31 Temmuz 2009 Cuma

Görünen Köyün Kılavuzu

FB'yi ilk resmi maçında Macar ekibi Honved önünde izledik. Honved açıkça kötü bir takım. Zayıf bir rakip. Adeta hazırlık kamplarında karşılaşılan amatör küme takımları gibiydiler. Macar futbolunun bulunduğu seviyeyi gösterdiler. Zaten yürüyerek oynayan Alex ve Deivid'den verkaç golü yiyen bir takımın futbolu hemen toplu olarak bırakması gerekiyor! Maçta farklı bir skor geldi. 5-1. Ertesi gün tüm gazeteleri inceledim. Hemen tüm köşe yazarlarını okumaya çalıştım. Yazarların neredeyse üçte biri FB UEFA Avrupa Ligi şampiyonu olmuş kadar coşkuluydu. Diğer bir üçte bir takımın iyi futbol oynadığını ve geçen seneden çok farklı olduğunu vurgularken kalan üçte bir futboldan memnun olmakla birlikte daha temkinli yazılar yazmıştı. Sanırım bende bu son gruba giriyorum.

FB ile ilgili analizlerde takımın yumuşak karnının defansta araya atılan toplar olduğuna, duran toplarda adam paylaşımı ve hücümda saha kullanımı ile ilgili problemlere değinmiştik. FB bu sene bu defansif kurgu ile duran toplarda büyük sıkıntı yaşayabilir demiştik. Önder uzun süre ilk 11'de futbol oynamamış olmanın acemiliğini yaşıyor. Bilica her zmaanki gibi elinden geleni yapıyor, ancak her açığı kapatamaz çünkü yavaş. Carlos'un sakatlanmasını ise bir şans olarak görüyorum. Vederson bek olarak daha sağlam. Daha iyi bir savunmacı. Önündeki Dos Santos'un işini kolaylaştırır. Ancak dün Vederson tribündeydi. Daum Carlos'un sakatlığından sonra sol açığa Deivid'i aldı. Santos beke çekildi. Açıkça görülüyor ki Deivid'den açık olmaz. Hele de sol açık asla olmaz. Dünya futbolunda bu kadar ağır bir kanat adamı/açık yok.

Maç ile ilgili fazla birşey söylemek mümkün değil, çünkü sahada rakip yoktu. Alex markajsız, rahat oynadı. Tabi yine koşmadan, mücadele etmeden ve yürüyerek. Dün gece şuna açıkça emin oldum. Bu takımda Alex ve Deivid beraber oynayamaz! Hoca bu ikiliyi beraber oynatma tercihini her yaptığında arkada Cristian ve Emre'ye büyük yük binecek. Bu futbol adaletsizliği de FB kalesinde gol pozisyonları olarak tecelli edecektir. Daum akıllı adamdır. Birkaç maç bu ikilinin beraber oynayamadığını görecek ve Deivid'den vaz geçecektir. Ayrıca Lugano transferi gerçekleşirse, Deivid veya Alex'den biri mecburen kenarda oturacak. Tabi ki Daum Alex'e kesik atamayacak. FB'deki Brezilya çetesinin lideri Alex. Üstelik Başkan Yıldırım'ın da bankosu. Bu nedenle Deivid'e kulübe yolu gözüküyor.

Forvete ve hücum hattına baktığımızda Guiza'nın görevini yaptığını gördük. Ancak kampa katılmadığı için fizik kondisyon ve dayanıklılık sorunları var. Çabukluk eksikliği göze batıyor. Kazım sağdan etkili hücumlar geliştirdi. Kazım değişik bir adam. Günü gününe uymuyor. Hızlı beklere karşı aynı etkili futbolu oynayabileceğinden şüphem var. Ancak kadroda futbol oynamayı bilen iyi ayaklardan biri. Kazım'dan forvet veya santrafor olarak da yararlanmak mümkün. Fiziği oldukça iyi. Sol kanatta Santos beke çekildiğinden, hücum yönünü görme şansımız olmadı. Ancak Daum'un Deivid yerine Uğur Boral'ı oyuna almamış olmasını garipsedim. Uğur hazırlık kampının bana göre en iyisiydi. Üstelik kapanan takımları hızlı kanat bindirmeleri hariç açma şansınız olmaz. Uğur sol kanatta Deivid'den önce tercih edilebilirdi diye düşünüyorum. Belli ki Daum bu sene uzun süre yedek kalacak olan Deivid'e moral vermek istedi.

Cristian için birkaç şey söylemek istiyorum. Bu oyuncunun asla Aurelio ile karşılaştırılmaması gerektiğini daha önce belirtmiştim. Cristian gerçekten de farklı bir oyuncu. Maçta neredeyse pas hatası yapmadan oynadı. %95 isabet sağladı. Bu büyük bir oran. Ayrıca kanat adamlarına iyi servisler yaptı. Oyunu rahatlattı ve açtı. Ancak top çalma tarafına baktığımızda aynı başarıyı göremedik. Sadece tek bir defa top çalma başarısı gösterdi. Birde top kaybı var. Gördüğünüz üzere karşımızda Aurelio değil, daha farklı bir oyuncu var. Şimdiden buna alışmakta fayda var. Fb'de top kesme ve çalma yükü daha fazla Emre'ye düşecek gibi gözüküyor. Esasen Cristian'ı, FB'nin daha kontrollü ve defans güvenliğini ön planda tutacağı bazı maçlarda izlemek gerek. Yani üst düzey bir takımlarla yapılacak karşılaşmalar, onun defansif yönü hakkında daha net fikir verecektir. Ufuktaki Super Kupa finali böyle bir maç. BJK'nin güçlü orta sahasına karşı Cristian hakkında daha fazla fikir sahibi olacağız.

Son izlediğim maçlardan sonra şunu söyleyebilirim.FB'nin oynayacağı oyunun 4-3-3 olamayacağı açık. Elinde hızlı, bitirici, geriye yardıma dönebilecek kanat forvetleri yok. Üstelik defans oyuncuları da hızlı ve çabuk değiller. Yani 4-3-3'te defansı ileride kurma modelinin uygulaması da imkansız. FB kadrosundan 4-4-1-1 düzeninde de bence verim alınamaz. Kanatlarda oynayan Kazım, Deivid, Uğur ve Santos dörtlüsünden sadece Santos bu yükü kaldırabilir. Bildiğiniz üzere 4-4-2'lerde kanat adamlarının aynı zamanda çok iyi birer orta saha oyuncusu olmaları gerekiyor. Yani çok yönlülük gerekiyor. Geriye bir tek 4-5-1 kalıyor. 4-5-1 'in 4-2-3-1 varyasyonu FB'ye daha fazla uyar diye düşünüyorum. Bu kadro ile en iyi taktik bu gözüküyor. Zaten Daum'un da bu yönde bir taktik anlayışla sahaya çıktığını gördük.

Görünen köy kılavuz istemiyor; FB geçen seneden çok farklı. Ama geçen seneki takımı kıyas için terazinin diğer tarafına koymak ne denli doğru. Geçen seneki takım bir faciaydı. Bu sene FB'yi diğer rakipleri ile karşılaştırmak daha doğru. Bence FB, rakiplerinden futbol kalitesi olarak halen geride. Ancak daha önce de dediğim gibi, bu takımın zamana ihtiyacı var. Daha iyi olacak. FB takım olmayı başarırsa şampiyonluk potasına girer. Honved maçı FB için asla ölçü olamaz. Bazı skor yazarlarının skora aldanıp FB'yi Avrupa Ligi şampiyonu ilan etmelerinin aksine, FB'nin bu kadro tercihi ile Avrupa'da çok fazla zorlanacağını düşünüyorum. Türkiye liginde bile 10 kişi oynayan bir FB'yi cezalandıracak birkaç takım var artık. FB'de Mehmet Topuz ve Özer'in gelişi ile artık Alex'in de kesik yemeye başlaması gerek düşüncesindeyim. Çağdaş futbolda artık Alex ve Alex gibiler yok. Hatta Brezilya liginde bile yok diyebilirim. Daum Alex'de israr ederse hem kendini hem de iddialı hedefler ortaya koyan Sayın Aziz Yıldırım'ı zor durumda bırakacaktır.

FB-BJK Süper Kupa finali öncesi bu maça ilişkin bir değerlendirme yapacağım. Tekrar görüşmek üzere.

30 Temmuz 2009 Perşembe

Galatasaray Analizi

Fenerbahçe'nin rakiplerini değerlendirmeye Galatasaray ile devam ediyorum. Galatasaray bu sene transferde çok iyi işler yaptı. En başta da teknik direktör seçiminde. Frank Rijkaard çocukluğumuzun en önemli futbolculardan biriydi. Efsane Hollanda kadrosunun Gullit ve Van Basten ile birlikte en önemli oyuncusuydu. Savaşçı ve teknik bir oyun tarzı vardı. Teknik direktörlük kariyerinde ise en üst nokta uzun yıllar Barcelona'yı çalıştırması oldu. Barcelona ile çok büyük başarılara imza attı. En önemlisi bugün dünyanın en iyi futbol oynayan takımı olan Barcelonayı Barcelona yapan isimdi. Takımda 4-3-3 taktiğini oturtan, topa tüm sahayı dolaştıran, hızlı paslar ile rakibin dengesini bozan, o efsane oyun anlayışının mimarı oldu. Ayrıca genç oyunculara forma şansı vermeyi sevmesi, genç oyunculardan yıldız yaratabilmesi ve var olan yıldızlar ile de rahatlıkla iletişim kurabilmesi artıları olarak görülüyor. Rijkaard şu an dünya üzerinde yaşayan gelmiş geçmiş en büyük futbolculardan bir tanesi. Elbette ki kadrosundaki hemen her oyuncunun buna saygı duymasını beklersiniz. Rijkaard Türkiye'nin açıkça en iyi kadrosuna sahip olduğunu düşündüğüm Galatasaray için bu kadroyu bir hedefe yönlendirebilecek ve motive edebilecek en iyi isim olarak gözüküyor.

