerini tüm dünya futboluna kapatıp, yalnızca Brezilyaya odaklanmış durumdalar. Üstelik de Brezilya futbolu tarihteki en kötü ve sıkıntılı dönemlerini yaşarken. Avrupa' da hiçbir büyük takım kadrosunda 2 Brezilyalı' dan fazla tutmazken, üç büyüklerdeki Brezilyalı sayısı toplamda her sene 10- 15 arası değişiyor.

Tezim şu; özellikle üst düzey Avrupa futbolu için ülkemizdeki Brezilyalılar son derece yetersizler. Dünyanın teknik becerisi en zayıf Brezilyalıları herhalde Türkiye' de iş buluyor. Örnek Vederson, Cristian, Nobre. Anadolu kulüplerinde yetenekli Türk gençlerinin önlerini kapayan daha pek çok santoslar, sezarlar var. Bu kadar kalitesiz Brezilyalı ile sportif başarının gelmeyeceği açık.

İkinci tezim ise şu; Türkiye' de İtalyan, Alman ve Brezilya ekolleri, iddia edildiği gibi başarılı olamaz. İtalyan sistemini oturtmak uzun zaman alacağı için verimli değil. Alman sistemi disiplin ve çalışmayı ön planda tuttuğundan ülkemiz futbolcusuna hitap etmez. Ülkemiz futbolcuları ki buna ülkemize gelip bir süre kalan yabancılar da dahil, disiplinden haz etmiyorlar. Yaratıcılıklarını kısıtlayan sistemlerde başarılı olamıyorlar. Bu sebeple Alman Hocaların çalıştırdığı takımlar lige iyi başlar ve kötü bitirir. Brezilya sistemi ise ülkemiz futboluna hiç uygun değildir. Ayakta top tutma, kısa paslar ve sabırla topu çevirmeye dayanan bu sistem, ülkemizin sert ve presli futbol anlayışı karşısında, hele de bu oyuncu kalitesi ile asla başarı sağlayamaz.

Üçüncü tezim ise şu; ülkemizde başarılı olmak isteyen, yani ilk üçe girmek isteyen bir takımın benimsemesi gereken futbol anlayışı İngiliz sistemidir. Bu sistemde yapılması gereken 4 şey var. Reçete basit. İngiliz futboluna göz atmak yeterli olacak. Temel taktik 4-4-2 olacak. Düz 4-4-2

1. Çift stoperin yani tandemin göbeği sağlam olacak. Bir tane hava toplarına hakim, fizik gücü ve zamanlaması iyi stoper, 1 tane de kademe anlayışı iyi, çabuk ve markajcı stoperin olacak. Bunların her ikisi de (biri değil) topu oyuna iyi sokacak, özellikle de uzun pasları son derece isabetli olacak.

2. Beklerinin savunma yönü çok iyi olacak, hücum yönleri güçlü olmasa da olur. Çok koşacak ve iyi kademe yapacaklar. Sert olacaklar. Kanatlarda oynayan açıklar ise tam tersi sürekli hücumu düşünen, son derece hızlı, içeri kat edebilen ve orta isabeti yüksek oyuncular olmalı. Tam birer kanat adamı olmalılar. Yani orta saha oyuncusundan bozma kanat adamları olmayacaklar.

3. İleride hava topu hakimiyeti yüksek, fizik gücü üst düzey, güçlü ve yıpratıcı bir santrafor olacak.

4. Topu oyuna hem el, hem de ayaklar ile iyi sokabilen, geriden oyun kurabilen bir kaleci.

Takımın geri kalanı, yani orta sahanın ortasındaki iki oyuncu ve ileri ikilideki diğer oyuncu vasatın üzerinde ancak çok koşan, defansif yönü de olan oyuncular olmalılar. Bunun dışında olardan beklenen özel bir şey yok. Örneğin, Emre- Mehmet Topuz tarzı bir ikili son derece yeterli olabilir. Ya da Mehmet Topal- Elano veya Ernst- Fink ikilisi de yeterli. Hücumdaki ikinci forvet ise tercihen ileri geri gidip gelen hareketli bir oyuncu olmalı. Bu oyunculardan tek beklenen maç başı ortalama 10 km koşmaları. Altına düşmemeleri şart.