Mustafa Sarp, Gökhan Zan, Keita, Leo Franco gibi nokta transferler kadro güçlendirildi. Lincoln, Ümit Karan, Necati Ateş, De Sanctis ve elbette teknik direktör Bülent Korkmaz ile yollar ayrıldı. Esasen Bülent Hoca'nın Aykut Kocaman'ın FB'de üstlendiği role benzer bir pozisyonda göreve devam etmesi yerinde olabilirdi. Bu sayede hem Rijkaard gibi büyük bir isme yardım edip, hocanın Türkiye'yi daha çabuk tanıması sağlanmış, hem de önümüzdeki dönemlerde Bülent Korkmaz'ın kendisini muhtemel bir Galatasaray teknik direktörlüğü görevine hazırlaması sağlanmış olurdu. Ancak yönetim Bülent Korkmaz'ı aslanlara yem etmeyi tercih etmiş olacak ki, efsane futbolcusuna Rijkaard'ın yardımcılığını dahi önermeyi uygun görmedi. Bülent'i kazanmak için iyi bir fırsat kaçmış oldu.

Galatasaray'ın transferleri düşük maliyetli ve fiyat/kazanç oranı yüksek isimler. Ne demek istiyorum? Galatasaray çok az para harcayarak çok önemli oyuncuları transfer etti. Gökhan Zan'ın gelişi ile GS'ın defansı milli takım defansı oldu. Sabri (Uğur)-Gökhan (Emre Güngör)- Servet (Emre Aşık)- Hakan Balta. Bu defansta milli takımdan 6 oyuncu var. Uğur'un da potansiyel aday olduğunu söylememiz gerekiyor. Sakatlanmadan önce Gökhan Gönül düzeyinde futbol oynuyordu. Böyle bir defansa söylenecek pek fazla şey yok. Sağlam, fizikli, hava hakimiyeti olan oyuncular. Tek problem defans göbeğinin ağır kalması olabilir. Araya atılan toplar tıpkı FB defansındaki gibi GS'ın en önemli sorunu olarak gözüküyor. Bu elbette hızlı hücum yapan ve kontra atak futbolunu benimseyen rakipler karşında önemli bir tehlike. Daha defansif oynanacak bazı üst düzey Avrupa maçlarında ise GS defansının harikalar yaratacağını düşünüyorum. Defans geride kurulup, ön liberolar örneğin Linderoth geriye devamlı destek verir ise GS defansif açıdan gol yemesi zor bir takım haline döner. Ancak biliyoruz ki GS tarihsel olarak ve özellikle de Rijkaard'ın tercihleri doğrultusunda defansif oynamayacak, aksine ofansif özellikler sergileyecek bir takım. Rijkaard Barcelona'dakine benzer bir sistemi biraz modifikasyon ile GS da kullanmak isteyecektir. Bu taktiğin temelleri; defansı ileride kuran, rakibe sürekli baskı yapan, rakibi rahatsız eden defansif bir kurgu ile oyunu forvet üçlüsüne hızlı bir şekilde taşıyan, topu sahada çabuk dolaştıran ve birkaç pasta golü bulmayı hedefleyen ofansif bir anlayıştır. İşte sorunlar tam da bu noktada ortaya çıkıyor.

Sorunların ilki defansın ileride kurulması. GS defans oyuncuları Emre Güngör hariç çok ağır ve kademe hataları yapıyorlar. Defansın arkasına veya hızlı bir şekilde kanatlara indirilen her top GS için önemli tehlike demek. Bu nedenle bu bölgeye hızlı ve kademeci bir stoperin transfer edilmesi gerekiyor. Ancak 4 milli stopere sahip GS'ın böyle bir transferi yapmayacağı da ortada. Öyleyse Servet ve Zan'ın hayatlarının en dikkatli en çabuk futbollarını oynamaları gerekiyor. PEk çok Turkcell Super Lig maçında sıkıntı yaşamazlar. Ancak dikkat; Bursaspor, Eskişehirspor, Beşiktaş, Sivasspor ve Trabzonspor maçları sıkınıtlı olacaktır bu kesin. Bu takımların hemen tamamı hızlı forvetleri olan, oyuna hızlı çıkmayı seven, kontra atağa yatkın takımlar. Galatasaray bu maçlar dışında baskılı, hücum zenginliği üst düzey ve bol gollü galibiyetler alabilir. Ancak bu maçlarda defansi geride ve sağlam kurması halinde, hücum olarak daha pasif ancak daha dengeli bir futbol oynayarak, bireysel yeteneği üst düzey oyuncuları ile bu maçlardan 3 puan çıkarabilir.

GS ile ilgili ikinci ve bence daha büyük sorun orta sahada. Mustafa Sarp, Mehmet Topal, Ayhan, Mehmet Güven, Barış, Arda, Emre Çolak gibi isimler GS'da orta sahada görev alabilecek isimler. Rijkaard'ın 4-3-3 sisteminde orta üçlü çok önemli. Barcelona'da burada Toure, Xavi ve Iniesta görev yapıyordu. Yedekler ise Keita, Hleb gibi kaliteli isimlerdi. Bunların tamamı oyunu iki yönlü oynayabilen çok değerli isimler. Üstelik Alves, Abidal, gibi bekler de sürekli orta sahaya destek vermekteydi. GS da ise Linderoth, Mustafa, Barış, M.Topal ve M.Güven defansif orta sahalar. Hücum yönleri yok. Sadece Ayhan oyunu iki yönlü oynayabiliyor. Rijkaard'ın sisteminde orta sahanın önemli bir sorunsalı bu. Diğer bir sorunsal ise, mevcut orta saha oyuncularının topu hızlı ve isabetli şekilde kanat forvetlere iletme becerilerinin olmaması. Keita, Kewell ve Arda'yı en çabuk şekilde topla buluşturabilecek oyun becerileri mevcut orta saha oyuncularında bulunmuyor.
Bu yazıyı yazarken, GS'ın Brezilya Milli Takımı ve Manchester City'nin orta saha yıldızı Elano'yu transfer etme haberleri basında yer almaya başlamıştı. Eğer bu haberler doğruysa, yani Elano transferi gerçekleşmiş ise GS büyük iş başarmış demektir. Elano oyunu daha çok hücum yönüyle oynayan bir 10 numara. Ancak bu bile GS için önemli katkı demektir. Oyunu iki yönlü oynayan bir Ayhan, hücuma dönük Elano ve defansif Mehmet Topal'dan oluşacak orta sahanın Rijkaard'ın 4-3-3 'ünü rahatlıkla oynayabilme kapasitesinde olduğunu söylemek gerekiyor. İşte defanstaki hızlı ve kademeci stoper problemi de çözülür ise GS ilk 11'inin Türkiye Liginin çok üzerinde bir kalitede oluşacağını söyleyebiliriz. Ancak yine de sakatlık ve ceza gibi durumlar göz önünde bulundurulduğunda, Ayhan ve Elano'nun alternatiflerinin halen bulunmadığını söylemek gerekiyor. Arda orta sahanın yükünü çekebilecek fiziksel özellikler taşımıyor. Bu sebeple bence klasik bir orta saha oyuncusu olarak görev yapması mantıklı gözükmüyor. Bu halde GS'ın oyunu her iki yönde oynayabilecek yetenekte yerli ve genç bir oyuncuyu da kadro derinliğini artırmak adına transfer etmesi düşünülebilir.

GS'ı Tobol maçlarında izleme imkanım oldu. Henüz takım oturmamış. Rijkaard'ın GS'a bir sistem ve hatta yeni bir futbol anlayışı kazandırmak istediği de ortada. GS bir marka, Rijkaard'da öyle. Rijkaard kendi marka değerini yükseltecek, kendi rüştünü ispata yönelik sansayonel Avrupa Ligi başarıları peşinde koşacaktır. Bu nedenle ligde ve Avrupa arenasında iki farklı GS izlememiz mümkün. Rijkaard'a gereken sabır gösterilebilir ise, GS hem çağdaş bir futbol anlayışna hem de pek çok yetenekli ve genç yıldıza kavuşur.
Fenerbahçe ile karşılaştırırsak, GS kadrosu açıkça daha fazla sayıda yıldıza sahip. GS'de daha usta ayaklar var. Hemen her alanda GS daha ağır basıyor. Birebir karşılaştırırsak hücumda oynayan Baros ve Nonda bazı açılardan Semih ve Guiza'dan iyi. Daha hareketli ve bitiriciler. Daha hızlılar. Keita-Kewell-Arda üçlüsü, FB'de benzer pozisyonlarda oynayacak olan Uğur-Deivid-Santos-Kazım 4 lüsü ile karşılaştırıldığında daha ağır bastığını görüyoruz. Santos hariç diğer üç oyuncunun GS'deki üçlü gibi adam eksiltme, sıfıra inip orta yapma, gol pozisyonuna girme özellikleri sınırlı. Daha ağırlar ve daha savruklar. Santos ise GS'daki, üçlü ile karşılaştırılabilecek en klas ayak. Orta sahalara bakıldığında GS'nin şu an FB'de oynayan Emre Belözoğlu tipinde bir oyuncuyu ne kadar aradığı ortada. GS'de bu tip bir oyuncu yok. Bu sene Emre'den çok önemli katkı geleceğini düşünüyorum. FB'nin diğer ön liberoları Selçuk, Deniz ve Cristian da GS'deki Mehmet Topal, Linderoth ve Mustafa Sarp'tan çok üstün değiller. Bunlar hep benzer özelliklerde oyuncular. On numaralar Alex- Elano (gelirse) karşılaştırmasında ise kariyer ve yetenek olarak Elano öne çıkıyor. Ancak Türkiye performansı hakkında yorum yapmak mümkün değil. Alex kendisini geçmişte ispatlamış bir oyuncu. Elano neler yapacak bunu zaman gösterecek. Defansta ise benzer sorunlar yaşanıyor. FB'nin ve GS'nin stoperleri ağır oyuncular. Araya ve arkaya atılan toplar her iki takımın da zafiyet noktası. Beklerde Gökhan ve Carlos ile Uğur (Sabri) ve Hakan Balta terazinin iki kefesinde denk duruyorlar. Bu alanda da her iki takım arasında eşitlik var. Kalecilere bakıldığında GS'nin Franco'sunu pek tanımıyorum. Ancak üst düzey bir takımın kalesini koruyordu. Biraz değişik yapıda bir kaleci. Volkana benzer konsantrasyon sorunları olduğu söyleniyor. Volkan gibi hatalı goller yemesi ile meşhur. GS'nin yedek kalecileri Aykut ve Orkun kaliteli isimler. Volkan Babacan'dan daha tecrübeliler. Kanımca kalede GS daha avantajlı gibi gözüküyor.