Hem Bursaspor, hem de Sivasspor İngiliz futboluna yakın bazı taktiklerle ligimizde başarılı oldular. Presi uzun toplarla kırdılar, topu hızla kanatlara aktardılar ve top çevirmekle vakit kaybetmeden, oyunu direkt uzun paslarla rakip sahaya yıktılar. Sivasspor ne zamanki bu oyun sistemi ve bu tarza uygun kadro yapısından uzaklaştı, o zaman kaybetmeye başladı.

Ülkemizde İngiliz sistemini anlayan ve buna uyanarak kadro yapısını bu yönde oluşturan takımların, kendilerinden çok daha büyük bütçeli takımlardan başarılı olacakları açıktır. Ülkemizin bozuk zeminleri, sert futbolu ve rakibi bozmaya dayanan presli oyun sistemine karşı, özellikle FB gibi kısa pas ve topu ayakta tutmaya dayalı oyun sistemlerinin iflas etmeye mahkum olduğunu görmek gerekiyor.

15 Mart 2010 Pazartesi

Fenerbahçe emin ellerde!


Fenerbahçe yöneticisi sayın Nihat Özbağı, Guiza' nın Gençlerbirliği karşılaşmasında yedek bırakılmasına tepki göstermiş, basına yaptığı açıklamada "Hakan Şükür' den sonra ülkemize gelmiş en iyi santrafor Guiza' dır" demiş. Ardından da eklemiş; "Gol kaçırıyor ama pres yapıyor". Bunu söyleyen FB' nin çok önemli bir yöneticisi. Yıllardır Aziz Bey' in A takımında olan önemli bir işadamı. FB' nin vizyonuna yön veren birkaç kişiden biri. Açıklama ilk duyulduğunda şaka gibi geliyor. Ancak Nihat Bey' in görevi ve konumu açıklamayı ciddiye almamıza yol açıyor.

Guiza için bazı kaynaklarda 17, 5 milyon Euro transfer ücreti ödendiği, yıllık da 3, 5 milyon ücret aldığı ifade ediliyor. Bazı kaynaklarda ise transfer ücreti olarak 14 milyon Euro, yıllık da 3 milyon Euro ödendiği belirtiliyor. Yani en iyimser ihtimalle Guiza' nın Fenerbahçe' ye maliyeti 2 yıl için 20 milyon Euro (14 + 6). Super Lig' de pek çok takımın toplam değerine yakın bir rakam. Peki bu astronomik rakam karşılığında Fenerbahçe ne almış gelin ona bakalım.

2008-2009 sezonunda,

Super Lig' de 32 maçta 11 gol, Türkiye kupasında 8 maçta 2 gol ve Avrupa Kupalarında 10 maçta 3 gol kayedetmiş. Yani toplam 50 maçta 16 gol.

2009-2010 sezonunda (devam ediyor)

Super Lig' de 19 maçta 8 gol, Türkiye kupasında 3 maçta 3 gol ve Avrupa Kupalarında 10 maçta 3 gol kayedetmiş.

Yani şu ana kadar toplam 32 maçta 14 gol.

Bu tabloyu unutmuş gözüken Sayın Özbağı çıkıp diyor ki "Hakan Şükür' den sonraki en iyi golcü Guiza' dır. Gol kaçırıyor, ama pres yapıyor". Yahu Sayın Özbağı, Guiza' nın aldığı yıllık ücretin onda birini ve o kutsal fenerbahçe formasını giyme şansını ikinci ligden vasatın üzerinde bir forvete verin, her maç Guiza ne koşuyorsa üstüne 1 km fazla koşacaktır. Mesele pres yapmak mıdır? Sizin bir golcüden beklentiniz bu mudur?

Sözleriniz büyük ihtimalle şaka idi, ancak bu beyanı ciddi vermiş olabileceğinizi düşünerek size bazı hatırlatmalar yapmak isterim.

Guiza' nın pozisyona girmesi, pres yapması onu büyük futbolcu yapmaz. Hatta onu vasat bir futbolcu bile yapmaz. Bugün Super Lig' de Guiza' dan çok daha fazla pozisyona giren ve daha fazla pres yapan pek çok forvet var.

Guiza adam eksiltemeyen, gol vuruşları kötü, kafa topu alamayan, sırtı kaleye dönük oynama becerisi olmayan, üstelik ciddi anlamda takım ile entegre olamamış bir oyuncu. Geçen sezon alışma dönemi dediniz cefakar taraftar kabullendi. Peki bu sezon ne diyeceksiniz? Diyeceğiniz bu mudur? Halen şaka olduğunu düşündüğüm bu sözleriniz mi yatıştıracak FB taraftarının sinirini. Cebindeki son kuruşu bilet parasına verip, karşılığında Guiza' yı izlemek zorunda kalan taraftarı bu sözler mi teselli edecek Guiza' nın sahadaki gol kaçırma anlarında!

Guiza' nın, yönetiminizin bir diğer hatalı transferi olan Kezman' dan ne farkı var? Kezman' da ilk sezonunda 33 maçta 11 gol, ikinci sezonunda ise 36 maçta 18 gol atmıştı. O da sağa sola deli danalar gibi koşturuyordu. O da pozisyona girmeyi biliyordu. O da saç baş yolduruyordu.

Peki bu adamı kapı dışarı edip, kovarken Guiza' yı bu kadar sahiplenmek neden? Sebebi kulübedeki gözyaşlarının sizi üzmesi mi, yoksa sezon sonunda taraftardan çekinerek zaten satmak zorunda kalacağınız bu adama biraz gaz verip, birkaç gol daha atmasını sağlayıp, satış zararınızı azaltmaya çalışmanız mı?

Sayın Özbağı, FB taraftarı 2006' dan sonra çok değişti. Artık o eski taraftar yok karşınızda. Bu demeçlere bakmıyor kimse. Herkes saha içi performansa bakıyor. Artık taraftar kötü futbolcuyu insan olarak sevdiği için alkışlamıyor. Çünkü Türkiye değişirken, Fenerbahçe taraftarı da değişiyor. Fenerbahçe taraftarı düşük maliyetine rağmen, gol krallığına koşan Kayserispor' un forveti Makukula' yı görüyor. Sert füze gibi şutları ile Gaziantepspor' lu julio Sezar' ı görüyor. Pozisyon becerisi ve düzgün vuruşları ile Baros' u iç geçirerek izliyor. Boş geçmeyen yeni transfer Jo' nun niteliklerini görüyor. Bursalı Sercan' ın hızını ve adam eksiltme yeteneğini, Sivas' lı Mehmet Yıldız' ın gücünü ve mücadelesini, Antalyaspor' lu Necati' nin takmını yönlendirişini seyrediyor. Hatta Bank Asya Ligin' de çok iyi işler yapan Buca' lı Mehmet Batdal' ı görüyor. Yedek kulübesine; sırf sizin Daum üzerinde Guiza' yı oynatması yönündeki baskınız sebebi ile demirlemiş olan Semih' in neler yapabileceğini biliyor. Haftalardır haksız yere yedek bekleyen Gökhan Ünal' ın kabiliyetini biliyor.

Soruyorum size; rica ediyorum, elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin. Guiza bunların hangisinden iyi golcü, hangisinden iyi forvet, takımına hangisinden çok fayda sağlıyor. Hala akla, mantığa, istatistiklere ve vicdanlara rağmen Hakan Şükür' den sonra gelmiş en iyi golcü Guiza diyorsanız; biz Guiza' da hata yapmadık diyorsanız; biz ona hala güveniyoruz diyorsanız diyecek de başka sözüm yok.