Özetle, GS hakkında ilk izlenimlerim bunlar. Futbol iyi oyuncularla oynanır. GS kadrosu Elano'nun da gelmesi halinde, çok iyi oyunculardan kurulu. Birebir karşılaştırmalarda FB ve BJK'ye ağır basıyorlar. Ancak futbol düz mantığı alt üst eden bir oyun. Favoriler kaybedebiliyor. Geçen sene GS yine en güçlü kadroya sahipti ve açık ara şampiyonluğu bekleniyordu. Olmadı. Top yuvarlak, Türk ligi farklı. Rijkaard'ın ve yeni yabancıların ligimize olan uyumu, GS'nin takım olabilmeyi başarması şampiyonun kim olacağını belirleyecek. Daha önceki yazımda şampiyonluk için favorimin Beşiktaş olduğunu yazmıştım. Ancak GS bazı adımları doğru ve zamanında atabilirse Beşiktaşı zorlar. Fenerbahçe ise belirli kapasitede bir kadroya sahip. Bunun üzerine çıkması zor. Beşiktaş gibi takım olmayı başarırlarsa, şampiyonluğun adaylarından biri olurlar. Derbi maçlarda favorim maç seçme ve motivasyon faktörleri nedeni ile Fenerbahçe. Hem GS hem de BJK maçlarında çok farklı FB izleyeceğimiz kesin. Ancak bildiğiniz üzere şampiyonu derbiler belirlemiyor. Bunu geçen sene tecrübe ettik.
Trabzonspor analizi ile devam edeceğiz.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Beşiktaş Analizi

Fenerbahçenin rakiplerini analiz etmeye Beşiktaş ile başlıyorum. Beşiktaş takımı geçtiğimiz sezonu 2 kupa ile kapatan, diri, savaşçı ve iyi futbolcuları olan bir ekip. Oldukça başarılı olan kadro Erhan, Rıdvan, Erkan Zengin, İsmail Köybaşı gibi gençler ile Fink ve Ferrari gibi uluslararası futbol arenasında kaliteli kabul edilebilecek futbolcular ile takviye edildi. Yapılan transferlere bakıldığında hemen tamamının nokta transfer tabir edebileceğimiz, ihtiyaca yönelik alınan isimler olduğunu görüyoruz. FB ile yoğun transfer savaşlarının yaşanmasına neden olan Mehmet Topuz dahi nokta transfer politikası dahilinde transfer edilmek istenmekteydi. Yani FB'ye bir misilleme veya şov amaçlı bir girişim olduğuna asla inanmıyorum.

Beşiktaş' ın hocası tecrübeli ve bir "kazanan" olarak ülkemizde isim yapmış olan Mustafa Hoca. Kadrosundan Cisse ve Gökhan Zan hariç kayıp yaşamadı. Gökhan'ın değil ama Cisse'nin büyük kayıp olduğu inancındayım. Dünya futbolunda Cisse'nin atletik özellikleri ve oyun anlayışında ön liberoya zaten nadiren rastlanıyor. Cisse Türkiye'de motive olamıyordu. O nedenle sezon sonuna doğru sadece birkaç maçta üst düzey futbol oynadı. Gerçek Cisse'yi fazla izleme şansımız olamadı. Bu sene Marsilya'nın maçlarında dikkat çekeceğine inanıyorum. BJK için gerçek bir kayıp. Onun yerine transfer edilen Fink için şunları söylemek mümkün. Mücadeleci, hücumu seven iyi bir takım oyuncusu. Fink gibi bir profesyonel Avrupa'nın üst düzey kulüpleri hariç hemen her takımda rahatlıkla forma şansı bulur. Ancak birkaç sezon önceki Fink olmadığı da kesin. Zamana ihtiyacı var. Türkiye'de iş yapabilecek bir orta saha oyuncusu. Zaten Alman oyuncuların Türk ligine en uygun yabancılar olduğu kanaatindeyim. Gökhan ise devamlılığı olmayan, sık sakatlanan ve ağır bir defans oyuncusu idi. Yerine transfer edilen Ferrari'nin Gökhan'dan çok daha iyi bir oyuncu olduğu kanaatindeyim. Devamlılığı olan, kademeci, sert bir defans oyuncusu. Kısaca iyi bir transfer. Yani özetle iki iyi oyuncu gitti, yerlerine iki iyi oyuncu geldi.

BJK'nin gençlerini sadece tek maç izleme şansım oldu. Bu nedenle henüz net bir kanaat oluşturamadım. Ancak Erkan Zengin'in üst düzey bir tekniği var. Ayaklarına hakim bir oyuncu. Oyuna katkıda bulunacak ve hücuma oyun zekası getirebilecek bir isim. İsmail Köybaşı'nı beğendim. Etkili çıkışları olan, akıllı oynayan pozisyonunu kolay kolay kaybetmeyen iyi bir bek. Hatta zaman zaman sol açıkta dahi faydalanmak mümkün. Pasları isabetli. İbrahim Üzülmez'den sonra sol kanata ilaç gibi geldiği kesin. Tek eksiği tecrübesi. Zamanlama hataları yapabiliyor. Bazen de hızlı kanat adamlarına karşı ağır kalıyor. Ancak çok iyi bir transfer olduğu ortada. Bu oyuncu için Antep'e verilen paranın fazla olduğunu söyleyenler var. Bu görüşlere katılmıyorum. Birincisi dünyanın hemen her ülkesinde iyi sol ayaklı oyuncu bulmak zor. Hele de sol bek kolay yetişmiyor. Sol ayaklı ve özellikle de bek oyuncuların diğerlerinden primli olmasını normal karşılıyorum. İkincisi İsmail herhangi bir sol bek değil. Çok yetenekli. BJK'nin Gökhan Gönül'ü olabilir. İyi sinyaller veriyor. Mustafa Hoca ile çalışması da bir avantaj. Gelecek vaad eden genç bir oyuncu. Erhan ve Rıdvan kanat oyuncuları. Görüldüğü gibi BJK bu sene genç transferlerini hep kanatlara yapmış. Bu bence bilinçli bir politika olduğuna işaret. BJK uzun yıllar kanat adamı sorunu yaşamak istemiyor ve bunun altyapısını hazırlıyor diye düşünüyorum. Erhan'ı bilemiyorum ancak Rıdvan hakkında çok olumlu konuşuluyor. Zaten kendisi de genç Milli Takım oyuncusu. Bu önemli bir işaret.

Beşiktaşı sahada izleme fırsatı bulduğum tek maç Barış Kupasındaki Lyon maçı idi. Bu maça kadar Beşiktaşın geçtiğimiz sene Hoca motivasyonu ve biraz da diğer takımların çok kötü olması nedeni ile şampiyon olduğu kanaatindeydim. Ancak sahada bu denli üst düzey bir rakibe karşı dişe diş mücadele veren, sahayı iyi kullanan, üst düzey yardımlaşan, son derece akıllı oynayan ve defansif açıdan mükemmele yakın bir BJK izledim. Bir Fenerli olarak bu durumdan açıkçası hiç de memnun olmadım. Üstelik Ekrem, Delgado, İbrahim Toraman gibi önemli oyuncular da forma giymiyordu. BJK geçen seneye göre ciddi gelişme sağlamış. Daha güvenli, dengeli ve çabuk oynuyorlar. Duran toplarda tehlike yaratıyorlar. Özellikle Tello duran topları mükemmel kullanıyor. Nobre dahi oyununu çok geliştirmiş. Çabuklaşmış. Ernst ve Fink'in uyumu henüz istenilen düzeyde değildi. Ancak zamanla artacaktır. Bobo çok gönülsüz. Yerine mutlaka güçlü ve yırtıcı bir santrafor transfer edilmeli. BJK bu sene bu Bobo'dan verim alamaz. Kafasında BJK ve Türkiye'yi bitirmiş. Nihat'ın transferi forvet hattına büyük güç katacak. Formda ve sakat olamayan bir Nihat Türkiye liginde Nobre'nin desteği ile en az 20 gol atar. Ancak üst düzey Avrupa maçları için güçlü ve hava toplarına hakim, çağdaş bir santrafor şart gözüküyor. Üstelik Nihat'ın fiziksel devamlılığı da soru işareti. Batuhan'ın kiralık gönderilmesini doğru buluyorum. Hem futbol hem de mental anlayış açısından gelişmesi gerekiyor. Anadolu'nun muhafazakar ve otoriter sosyal dokusu içinde gerekli terbiyeyi alacaktır. Kendisine çeki düzen verir ise hem BJK hem de Türk futbolu uzun yıllar santrafor aramaz.
BJK'nin forvet dışında gördüğüm diğer eksiği kaliteli bir 10 numara. Esasen Denizli'nin 10.5 numara esprisi çok yerinde. Alex veya Delgado tipi değil, Deco tarzı bir oyuncu BJK'ye ilaç gibi gelir. Hem koşacak ve mücadele edecek, hem de oyuna yön verecek bir oyuncuya htiyaç var. Tello bu yükü birkaç maç taşısa bile, sezon boyu taşıyamaz. Ya fiziksel ya da mental olarak iflas edecektir. Yusuf ise yine her sene olduğu gibi büyük bir muamma. İyi, formda, motive bir Yusuf'un dünya ölçeğinde dahi yeri var. Ancak Yusuf'u belirli sınırlarda tutmak her zaman mümkün olamıyor.