Demek ki Fenerbahçe emin ellerde!

14 Mart 2010 Pazar

Gençlerbirliği Fenerbahçe maç analizi


İki Alman teknik direktörün karşı karşıya geldiği maçta ciddi bir mücadele olacağını kestirmek güç değildi. Nitekim maçın ilk dakikalarından itibaren iki takım da arzulu ve agresif bir görüntü verdiler. Gençlerbirliği FB' yi kendi sahasında karşılıyor ve hızlı kontra ataklarla gol arıyordu. FB ise topa hakim olmak ve rakibe oyununu kabul ettirmek amacındaydı. Ancak oyun karşılıklı pres nedeni ile orta sahada kilitlendiğinden, her iki takım da gol yollarında sıkıntı yaşadı.

Gençlerbirliği maçta büyük takımlara karşı oynadığı klasik taktik olan 4-1-4-1 ile oynarken, FB 4-4-1-1 ile oynamaya çalıştı. Çalıştı diyorum, çünkü FB' nin saha içinde herhangi bir taktiksel disipline bağlı kalmadığını gördük. Kanatta oynamaları gereken (açıklar) Vederson ve Deivid birer iç orta saha oyuncusu gibi oynadıklarından, kanattan atak geliştirmek mümkün olmadı. Bir parantez de Gökhan Gönül için açalım. Koşuyor, savaşıyor ancak orta yapma becerisi sıfır. 2 sezondur, Gökhan' ın kavisli, tehlike yaratan bir orta yaptığına şahit olamadık. Gökhan bu konuda çok eksik ve kendisini geliştirmesi gerekiyor. Aklıma İbrahim Üzülmez' in açıklamsı geldi. Ne demişti İbrahim "orta yapmayı da becerebilsem zaten Barcelona' da oynarım". Gökhan' ınki de o misal.

İlk yarının 21. dakikasında Bilica' nın kaleci ile karşı karşıya kaldığı ve kaçırdığı pozisyon bizlere poşet forvet Guiza' yı hatırlattı. Herhalde bu pozsiyonu Bilica' dan daha kötü sadece Guiza harcayabilirdi. FB' de tüm duran topları Vederson kullandı. Vederson' un toplara sert vurduğu ortada, ancak topa hükmetme yeteneği sınırlı bir oyuncu. Vederson' un kullandığı hiçbir duran top tehlike yaratmıyor. Duran topları Emre dururken Vederson' un kullanıyor olması anlaşılır gibi değil.

Maçın ikinci yarısı da ilk yarısından farklı değldi. FB rakip kaleye ilk şutunu ancak Emre ile 61. dakikada atabildi. Dakikalar 73' ü gösterirken FB' nin kaleye şut istatistiği 0/7 idi. Yani FB' li oyuncuların kaleyi bulan şutu yoktu. Bu durumda FB' nin antrenmanlarında şut çalışması gerektiği açıkça ortada. Bu maçta diğer lig maçlarından farklı olarak 350 isabetli pas yaptı. Son 7 maç ortalaması olan 300' den 50 pas fazla idi.

Maçta GB toplu olarak 102 km, FB ise 97 km koşmuş. Gençlerbirliği FB' ye boş alan bırakmadı. Disiplinli oynadı ve Fenerbahçe karşısında hata yapmadı. Maç boyu diri kaldılar. Neticede maçın hakkı beraberlik idi.

FB' nin bu maçta en büyük zaafı kanatları idi. Vederson ve Deivid, sonra da Mehmet Topuz' da açık yerine içe kat ederek oynayınca, FB bekleri inanılmaz zorlandı. Gökhan Gönül' ün de maç içinde bu duruma isyanı vardı. Buna çözüm bulması gereken kişi Dam. İçe kat etme hastalığını engelleyecek kişi Daum. Daum ne yapıyor, maç boyu tıpkı seyirci gibi maçı izledi. "Daum' un kahreden 1-0 vizyonu" başlıklı yazıda yazmıştık; Daum' un şampiyonluğa inancı yok. heyecanı kalmamış. Bizce Daum FB defterini çoktan kapamış.