Defansta Ferrari ve Sivok hızlılar. Kademede iyiler ve birbirleri ile uyumlu gözüküyorlar. Bu sene defans hattında İ.Üzülmez, İ.Toraman ve İ.Köybaşı gibi çabuk ve iyi kademeciler de var. BJK'nin bu sezon rakiplerine ileride baskı kuracak ve defans hattını orta sahaya yakın tutabilmeye imkan verecek hızlı defans oyuncuları var. Mustafa Denizli bu avantajı görüp, oyun şablonunu ona göre oluşturacaktır. Mustafa Hoca'nın BJK'yi bu sezonki takviyeler sonrası geçen seneki kalabalık defans-kontra atak futbolundan çok daha farklı bir oyun şablonu içinde oynayacağını tahmin ediyorum. Bu sene daha agresif, golü arayan ve ileride baskı kuran bir BJK görenler şaşırmasın. Bu sene Tello, Holosko, Bobo gibi geniş alan oyuncularının değil, Nobre, Nihat, Yusuf ve Fink gibi dar alanda etkili olabilen, hücum oyuncularının senesi olacaktır. Ernst'e gelince yine tek kelime ile mükemmeldi. Bence Türkiye'deki en etkili ön libero. Bu kadar iyi bir oyuncuya sahip olduğu için BJK çok şanslı. Yanında Aurelio tipi bir oyuncu ile Avrupa'nın en etkin ön libero ikililerinden biri olabilirlerdi. Fink'in bu sene göstereceği performans bir anlamda BJK orta sahasının da kaderini ortaya koyacak.

Özetle ben Lyon maçındaki BJK'yi çok beğendim. Eksikleri hücum zenginliği ve defanstan ileri çıkarken yapılan hatalar idi. Bunlar zamanla ve çok çalışmayla düzelir. Ancak iyi bir forvet ve 10 numara ihtiyacı açıkça görülüyor. Hücum zekası ancak bu şekilde artış gösterebilir. Bu sene rakiplere göre oyun oynayabilecek bir kadro zenginliği var. Mustafa Hocanın en sevdiği şey budur. Her rakibe farklı çözüm üretir. Şimdi elindeki kadro buna fazlası ile müsade edecek. Yönetim az daha dişini sıkıp gerekli transferleri yaparsa, bu sene şampiyonluğun en büyük favorisi ve benim de favorim Beşiktaş olur. Ancak gerekli transferler yapılmaz, Mustafa Hoca'da elindeki kadroya güvenip her maça farklı şablon ile çıkmaya kalkar ise BJK'yi kötü günler bekler.

Şu an Fenerbahçe'yi en çok zorlayacak takım Beşiktaş. Defansı ve forveti Fenerbahçe'den daha iyi. Ancak Fenerbahçe orta sahası çok teknik ve yaratıcı oyunculardan oluşuyor. Bu sene transfer edilen mücadeleci oyuncular ile savaşçı bir kimlik de kazandı. FB'nin ağır ve uyumsuz oyunculardan oluşan defansı yumuşak karnı. BJK'nin bu ağırlık ve uyumsuzluğu cezalandıracak çok iyi oyuncuları var. BJK'nin yumuşak karnı ise defansif açıdan duran toplar ile hücuma hızlı çıkışta kaptırılan toplar. Ayrıca 10 numara eksikliği yoğun pres altında BJK'nin bloklar arası kopukluk yaşamasına neden olabilir. Saha içinde bir lider bulunması şart.

Bana en çok sorulan soru şu: Süper Kupa maçını kim kazanır? Dürüst olacağım. Benim objektif görüşüm maçı almaya yakın takımın Beşiktaş olacağı yönünde. Çünkü geçen seneden oturmuş bir takımları var, daha moralliler ve kendilerine güvenleri var. Ancak elbette ki FB geçen seneki zayıf takım değil. Koch, Süper Kupa maçına kadar takımı fiziksel olarak üste taşır, Daum'da rakibi iyi analiz edip sağlıklı bir taktik üretkenlik ortaya koyarsa FB kupaya uzanabilir. Maça kadar FB Honved ile, BJK ise Barış Kupasında daha üst düzey takımlar ile karşılaşacak. BJK'nin bir miktar yıpranması söz konusu olabilir. Ayrıca FB'nin Brezilyalı ayakları o gün oynamak isterler ve pozitif anlamda maç seçerlerse FB'nin şansı olabilir. Dediğim gibi benim Süper Kupa favorim Beşiktaş, ancak derbilerde favoriler çoğu zaman kaybedebiliyor. Ancak bu maçı kim kazanırsa kazansın ne lig ne de Avrupa macerası için ölçü olmayacaktır.
Bir sonraki yazımda Galatasaray takımını analiz etmeye çalışacağım.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Fenerbahçenin Ligdeki Rakipleri- Genel Bir Değerlendirme

Blogu açmamın üzerinden neredeyse 1 ay geçti. Dostlarımız ve sevenlerimizin ilgisi gün geçtikçe artıyor. Elbette öncelikle Fenerbahçe ile ilgili bağımsız, tarafsız ve isabetli değerlendirmeler yapmak amacını güdüyorum. Bu nedenle elimden geldiğince, dilim döndüğünce, klavyem bastığınca ara vermeden yazmaya çalışıyorum.


Blogu açarken Fenerbahçeli dostlarımın ilgisi olabileceğini tahmin ediyordum. Hedef kitlem Fenerbahçelilerdi. Ancak gün geçtikçe blogu sevgili Galatasaraylı, Beşiktaşlı ve Trabzonsporlu dostlarımın da takip ettiklerini tecrübe ettim. arayıp soranlar, tebrik edenler, hatta yorum yazanlar dahi oldu. Yazılardaki tarafsızlığı ve çok yönlü bakış açısını beğendiklerini ifade ettiler. Sahada rakip, dışarıda ebedi dost olan bu camiaların taraftarı olan sevgili dostlarımın bana kendi takımları ile ilgili yazı yazmam için önerileri oldu. Bir Fenerbahçeli gözüyle ve ancak tarafsızca kendi takımlarını değerlendirmemi istediler. Transferler, sezon hazırlıkları ve ligdeki olası performansları analiz etmem konusunda ricacı oldular.


Elbette ki bir Fenerbahçeli olarak rakip takımların analizini yapmak konusunda kendimi çok iddialı bulmuyorum. Ancak spora, özellikle de futbola aşık bir insan olarak değerli rakiplerimizi takip etmiyorum dersem yalan olur. Fenerbahçe için harcadığım mesai düzeyinde olmasa da, rakiplerimizi de elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Zaten biliyoruz ki rekabet olmadan Fenerbahçe, Fenerbahçe olamazdı.
Mesleki alanım işletme-ekonomi olduğundan ve sosyal bilimler alanında akademik çalışmalar yaptığımdan şunu çok iyi biliyorum. Bir konu ile ilgili analiz yaparken veya ortaya bir teori koyarken varsayımlarınızı iyi belirlemeniz gerekir. Fenerbahçeyi değerlendirirken, GS, BJK ve TS takımlarını da yapacağınız analizin içine değişkenler olarak katmanız gerekiyor. "FB bu sene şampiyon olur mu?" sorusuna cevap ararken, yani bir sonuca ulaşmaya çalışırken diğer rakipleri de analiz içine dahil etmezseniz kendiniz çalıp kendiniz oynamış olursunuz. Yani sağlıklı bir sonuç elde edemezsiniz. Maalesef Türkiye'de bazı kesimlerin, hatta kulüp başkanlarımızın bile hiç düşünmeden, taraftarı motive etmek için söyledikleri bir söz var. "Bu takım yürüye yürüye şampiyon olur, olmalıdır, olmalıydı..." Bu lafın, temelde diğer takımları analize katmayan, gerçekçi olmayan ve hatalı bir düşünce yapısını temsil ettiğini düşündüğümden aynı hataya kendim düşmeyeyim dedim. Yazılarımda asla FB'nin şampiyon olacağı sonucuna varmadım. Ayrıca üç yıl üst üste şampiyonluk hedefini de oldukça iddialı buluyorum.


"FB gelecek sezon ligde ve UEFA Avrupa Liginde neler yapar sorusunu cevaplamadan evvel, değerlendirmemi sağlıklı temellere oturtabilme adına, güzide rakiplerimizi de ele almak zorunda hissettim kendimi. Tabi sevgili dostlarımın ricalarını da geri çevirmek istemedim. Elimden geldiğince tarafsız olmaya çalışacağım. Ancak tekrar hatırlatmak isterim, amacım asla bu camiları blog yazarlarına saygısızlık yapmak, onların gönül verdikleri bir alana el atmak değil.


Rakiplerimizi değerlendireceğimiz yazı dizimize baş harf sıralamasında ilk sırada olan "Beşiktaş" takımı ile başlayacağım. Galatasaray ve Trabzonpor ile devam edeceğim. Kendi takımlarını bir Fenerbahçelinin gözünden görmek isteyenler için keyifli olmasını umuyorum.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Mevcut Kadro Yapısı, Taktik Anlayış ve Fenerbahçe' ninTransfer İhtiyaçları-III

Geçtiğimiz yazılarda olduğu gibi FB'nin en önemli problemlerini ve bunlara yönelik çözümleri ele alacağız. Bildiğiniz üzere yazı dizimizin ilk iki bölümünde FB'nin 5 temel probleminden ikisine değinmiştik. Bu bölümde ele alacağımız konular forvet hattının yetersizliği, kadro derinliği ve teknik kapasitenin düşüklüğü hususları olacak.
Bildiğiniz üzere yazı dizimiz başlamadan bir süre önce FB bazı transferler gerçekleştirdi. Özer, Mehmet Topuz, Bilica ve Bekir transfer edildi. Geçtiğimiz gün ise Brezilya'dan Cristian ve Dos Santos takıma katıldı. Tüm bu transferlerin bugün ele alacağımız kadro derinliği ve teknik kapasite sorunlarına ilaç gibi geldiğini ifade etmek isterim. Gerçekten de geçen sene kulübede oturan ve oyuna sonradan giren oyuncuları (Burak, Gürhan, İlhan, Josico, Maldonado) düşündüğümüzde, bu sene kadro derinliği probleminin aşıldığını görmek mümkün. Yeni transfer ile ayrıca teknik kapasite eksikliği sorunu da aşılmış oluyor. FB artık sadece Alex ve Deivid'in ayaklarına bakan, teknik açıdan kısıtlı bir takım değil.

Transfer edilen oyuncuların tümü esasen teknik yönü üst düzey oyuncular. Defans oyuncuları dahi hücuma yönelik zihniyete sahipler. Özer ve Mehmet Topuz geldikleri takımların adeta beyinleri idi. Topu olumlu kullanan, pas becerisi yüksek oyuncular. Üstelik savaşçılar. Yeni transferler Cristian ve Santos'un maçlarını defalarca izleme imkanı buldum. İkisini de daha FB ile adları anılmadan tanıyor, biliyordum. Bu sebeple bu oyuncular için ayrı birşeyler yazmak istedim.

Öncelikle Cristian medyada abartıldığı gibi ikici bir Aurelio değil. Daha statik oynuyor. Daha ağır. Aurelio bir ön libero olmasına karşın sahanın hemen her yerinde görebiliyordunuz. Hızlı ve top çalmada usta idi. Cristian ise daha bölgesel bir oyuncu. Oyunu görev alanında kabul edip dikine çıkışlar yapıyor. Medyada yazıldığı gibi Aurelio'dan daha iyi bir kesici veya top çalıcı olduğu kanaatinde değilim. Farklı bir oyuncu. Sürekli ileri oynayan, daha iyi pas yapan, hücuma hızlı çıkmayı seven biri. Elbette ön liberoda görev yapabilecek yetenekte. Ancak ikinci bir Aurelio bekleyenler hayal kırıklığına uğramasın. Cristian farklı ve onu bu farklılıkları ile kabul etmek gerekiyor. Medyada onu ikinci Maldonado olarak niteleyenler de var. Buna da katılmak mümkün değil. Cristian daha dayanıklı, fizik gücü daha yüksek ve teknik kapasitesi olan bir oyuncu. FB'ye çok fayda sağlayacağına inanıyorum. Ancak dediğim gibi burada önemli olan husus taraftarın onu "kendisi" olarak kabul etmesi. Eğer Aurelio ile karşılaştırılacak ise hayal kırklığı yaratabilir. Taraftarın sabır göstermesi gerekiyor.

Dos Santos'a gelince söylenecek fazla birşey yok. Güçlü, inatçı ve devamlılığı olan bir kanat adamı. Sol ayaklı ancak sağ ayağına da hakim. İçeri bindirmeleri tehlikeli. Hücumu savunmaya tercih ediyor. Oyun disiplini Cristian kadar güçlü değil. Topla oynamayı seviyor. Altyapısı iyi bir oyucu. Daha önceki yazılarda yazdığımız sol kanat problemine çözüm getirebilecek, hem bek hem açık oynayabilecek çok yönlü bir oyuncu. Bence FB'nin bu seneki en iyi transferi. Tabi ülkeye ve takıma adapte olabilirse.

Yeni transferler ile teknik kapasite arttı. Daum'un taktiklerini uygulama becerisi yüksek oyuncular var. Futbolu bilen, altyapısı güçlü futbolcular var. Kadro derinliği problemi de çözülmüş oldu. Yedek kulübesini ilk 11, ilk 11 i yedek kulübesine koysan kimse itiraz edemez. Tabi bu sene takım iyi de çalışıyor. Forma rekabeti var. Bu durum mutlaka uzun maratonlu sezonda sahaya yansıyacaktır.

Geçen sezonki sıkıntılardan, geriye forvet hattının yetersizliği kalıyor. Gerçekten de FB'nin önemli sorunlarından bir tanesi bu. Savaşan ve teknik kapasitesi yüksek bir takım olmak çok önemli, ama sonuca ulaşmak yani gol atmak da en az o kadar önemli. İşte FB'de görev yapacak veya yapabilecek forvet oyuncularına baktığımızda (Semih, Guiza, Alex, Deivid, Kazım) bunların hiçbirinin yeterince hızlı ve çabuk olmadıklarını görüyoruz. Ayrıca bunların hiçbiri pivot santrafor özelliğinde de değiller. Sırtı arkaya dönük oynayabilen, fiziği güçlü oyuncular değiller. Oysa ki modern futbol, takımın hücum hattının bu tür iki oyuncudan oluşması gerektiğini bize gösteriyor. Elbette Eto'o, Drogba, İbrahimovic veya Benzema gibi oyuncularınız varsa bunun bir önemi kalmıyor. Bu oyuncular her iki görevi de yapabiliyorlar. Alex-Semih, Semih-Guiza veya Alex- Guiza ikililerinin hücum gücünü sekteye uğratacağını düşünüyorum. Özellikle Semih ve Guiza fiziksel olarak yetersiz, dirençsiz ve teknik kapasitesi düşük oyuncular. Birebir adam geçme özellikleri yok. Konta-atak futbolunda güçlük çekerler. Geniş alanlarda sıkıntı yaşarlar. Forvet hattına takviye şart gözüküyor. Ben Sercan'ın mutlaka transfer edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Deplasmanda kontra atağa dönük, defans güvenliği ön planda tutulan, hücuma hızlı çıkılması gereken maçlarda veya bu şekilde oynanması gereken bazı üst düzey maçlarda (Daum genellikle bu tür maçları tek forvet oynamayı sever) Sercan, FB için en önemli silah olacaktır. İç saha maçlarında ise, özellikle rakibe baskı kurulan dakikalarda Semih ve Guiza etkili olabilirler. FB'nin forvetine Sercan tipi hızlı bir oyuncuyu mutlaka transfer etmesi gerektiği kanaatindeyim.
Yazı dizimize burada nokta koyuyoruz. Bu üç bölüm dahilinde ulaştığımız sonuçlar şunlar:

- FB'nin defansif sıkıntıları devam ediyor. Stoperleri yavaş ve birbirleri ile uyumsuz. Edu veya Lugano'dan biri takıma katılsa bile bu sorun çözülmüş olmayacak. Çünkü onlar da ağır ve uyumsuz. Üstelik biri devamlı hata yapıyor, diğeri devamlı kart görüp oyundan atılıyor. Çözüm farklı bir stoperin transferinden geçiyor.
- Forvet oyuncuları ihtiyaçları karşılamıyor. Guiza yavaş ve istikrarsız. Semih ise güçsüz ve devamlılığı yok. İkisi de hızlı hücumda etkisizler. Kafa toplarını arkadaşlarına indirecek, sırtı kaleye dönük pas alıp dağıtacak pivot özellikleri de yok. Bu sene Guiza gönderilip yerine güçlü, hızlı ve rakibi hırpalayan bir forvet alınabilseydi (örneğin Mevlüt) daha iyi olacaktı. Semih ise her zaman yedek olarak kadro derinliğini artıracak bir oyuncu olur. Oyuna sonradan diri ve güçlü bir şekilde girerse, özellikle de kapalı savunmalara karşı önemli bir silah. Ancak forvette Mevlüt ve Sercan gibi iki gencin çok daha yırtıcı olacağı kanaatindeyim. Her iki oyuncuyu transfer etmek için de geç kalındığı gerçeği göz önünde bulundurulursa bu sezon forvetin geçen senekinden pek de farklı olmayacağını söylemek maalesef mümkün. Farklılığı takımın orta sahası yaratacak.
- Takımın kadro derinliği arttı. Yedekten girip skoru, oyunu değiştirecek yetenekli pek çok oyuncu var.
- Taktik düzeni harfiyen uygulayabilecek, teknik kapasitesi yüksek oyuncular var. Pas yüzesi artacak. Top kayıpları azalacak. Bu ise takımın toplu olarak maç kondiyonunu iyileştirecek. Artık top taşıyabilecek, takımı dikine hücuma çıkarabilecek pek çok oyuncu (Özer, Mehmet, Emre, Alex, Cristian, Bilica gibi) mevcut.
- Bu takımın halen bir stoper, forvet ve hatta ön libero ihtiyacı var. Emre veya Cristian'dan bir tanesi sakatlansa, birisi kart cezalısı olsa ya da her ikisi birden oynayamasa orta saha Selçuk ve Denize kalıyor. Hele de bir derbi veya Avrupa maçı oynanacak ise FB geçen seneki orta sahasına dönmüş olur ki bütün olumlu adımları boşa çıkartır. Bu nedenle bizce bu bölgeye bir dinamik,hızlı ve genç bir yerli transfer şart. Eğer genç Abdülkadir takıma ısınır, Daum'da korkmadan forma verirse transfere gerek kalmaz. Ama hocanın Abdülkadir'i Selçuk ve Denize kurban etmemesi gerekiyor.
- Genç Onur ve Furkan'ın mutlaka ilk 18 'de, zaman zaman da 11'de forma şansı bulması gerekiyor. Her ikisi de son derece gelecek vaad eden yetenekli isimler. Özgür Çek, Gürhan, Oğulcan gibi harcanmamalılar. Özellike Onur'a dikkat. Yeni, koşan ve mücadele eden bir Alex geliyor.
- FB takımı son üç sene ciddi bir çöküş yaşamış. Bunu biz değil, bu sene yapılan "laktak testleri" söylüyor. Kadrodaki oyuncular (eskiler) fiziksel olarak bitik durumdayken, bu sene Daum ve Koch ile eski formlarına kavuşmaya çalışıyorlar. Daum'un da ifade ettiği gibi bu durum yetersiz antrenman teknikleri, beslenme ve eksik moralden kaynaklanmış. Bu sene 7. haftaya kadar bu sorunların çözüleceği kanaatindeyim. O zamana kadar takıma sabır göstermek gerekiyor. Fiziksel güçlenme zaman alacak, hız ve devamlılık kazanma ise çok daha uzun zaman istiyor. Taraftarın bunu göz önünde bulundurması gerekiyor.
- Geçen seneki takım gibi bu takım da yönetimin eseri olacak. Bu sene yönetim geçen seneye göre daha temkinli. Ancak bazı hatalar halen devam ediyor. Alex'e dayalı oyun sisteminden acilen uzaklaşmak gerekiyor. Ancak Aziz Bey bu riski göze alamıyor. Bu sene de Alex merkezli küçük Brezilya izleyeceğiz. Formda bir Alex var ise sorun olmaz, ancak geçen senelerdeki kötü Alex'i bu sene de izlersek bu küçük Brezilya ekolünün ve Aziz Beyin sonu olur. Aziz Beyin kaderi ile Alex ve arkadaşlarının kaderleri birbirlerine sımsıkı bağlı duruma gelmiştir.