FB adına maçta dikkat çeken 2 oyuncu vardı. Biri her zamanki gibi Emre, diğeri de Gökhan Ünal' dı. Bu maçta Gökhan' ın çapraz koşularla pozisyon aradığını ve dikine rakip kaleye gitmeye çalıştığını gördük. Semih ve Guiza' dan çok daha istekli gözküyor. İlk 11' de yer verilmeli. Direkten dönen kafa vuruşu büyük şanssızlıktı. Bu golü yapsa, hem Gökhan hem de FB için herşey çok daha farklı olabilirdi.

Deplasmanda alınan 1 puan aslında kötü değil. Ligde daha çok şey değişir, ama bu Fenerbahçe değişmez. O yüzden kaybedilen bu iki puan şampiyonluğu zora soktu. FB geriden gelip sollama yapabilecek bir mental güce sahip değil. FB düzelir, forma girer, toplar diye çok bekledik, çok umutlandık ama her hafta bir öncekinin aynısını oynuyor. Bu saatten sonra Daum' un takımın başında kalması işleri daha da zora sokabilir. Bu haftaya kadar hoca değişmesine karşıydım, ancak artık durum değişti. FB'' de ışık yok. Geleceğe dönük bir umut vermiyor. Aykut Hoca' nın kolları sıvayıp sahaya inme vakti geldi gibi gözüküyor. Bence, bir sonraki hafta Daum açısından tamam mı, devam mı maçı olmalı. FB Yönetimi bu konuda çekingen davranmamalı. Aykut ile bundan kötüsü zaten olamaz.

Geçen sezon kendi blogumda ligin bitmesine 10 hafta kala FB' nin ligi 5. sırada bitireceğini iddia etmiştim. Çok da tepki almıştım. Ancak sergilenen futbol ortadaydı. Bu sene de 8 hafta kala iddialı bir görüş ortaya koyacağım. FB bu hoca ile, bu moralsizlikle, bu futbol anlayışı ve kadro zaafiyeti ile bence şampiyonluğu kaybetmiştir. Ligde daha çok maç var, rakipler de puan kaybedecektir diyenler haklılar. Ancak rakipler kaybetse de FB' de bu kayıpları değerlendirecek potansiyel olmadığı ortada. FB açısından amaç artık kupa ve şampiyonlar ligine katılmak olmalı. Bu futbolla o bile zor gözüküyor. Aykut Hoca' nın sahaya inmesi bu sebeple önemli.

Bu arada şunu ifade etmek isterim; ortaya çıkan bu tabloda en büyük kabahat ne Daum' da ne de futbolcularda. Bu sonuçlar yönetimin, yani Aziz Bey' in eseridir. Devre arasından en yakın rakibiniz zaten yeterli olan kadrosuna 4 transfer yaparken siz sadece seyrederseniz sonuç bu olur.

10 Mart 2010 Çarşamba

Daum' un kahreden 1-0 vizyonu


Daum, Antalyaspor karşılaşması sonrası açıklama yapmış: "Kalan tüm maçları 1-0 kazanırsak şampiyon oluruz" dedi. Hiç şaşırmadım. Daum gibi bir futbol zihniyetinden farklı bir açıklama beklemiyordum zaten. Peki Daum' un bu açıklamasının altında neler yatıyor? Gelin bunları tartışalım ve Daum' un neden "büyük fenerbahçe" viizyonu için uygun bir hoca olmadığını ortaya koyalım.