19 Temmuz 2009 Pazar

Fenerbahçe'nin Almanya Hazırlık Kampından İzlenimler

Bildiğiniz üzere FB Almanya'da yürüttüğü hazırlık çalışmaları kapsamında şu ana kadar üç Alman ekibi ile hazırlık maçları yaptı. Bölgesel lig takımlarından SSV Ulm, bu sene Bundesliga'da mücadele edecek olan Nürnberg ve amatör küme takımı Aindling. Bu maçları tek tek ele almaktansa birkaç maç sonra genel bir değerlendirme yapmayı uygun gördüm. Bu maçlarda oynanan futbol, öne çıkan isimler ve bazı tespitleri sizlerle paylaşacağım.

Bildiğiniz üzere hazırlık maçları ölçü değildir şeklinde genel kabul görmüş "klişe" bir laf vardır. Ancak ben buna katılmıyorum. Hazırlık maçları bal gibi de takımın genel durumu ve oyuncuların formları hakkında bir ölçüdür. Elbette bu tür zayıf rakiplerle oynanan maçlarda, futbolculardan hırslı, oyuna asılan ve mücadeleci bir oyun bekleyemezsiniz. Ancak futbolcuların tekniği, gücü ve dengesi hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. Oyun zekalarını görebilirsiniz. Oyun içinde çabukluklarını veya pas yüzdelerini değerlendirmek de mümkündür. Ayrıca oyuncuların birbirleri ile olan uyumları, yardımlaşmaları, saha paylaşımları gibi bazı hususlarda göze çarpar.
FB takım olarak hazır değil. Elbette daha oldukça vakit var, ancak genel olarak takım yorgun, ağır ve birbirleri ile uyumlu değil. Geçen seneki takım, fizik kondisyon, güç ve dayanıklılık açısından adeta bir enkaz idi. Daum bunu düzeltmeye çalışıyor. Bu da biraz vakit alıyor.

Öncelikle Fenerbahçe'nin kampa PAF takımından gençleri de dahil etmesi bence çok olumlu. Maçların tamamını ve hazırlık çalışmalarının bir kısmını izleme imkanı buldum. Kadroda doğrudan ilk 11 i zorlayacak bazı gençler var. Mesela Onur, Furkan ve Abdülkadir. Bu gençlerde israr edilirse Fenerbahçe hem kadro derinliğini artırır hem de geleceğine önemli yatırım yapmış olur. Furkan hareketli, hırslı, iyi yer tutan bir forvet. Bileklerine hakim ve çabuk. Onur'u özellikle çok beğendim. Adeta Alex'in genç, diri ve koşan bir kopyası. Oyuna sürekli dahil oluyor. Dikine oynuyor. Sol ayağına hakim. En önemli özelliği birebirde adam eksiltebilmesi. Saha görüşü ve pas zekasını da oldukça beğendim. Abdülkadir ise zaten Ankaragücü takımından bildiğimiz bir oyuncu. Geçen sezon neredeyse tamamen sakat idi. Ancak yeni yeni kendine gelmeye başlamış. Güçlü, ayağı yere iyi basan, dengeli, mücadeleci bir isim. Daum son maçta ve antrenmanlarda ona sağ kanatta yer verdi. Ancak bunun bir hata olduğu kanaatindeyim. Abdülkadir bir orta saha oyuncusu. Ön liberoda daha verimli olacağını düşünüyorum. Diğer gençler de iyi kumaş. İsrar edilirse aralarından yeni süprizler çıkabilir. Ancak gençlerle ilgili bir eleştirim var. Furkan'ın son Aindling maçında gol attıktan sonra sevincini abartması, Onur'un hemen her pozisyonda hakeme itiraz etmesi ve diğer gençlerin bazı şova dönük hareketleri tehlike sinyalleri. Gerçi maç sonrası Daum'da bunu fark etmiş olacak ki genç oyuncularını uyarma gereği duydu. Onlardan tek beklentisinin çok çalışmak olduğunu ve şova müsade etmeyeceğini ifade etti. Umarız gençler bu uyarıları dikkate alırlar.

Takıma gelince, kondisyon çalışmaları hız ve çabukluğu azaltmış. Takım üç maçta da ağır çekim oynadı. Daum önceliği fizik kondisyona verdiğini kendi de ifade etti. Ancak FB'nin takım olarak taktik ve teknik kapasitesinin şu an için yeterli olmadığını ifade etmek mümkün. Oyuncular yorgunluktan ayaklarına dahi hakim olamıyorlar. Bu ağır antrenmaların bir sonucu. Alex, Deivid ve Carlos gibi teknik oyuncuların bile pas yüzdeleri çok düşüktü. Bu üç maçta öne çıkan isimler Uğur Boral, Kazım ve Emre. Diğer arkadaşlarına göre daha hazır gözüktüler. Özellikle Emre ve Uğur geçen senekinden oldukça farklı bir görüntü çiziyorlar. Geçen seneden bir önemli farklılık ise forma rekabeti. Bu sene hemen her mevkide iki alternatif var. Bu nedenle oyuncular çalışmalara kendini daha fazla veriyorlar. Daum'un kafasındaki 11 aşağı yukarı belli. Ancak tüm oyuncular Daum'un gözüne girmek için kendilerini göstermeye çalışıyorlar. Kanımca Daum'un kafasındaki ilk 11 den 6 tanesi belli. Bunlar Volkan, Alex, Semih, Bilica, Emre ve Uğur Boral. Kalan 5 forma için önemli bir rekabet olacak. Özellikle Guiza'nın ve olası 2 yeni dış transferin katılımı ile forma rekabeti daha da artmış olacak. Bu olumlu bir nokta.

Fenerbahçenin aksayan en önemli noktaları stoperleri arasındaki uyumsuzluk ve kanatlaırn oyuna ağırlık koyamaması. Bu konular ile ilgili zaten önceki yazılarımızda uyarıda bulunmuştuk. Bilica-Önder-Bekir-Deniz birbirleri ile oldukça uyumsuz. Yenilen gollerde bu uyumsuzluk açıkça görülüyor. Vederson ve Deivid pek tat vermiyorlar. FB'ye stoper ve kanat adamı transferi yapılmayacak ise bu mevkiler FB'nin yumuşak karnı olmaya devam edecek. Ön libero mevkiinde Emre oldukça başarılı. Ancak yanında görev yapan Selçuk ve Deniz maalesef yeterizler. Oyunun hücum yönünde hemen hiç yoklar. Bu mevkiiye hücum becerisi de olan bir ön libero takviyesi şart gözüküyor.

Daha ligin başlamasına yaklaşık 20 gün var. Bu oldukça önemli bir süre. Ancak Daum'un Aragones den kalan enkazı düzeltmesi çok daha uzun sürecek. FB'nin çok temel eksikleri var. Ben FB'nin taktiksel ve teknik oyun kapasitesine ligin 6. haftasına kadar ulaşabileceğini sanmıyorum. FB'nin hakikaten zaman ihtiyacı var. Takım geçen seneye göre çok daha iyi olacak, bunun sinyallerini de alıyorum. FB taraftarı takımlarına 6-7 haftalık bir kredi verirse, işler daha kolay olur. Önemli olan bu süreyi kayıpsız geçebilmek.

14 Temmuz 2009 Salı

Mevcut Kadro Yapısı, Taktik Anlayış ve Fenerbahçe' ninTransfer İhtiyaçları-II

Geçtiğimiz yazıda Daum'un FB'de uygulamayı düşündüğü futbol felsefesini tahmin etmeye ve değerlendirmeye çalışmıştık. Bu felsefe, defans güvenliğini ön planda tutan, rakibe yoğun pres ile baskı yapan ve kazandığı toplarla hızlı hücuma kalkan bir taktik anlayışı yansıtıyor. Ayrıca duran toplar da Daum'un futbol felsefesi içinde önemli bir unsur. Hem defansta, hem de ofansta duran top organizasyonlarına büyük önem veriyor. Geçtiğimiz yazıda FB'nin mevcut kadrosunun zaafiyet ve eksikliklerine değinmiş, özellikle defansif kurgudaki sorunları ele almıştık (madde 1).

Bu yazıda da FB'nin sağ ve sol kanat kurgusu ile ilgili bir değerlendirme yapacağız (madde 2). Önceki yazılarımızda belitttiğimiz gibi FB'de en büyük sıkıntı burada. 4-4-2 ve türevi tüm sistemlerde (4-2-3-1, 4-5-1, 4-4-1-1 gibi) kanatlarda bek ve açıkta oynayan oyuncuların nitelikleri önem taşır. İdeal koşullarda beklerin hızlı, kademeci, savunma yönü güçlü ve dirençli olmaları; açıkların ise teknik, süretli, fuleli, pas becerisi yüksek ve adam eksiltebilme becerisine sahip olmaları beklenir. FB'de görev yapan beklere baktığımızda (Gökhan, Önder, Carlos ve Vederson) sadece Gökhan'ı ideal bir bek olarak tanımlamak mümkün. Carlos ve Vederson ağır, defansif yönü zayıf, son derece teknik ancak oyun içinde devamlılığı olmayan iki oyuncu. Elbette ki Carlos'un yaşı nedeniyle bu durumda olduğunu belirtmek gerekiyor. Önder ise esasen bir stoper. Defansif yönü kuvvetli ancak bir bek çabukluğuna sahip değil. Bu nedenle sıklıkla kademe hataları yapıyor.