Öncelikle Daum tüm maçları 1-0 kazansak yeter derken, önemli olanın 3 puan almak olduğunu açıkça ortaya koyuyor. İyi, çağdaş, modern futboldan ziyade maçları kötü oynasak da kazanalım anlayışı içinde. Peki, her maçı kötü futbol ve yürekler son dakikalara kadar ağızlarda izlemek cefakar FB taraftarının hakkı mıdır? Büyük FB taraftarı cebindeki son kuruşa kadar kulübü için harcarken, yağmur, kar, çamur demeden stadyumları doldururken, en ücra deplasmanlarda dahi takımını yalnız bırakmaz iken her maçı, kötü oynasa dahi, 1-0 kazanmak reva mıdır? Bu şekilde gelen bir şampiyonluk tatmin edici midir? İşte "büyük FB" hayali için getirilen, rakibi her maç ısıracak bir takım oluşturacak ve bu takımı 3 sene üst üste şampiyon yapacak hocanın vizyonu bu. İşte onu bu takıma getirenlerin vizyonu bu.

Daum neden 2-0, 3-0 demiyor da 1-0 diyor biliyor musunuz, çünkü takımına inanmıyor. Bu kadronun şampiyonluğu iyi futbol ve rakipleri eze eze alamayacağını biliyor. Kendi bütçesinin abartısız 20 de 1' i kadar olan takımları 1-0 yenip üç puana ulaşmayı başarı sayıyor. Yeterli görüyor. Neden? Çünkü bu kadro ile bu kadar olur diyor. En başta kendi inanmıyor. Peki sonra ne oluyor? Futbolcu da inanmıyor. Futbolcu inanmayınca ne oluyor? Hiç birşey olmuyor! Saraçoğlu' nda maç izleyen arkadaşlar lütfen Daum' un ve futbolcuların maç öncesi yüz ifadelerini dikkatle izleyin. Emre, Gökhan ve Lugano hariç kendisini maçın ciddiyetine motive eden bir tane dahi oyuncu bulamazsınız. Neden mi? Çünkü Daum en önemli görevi olan motivasyonu sağlayamıyor. Daum, futbol bilgisi olmayan bir hoca değil. Akıllı ve kurnaz. Ancak iletişim yönü oldukça zayıf. Takımdaki Türk ve Brezilyalıların ise taktiğe değil, motivasyona ihtiyacı var. Gazla, heyecan ile başarı sağlanıyor. Ne yapalım, ülkemizdeki futbol ve futbolcu kalitesi bu. Şimdi Daum çıksa ve dese ki önümüzdeki tüm maçları en az 3-0 kazanmaya çalışacağız; takımdaki futbolcular şaşırmaz mı? Böylesi bir kendine güven karşısında hayrete düşmez mi? Hocasının kendilerine olan inancı ile biraz olsun hareketlenmez mi? Ama yok. Daum 1-0 diyor, kötü futbol 3 puan diyor; futbolculardan ne beklersiniz.

Kalan tüm maçları 1-0 kazanıp işi bitirelim demenin arkasında yatan son sebep ise bizce Daum' un seneye takımın başında kalmayacağının hemen hemen kesinleşmiş olması. Aziz Yıldırım, bu sezon şampiyonluk gelse de gelmese de Daum' u yollar. Sahadaki takımın sergilediği futbol o kadar kötü ki, seneye aynı kadro ve hoca ile kombine satışlarının gerilemesi kaçınılmaz olur. Aziz Yıldırım' ın transfer konusundaki faciaları ve vizyonu düşünüldüğünde, seneye de Cristian ayarında 3-4 yeni transferden farklı bir tablo ile karşılaşılmayacağı da hemen hemen kesin gibi. Ayrıca takımdaki Brezilya' lılar ile de arası açık. Alex ve çetesi Zico' yu yedikleri gibi Daum' u da yemek için fırsat kolluyor. Hal böyleyken Daum' un kendisinin de ayrıca motive olmasına gerek kalmıyor. Daum FB ve Türkiye' de iyi para kazandığı için çalışıyor. Seneye, takımın başında olmayacağına göre, bu sene kendisini sıkacağını, zorlayacağını sanmıyorum. Garanti parasını alıp çekip gidecektir.

1-0. İşte Daum' un ve onu FB' ye getirenlerin vizyonu budur.

7 Mart 2010 Pazar

Bal yapmayan arılar


Fenerbahçe’ nin oynadığı futbol aynı, aldığı sonuç farklı idi bu akşam. Tribünlerde inanılmaz bir taraftar desteği olmasına rağmen, ne Daum ne de futbolcuların moralleri yerinde değildi. Fenerbahçe’ de artık emin olduğum iki konu var. Birincisi Fenerbahçe’li futbolcular ile Daum arasında müthiş bir soğukluk var. İkinci, Daum’ un artık şampiyonluk inancı kalmamış. Maçı Saraçoğlu’nda izleyenler, bunları Daum’ un tavırlarından, futbolcuların yüzlerinden, takımın saha içi iletişiminden kolaylıkla fark edebiliyor. Belli ki “kara Şubat başarısızlığı” futbolcular ile Daum’ un arasını açmış durumda.

Daum belli ki eleştirileri kaldıramıyor. Aziz Yıldırım’ın da üzerindeki baskıyı Daum’ a yansıttığı ortada. Daum bu ortamda eleştiri ve baskıların sebebinin formsuz futbolcuları olduğunu düşünüyor. Maç sırasında kulübeden çıkmayan, donuk ifadelerle maç izleyen Daum’ un bu ruh hali FB için son derece büyük sorun. Ayrıca Guiza’daki gereksiz inadı nedeni ile Semih’ i de kaybetmiş durumda. Burada herkes Daum’ u suçluyor ancak Guiza’nın oynatılması yönünde Başkan’ın israrcı olduğu kulübe yakın isimlerce konuşuluyor. Başkan, inadı nedeni ile hem Daum’ u, hem Semih’ i, hem kendini hem de FB’ yi yakacak.


FB saha içi iyi organize olduğu, iyi paslaştığı ve pozisyon yarattığı Galatasaray, Gençlerbirliği, Sivasspor ve Bursaspor (kupa maçı) maçlarında ortalama 400 isabetli pasla oynayan, en az 10 gol pozisyonu yakalayan ve rakibi ısıran bir takımdı. Bu maçlarda Emre- Cristian ikilisi ortalama toplam 10 top çalma ve %90 isabetli pas ile oynamışlardı. Son haftalardaki istatatistiklere bakıldığında FB’ nin takım olarak ortalama 300 isabetli pas ile oynadığını ve pozisyon sayısının da ortalama 3’ e düştüğünü görüyoruz. Ayrıca Cristian’daki form düşüklüğü top çalma istatistiklerini de bir hayli azaltmış durumda. Bu maçta da 300’ün biraz üzerinde isabetli pas yapan bir takım vardı sahada. FB’ nin orta sahada üst üste 3-4 pas yapamadığını gördük. Bu önemli bir sorun.


Maçın analizine gelince, FB Sivasspor maçından bu yana hep aynı oyunu oynuyor. Yine farklı oynamadı. Savunma Lugano ile biraz daha dikkatli idi. Ancak yine araya adam kaçırdılar. Emre ve Gökhan ile biraz Lugano hariç sonuna kadar mücadele eden futbolcu yine yoktu. Poşet forvet Guiza yine aynı beceriksizlik hali içindeydi. 70. dakikadan sonra maça Gökhan Ünal ile devam edilebilirdi. FB’ de farklı olan Deivid idi. FB’ yi saha içinde ileri taşıyan, arkadaşlarına iyi paslar atan ve top kaybı yapmayan bir Deivid izledik. Deivid’ in formunu artırması FB açısından çok önemli. Ayrıca Alex’ in yokluğunda Emre’nin Alex’ in yerinde oynaması gerektiğini düşünüyorum

FB’ nin ligde iddiasının devam etmesi açısından karlı bir gün oldu. Ancak tribünlerin umutsuz ve mutsuz ruh hali devam ediyor. Çok da haksız değiller.

5 Mart 2010 Cuma

Fırat Aydınus hakemliği bıraksın mı?