Gelelim açıklara (Kazım, Deivid, Uğur Boral ve Mehmet Topuz). Bunlar FB'de açık oynayabilecek bazı isimler. Kazım ve Deivid güçlü ancak son derece ağır, pas isabeti düşük, mücadeleci ancak adam eksiltemeyen tarzda oyuncular. Yani ideal kanat adamları değiller. Zaten esas mevkileri forvet. Sağ kanatta mecburiyetten görev yapıyorlar. Tercih ettikleri mevki burası değil. Uğur Boral ise hızlı ve çabuk bir oyuncu. Ancak teknik becerileri sınırlı. Üstelik oyun içi devamlılığı da yok. Zaman zaman bu mevkide Vederson'da görev yaptı. Vederson sol açık olarak sol bek performansının üzerine çıkıyor. Ancak bu performans da yeterli değil. Görünen o ki FB'nin kaliteli bir sol açığa, gelecek vaad eden bir sol beke ve gerçek anlamda bir sağ kanat oyuncusuna (bek-açık oynayabilen) ihtiyacı var.


Sağ tarafa baktığımızda, Hamit Altıntop her iki mevki de oynayabilmesi, mücadeleci olması ve yerli statüsü nedeni ile sağ kanatta en iyi alternatif. Hamit alınamaz ise yine yerlileştirilebilcek bir yetenek olan Trabzonsporlu Yattara var. Üstelik Trabzonspor tekliflere açık olduğunu bildirdi. Yattara hızlı, akıllı, adam eksiltebilen klasik bir sağ açık-sağ forvet oyuncusu. Makul bir fiyata transfer edilip yerli statüsünde görev verilirse çok fayda sağlar. Üstelik çok yönlü bir oyuncu olması nedeni ile kadro derinliği de sağlanmış olur. Yine sağ açık için diğer bir alternatif ise Gökdeniz Karadeniz. Rubin Kazan takımında forma giyen Gökdeniz yerli oluşu, hızı ve oyun zekası ile tam FB'nin kanatta aradığı futbolcu.


Sol tarafa baktığımızda, Carlos, Vederson ve Uğur Boral'ın yanına bir 4. oyuncunun şart olduğu görülüyor. Bu oyuncu yabancı oyuncu olmak durumunda. Buraya yönelik olarak Sevilla'dan Capel, Fiorentina'dan Vargas, Corinthians'dan Dentinho, Real Madrid'den Robben gibi isimler telaffuz ediliyor. Bunların hepsini de izleme fırsatım oldu. Kaliteli isimler ve FB'ye katkı sağlayabilecek yetenekteler. Dentinho'nun oyun disiplin sorunu, Capel'in devamlılığı, Vargası'ın ise teknik kapasitesi ilk etapta handikapları olarak dikkat çekiyor. Robben ise her anlamda mükemmel bir kanat oyuncusu. Hırsı, hızı ve ortaları en güçlü yönleri. Alınması halinde FB uzun seneler sol açık sıkıntısı çekmeyecektir. Tuncay yine diğer bir alternatif, ancak Tuncay'ın kısa vadede Türkiye'yi düşünmemesi bu transferi zora sokuyor. Yabancı bir oyuncu transferi yapılamaması halinde yerli bazı alternatifleri değerlendirmek ve Bursaspor'dan Volkan Şen ile İstanbul Büyükşehir Belediyespor'dan İbrahim Akın'ı kadroya katarak kadro derinliği yaratmak gerekiyor. Her ikşisi de hızlı, genç ve teknik kapasitesi yüksek isimler. Herşeyden öte, sol açık mevkiinde Uğur Boral'dan misliyle iyiler.


Kanatların çalışmadığı bir 4-4-2 düşünülemez. Ne hızlı kontra atağa çıkılabilir, ne de forvet oyuncuları desteklenebilir. Açıkları iyi olmayan takımlar, kanatlardan ancak savunma yapar. Bu sefer tüm hücum yükü, ön libero ve forvet arkası oyuncuya yığılacaktır. Bu durum, bu oyuncuların da performanslarında sorun yaratabilir. FB kanatlarında, özellikle de sağ kanatta, esasen kanat oyuncusu olmayan Topuz, Deivid veya Kazım gibi oyuncular görev yapacak ise, Emre, Selçuk ve Deniz'in bu sene ciddi performans kayıpları yaşayacağına şahit olacağız.


Unutulmaması gereken şudur. Bir takım ancak en zayıf halkası kadar güçlüdür. FB de kanatlarda oynattığı oyuncular kadar iyi bir takım olacaktır!

9 Temmuz 2009 Perşembe

Mevcut Kadro Yapısı, Taktik Anlayış ve Fenerbahçe' ninTransfer İhtiyaçları-I

Geçtiğimiz sezon alınan başarısız sonuçların arkasında teknik yönetim zaafiyeti olduğunu düşünsek de, oyuncu kadrosunun yetersizliği de önemli bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Esasen, teknik yönetim zaafiyeti Aragones'in İspanya Milli Takımındaki taktik düzenini FB'de katı bir şekilde uygulamak istemesinden kaynaklanıyordu. Oysa ki FB kadrosu ne İspanya Milli Takımının oyun şablonuna uyabilecek yapıda oyunculardan oluşmaktaydı, ne de Aragones'in beklentilerini karşılayabilecek teknik yeterlilikteydi. Bunlara ilaveten kadro derinliği de sağlanamamış idi. Geçen seneki FB kadrosunu mercek altına alığımızda, Aragones'in 4-2-3-1 taktiğini uygulamakta zorlanan, mücadele ve pres kapasitesi düşük, modern futboldaki teknik becerileri sahaya yansıtmakta zorlanan bir ekip görmekteydik. Geçen seneki FB kadrosunun temel sorunları ve zaafiyetlerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
1- Defans oyuncularının çabuk olmaması (geriye hızlı dönememe kaygısı) ve orta saha oyuncularının dirençsizliği (pres eksikliği) nedeni ile oyunu dar alanda ve tempolu değil, geniş alanda ve yan paslarla oynamak zorunda kalma.
2- Kanatların hücuma yönelik olarak işlev göstermemesi.

3- Forvet oyuncularının formsuzluğu ve sakatlık problemleri (Guiza, Alex ve Semih), orta sahadan yeterli destek alamamaları nedeni ile pasifize olmaları

4- Oyuna kenardan girerek etki yaratacak, oyunun gidişatını değiştirebilecek oyuncuların bulunmaması.

5- Teknik kapasitesi yüksek oyuncu azlığı nedeni ile oyun kurma, taktik uygulama ve pozisyon yaratmadaki sıkıntılar.

Bu sene bu sorunların bazılarının çözümüne yönelik adımlar atıldığını, ancak bazı sorunlara yönelik adımların henüz atılmadığını görmekteyiz. Sırayla ele alalım;

Öncelikle Daum'dan başlayalım. Daum görev yaptığı takımların mücadele gücü ve pres kapasitesini artıran bir hoca. Yardımcısı Koch ile birlikte çalıştırdıkları takımlara fizik kondisyon, dayanıklılık ve güç kazandırıyorlar. Bu durum, çalıştırdığı Stutgart, Bayer Leverkusen, Avusturya Wien, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Köln takımlarında gözlemlendi. Bu sene de hiç kimse geçen seneki gibi bir FB beklemesin. Gerçekten de Daum ile FB, daha hazırlık maçlarında başlamak üzere farklı bir kimlikle sahada olacaktır. Koşmayan, eli belinde gezen futbolcuların, ki bunlar yıldız dahi olsalar, yedek kulübesinde oturacağı günler göreceğiz. Bu nedenle takımın mücadele kapasitesinin ve fiziksel direncinin artması FB'nin oyunu dar bir alanda (40-50 metre) oynayabilme şansını artırıyor. Ancak, burada halen önemli bir zaafiyetin devam etmesi söz konusu. FB'nin mevcut defans oyuncuları, Bilica, Edu, Bekir ve Önder (kalırsa da Lugano) hızlı değiller. Kademe hataları yapıyorlar. Geriye dönüşte problemliler. Aralarına atılan toplarda hata yapma ihtimalleri yüksek. Gerçekten de FB takımının modern futbol ilkeleri çerçevesinde en zayıf halkası stoperleri. Modern futboun dar alanda pres ile top kazanıp, hızlı bir şekilde hücuma çıkma ilkesini uygulayabilmek için, defans hattının orta sahaya yakın kurgulanması ve bu şekilde alan daraltılması gerekiyor. FB defansında mevcut hiçbir oyuncu bu açıdan etkili olamaz. Bu 5 oyuncu da güçlü, hava toplarına hakim ve geride kurulan defanslarda başarı ile görev yapabilecek oyuncular. Ancak ağırlar. Hep geriye yaslanan defansif kurgularda görev yaptılar.
Bu nedenle modern futbolun temel ilkeleri olan presli, alan daraltan, defansı ileride kurmaya yönelik bir oyun oynatmak riskli olabilir. Burada üç alternatif var. Birisi Cannavaro, Puyol ve Cordoba tarzı hızlı bir stoperi transfer ederek kadroya monte etmek, diğeri mevcut defans oyuncularına hız ve çabukluk kazandırmak, üçüncüsü ise FB oyun planını defansı geride kurma ve savunma güvenliğine öncelik verme üzerine şekillendirmek. İlk iki alternatif kısa vadede pek mümkün gözükmüyor. FB savunma oyuncusu transferini kapadı. Defanstaki oyuncular ise gerçekten ağırlar ve bu sorun kısa süre içinde antrenmanlar yardımı ile giderilecek gibi değil. Üçüncü alternatif ise Daum'un zaten FB'de ilk görev yaptığı 3 sene boyunca ve en son Köln'de uyguladığı strateji. Yani geriye yaslanan, defans güvenliğini ön planda tutan, kontra ataklarla hızlı bir şekilde oyunu rakip sahaya yıkan bir oyun anlayışı.
İşte FB'nin bu tür bir oyun anlayışı ve mevcut kadrosu dahilinde ligde başarı sağlayabileceğine şüphe yok. Ancak bu tür bir taktik anlayışı demodedir, skora dayanır, iyi futbolu önemsemez ve en önemlisi zevk vermez. Aziz Bey'in 3 sene arka arkaya şampiyonluk idealini gerçekleştirmeye yönelik daha garantili bir anlayışın ölçülüp biçilmiş bir yansımasıdır. Ancak bu tür bir oyun kurgusu ile Avrupa'da başarının mucize olacağını da söylemeliyiz. Bu oyun tarzının gereği defans oyuncularını FB yönetimi transfer etti. Bilica ve Bekir zaten bu tür oyunu Türkiye'de en iyi oynayabilecek oyuncuların başında geliyor. Havadan ve yerden top karşılama, markaj özellikleri çok iyi oyuncular. Bu sene duran toptan veya organize hücumlardan kolay gol yemeyecek bir FB izleyeceğiz. Ancak dediğimiz gibi gelecek sene oynanacak oyunun sinyalleri hoca ve defans oyuncusu seçimlerinden belli oluyor.
Sayın Aziz Yıldırım ve FB'li diğer yöneticilerin, modern futbolun endüstriyel boyutunda harikalar yaratmalarına karşın teknik boyutlarında yeterli bilgiye sahip olmadıkları kanaatindeyim. Gerçekten de dünya kulübü olmak için gereken tüm önemli yatırım ve ticari hamleleri bir bir yapıyorlar. Sportif başarı ise futbolu teknik olarak iyi bilmekten, doğru hoca seçimleri ve kadro yapılanmalarından geçiyor. Genel olarak son 12 yıl içinde, özellikle de geçen sene bu konuda başarılı olunamadı. Ancak emin olduğum bir konu var ki, Aziz Başkan çok zeki bir lider. Türkiye'de başarılı olmak için yapılması gerekeni öğrendi. Türkiye'de oynanan oyunun seviyesini biliyor ve FB'nin bu platformda zirvede olması için atılması gereken adımları attı. Kanımca Aziz Bey, dünyadaki modern futbol gerçeklerine uygun, güçlü ve Avrupa arenasında başarılı bir futbol takımını (teknik açıdan) bizzat oluşturamayacağını biliyor. Bu hayalini bu işi en iyi yapabilecek kişilerden biri olan Aykut Kocaman ile gerçekleştirmeye çalışacaktır. Yani bu işin kurgusunu Aykut Kocaman'a teslim etmiştir. Daha önce de yazdığımız gibi, bu büyük bir reformdur ve Aziz Yıldırım'ın en önemli doğrusu olmuştur. Aziz Bey zekası, tecrübesi ve öngrüleri ile koyduğu hedefi gerçekleştirmeye yönelik oldukça akıllı adımlar atmıştır. 3 sene üst üste şampiyonluk sağlamak amaçlı attığı bu adımlar, asla vazgeçmeyeceği Avrupada başarı hayalleri için kendisine zaman kazandıracaktır.