Fanatik gazetesinde okudum, Fırat Aydınus'a düdük bıraktırana kadar tepkiye devam kararı alan FB taraftarı, ya kırmızı kart ya da düdük eylemi yapmaya hazırlanıyormuş. Gazetedeki habere göre "Nihat Özdemir’in, Fırat Aydınus’u Fenerbahçe düşmanlığıyla itham etmesinin ardından, bu düşünceyi paylaşan taraftarlar da eylem hazırlığı içindeymiş".

Taraftar sitelerinde, tartışılan iki tür protesto biçimi ön plana çıkıyor. İlki, herkesin Şükrü Saracoğlu Stadı’nda oynanacak ilk maça kırmızı kartla gelmesi ve 90 dakika boyunca her fırsatta bunun hakeme gösterilmesi. Diğeri de maça düdükle gelmek ve kulakları sağır edercesine sürekli öttürmek.


Yazılarımı takip eden kardeşlerim bilirler, FB Yönetimini pek çok açıdan hiç beğenmiyorum. !2 senelik sportif icraatın son derece berbat olduğunu düşünüyorum. Ancak bir konu var ki, FB Yönetiminin eline kimse su dökemez. Gündem değiştirmede inanılmaz ustalar. Dikkatleri kötü giden takımdan, dış faktörlere (hakem, saha, hava koşulları, rakip oyuncuların sertliği vs.) çevirmede o kadar ustalaşmışlar ki, bu sayede senelerdir tribünlerden ciddi bir protesto almadan, üstlerindeki baskıyı azaltıp işlerine devam edebiliyorlar. Şimdi de Sayın Nihat Özdemir sazı eline aldı ve tüm tepkiyi Fırat Aydınus üzerine yönlendirdi. Cefakar FB taraftarı da yine her zamanki gibi Yönetimin tuzağına düşmek üzere. Kart ve düdük protestosu planlanıyor. Neymiş efendim, Fırat Aydınus hakemliği bıraksın...Yazık!


Yahu arkadaşlar, FB son 7 maçında galibiyet alamamış. Son üç sezondur İBB Spor önünde Olimpiyat Stadında galip gelememiş. Devre arası ezeli rakibi zaten güçlü olan kadrosunu üç dört tane önemli oyuncu ile takviye ederken, rakibini sadece izlemiş…


Herkes elini vicdanına koysun; Fırat Aydınus FB’ nin, şahsen de ofsayt olduğunu düşündüğüm golünü verse ve Guiza’ yı çeken rakibe kırmızı kart gösterse, FB maçı kesin kazanırdı diyebilir misiniz? FB maçı hak etti diyebilir misiniz? FB’ nin maçta 3 tane net gol pozisyonu var diyebilir misiniz?


Peki 50 bin kişi hep beraber düdük çalalım; Fırat Aydınus hakemliği bıraksın. FB çıkıp takır takır oynayıp şampiyon olabilecek mi? Birbirinin aynısı golleri yemeyi bırakacak mı? Her hafta üç beş sakat bir iki cezalı futbolcu vermekten kurtulacak mı? Brezilya çetesi takım için mücadele etmeye başlayacak mı? Alex elini belinden çekip, koşmaya başlayacak mı? Guiza boş kale golleri atmaya başlayacak mı? Eğer bunlar olacaksa, hakikaten Fırat Aydınus hakemliği bıraksın…


FB taraftarı arasında gerçekten çok kaliteli, kafası çalışan, futboldan anlayan, akıllı, öngörülü ve vizyonlu dostlarım var. Ama onların bazılarının dahi “düdükçü” veya “kartçı” olduğunu üzülerek görüyorum. Onlar bile dillerine Fırat Aydınus’ u dolamışlar. FB taraftarı bu anlayışta olduğu sürece, ne mutlu FB Yönetimine. Ne yazık FB taraftarına…


Doğruları söylemeye çalışarak, gözleri açmaya çalışarak kendi taraftarımdan yeterince tepki alıyorum. Biraz da gönüllerini alayım bari;


“Evet, Sevgili Fırat Aydınus, iyisi mi sen hakemliği bırak”.