Yarın kadro ve transfer ihtiyaçları ile ilgili değerlendirmemize devam edeceğiz.


7 Temmuz 2009 Salı

Transfer Gerçekleri

Kulüplerimiz görünen o ki dış transferde zorlanıyor. Özellikle 3 büyükler peşlerine düştükleri oyuncuları kadrolarına katmakta başarısız oluyor. Örnek olarak FB’de Paulsen, BJK’da Ferrari ransferlerini verebiliriz. Hatta yurt dışındaki Türk futbolcuları dahi (Tuncay, Hamit, Mevlüt, Halil gibi) ikna etmek mükün olmuyor. İkinci sınıf pek çok yabancı futbolcu saygın kulüp başkanlarını peşinden koşturuyor. Bu elbette tamamen yöneticilerden kaynaklanan bir hata değil. Çeşitli koşullar bu başarısızlıkta etkili oluyor. Aşağıda bu koşulların bir kısmını sıralamaya çalıştık;

- Yöneticilerin transfer için yeterli hazırlık yapmaması, planlama eksiklikleri
- Futbol menajerleri ve transfer piyasası ile etkin iş bağlantıları kuramamak
- Türkiye’nin ülke olarak futbol marka değerinin düşüklüğü
- Avrupa’nın vitrin liglerinden birine sahip olmamamız (İspanya, İngiltere, İtalya, Almanya, Fransa, Hollanda ve Portekiz ligleri gibi göz önünde olunmaması)
- Ülkemiz maç ve antrenman altyapısının bozukluğu (saha, antrenman sahaları, vb.)
- Ülkemiz futbol seyircisinin tutumu (sabırsız, memnuniyetsiz, agresif)
- Geçmiş dönemlerde ülkemizde forma giyen bazı yabancı futbolcuların yaşadıkları sorunlar ve olumsuz referansları
- Kulüplerin etkin bir futbolcu takip sistemi (scouting) kuramamış olmaları.
- Altyapıdan istikrarlı olarak dünya ligleri düzeyinde Türk futbolcusu yetişmiyor olması (dış oyuncu talebini artırıyor)
- Ülkemizin yaşam ve sosyal imkanlarının Avrupa ülkeleri ile kıyasla geride olması.

Yukarıdaki gerçekler göz önündeyken, bazı kulüp başkanları hala yabancı oyuncu sınırlamasının kaldırılmasını talep ediyorlar. Peki kaldırılsa ne olacak? Hangi dünya yıldızlarını transfer edebileceksiniz? Hangi kalburüstü oyunculara forma giydirebileceksiniz? Alt tarafı vasat bir stoper olan Ferrari ile Deniz Barış'ın biraz daha hücumu kuvvetli versiyonu olan Paulsen’e dahi forma giydirmekte güçlük çekiyorsunuz. Futbolcuları ikna edemiyorsunuz. Önlerine hak etmedikleri büyük ücretler koysanız dahi gelmek istemiyorlar. Sonuç ortada değil mi; Alex, Lincoln, Delgado gibi dünya futbolunda orta düzey futbolcuları yıldız kabul ediyor, her türlü kapsrislerini sineye çekiyoruz. Ayrıca Maldonado, Josico, Carrusca, Linderoth, Gordon, Zapo gibi oyunculara milyonlarca Euro vermek suretiyle ülkemizin parasını adeta sokağa atıyoruz.

Yıldız diye Roberto Carlos gibi 34 yaşını aşmış eski ünya yıldızlarından medet umuyoruz. Tıpkı şova dönük, üretken olmayan Arap futbol dünyası gibi. Bu tür oyuncular da zaten yıllık 4 milyon Euro’dan kapıyı açıyorlar. Örneğin Carlos'un 1 yılda aldığı ücret, Turkcell Superlig' de yer alan bir Anadolu takımının transfer bütçesinin tamamına denk. Neticede bu tür futbolculardan 4 milyon Euroluk verim alınamıyor. Zaten hem Türkiye'de hem de dünyada bu tür yaşlı yıldızları milyonlarca euro bonservis ve yıllık ücretler ödeyip transfer ederek sansasyon yaratma dönemi de çoktan kapandı. Hala bunu anlayamayan kulüp yöneticileri var. Sansasyon; genç yıldızların transferi, dünya genelinde ticari ürün satışlarında kırılan rekorlar, önde gelen spor medyasında sürekli yer alma ve uluslararası arenada sportif başarı ile sağlanıyor. Sportif başarı sağlayamayan kulüpler ne tür sansasyonel transferler yaparlarsa yapsınlar uzun süre gündemde kalamıyorlar. Başarı şart. Dünya bugün Barcelona'yı konuşuyor, onu takdir ediyor. Altyapı, oturmuş takım düzeni ve nokta transferler. İşte Barcelona'yı Barcelona yapan unsurlar. Üstelik Türkiyede ki futbol izleycisi de bazı şeylere uyanmış durumda. Artık yaşlı eski yıldızların transferleri de taraftarı memnun etmiyor. Taraftar şov değil, sahada terini son damlasına kadar akıtan takımlar izlemek istiyor. Futbol yöneticilerinin bu gerçekleri kavranması şart.
Yukarıda sıraladığımız koşulların çok önemli bir kısmı da ülkemizin sosyal, kültürel, ekonomik ve altyapısal gerçeklerinden kaynaklanıyor. Bunların kısa vadede düzelmesi zor. Ya da bir başka deyişle, yabancı futbolcuların gözündeki Türkiye ve Türk futbolu imajını değiştirmek kısa sürede mümkün değil. O zaman ne yapılabilir? Yapılması gereken basit. Ülkemizdeki futbol anlayışı, hatta mümkünse spor anlayışı değiştirilmeli. Altyapılar güçlendirilmeli. Spora ciddi yatırım yapılmalı. 70 milyonluk genç ve yetenekli böylesi bir nüfustan, futbolcu üreten dev bir fabrikaya dönüşmek gerekiyor. Dünyaya futbolcu ihraç eden bir ülke haline gelmek gerekiyor. Yabancı oyuncuların kalitesinin artırılması, kalitesiz oyunculara geçit verilmemesi gerekiyor. Kulüplerin bütçelerinin önemli bir yüzdesini altyapı yatırımlarına aktarılması zorunlu hale getirilmeli. Futbol ve diğer sporların milli eğitim politikalarına entegre edilmesi şart. Diğer bir deyişle, ülkemiz genelde spor, özelde ise bir futbol politikası oluşturmak mecburiyetinde. Tüm bunlar ise vizyon ve bütçe gerektiriyor. Önemli bir siyasi destek gerektiriyor. Esasen genç nüfusu düşündüğünüzde, bu tür bir desteğin ve çabanın, siyasi olarak geri dönüşünü tahmin etmek zor olmasa gerek. Yani herhangi bir siyasi iktidar topyekün bir futbol kalkınma hamlesi çerçevesinde, gerekli kaynağı ayırır, stratejileri doğru belirler ise futbol, ihracatımızın önemli bir kısmı haline gelebilir. Ülkemiz gençlerinde böylesi bir yatırımın gerektirdiği yetenek ve kapasitenin var olduğuna inanıyorum. Avrupa'nın Brezilyası olmak düş değil.

Bu sayede her yıl milyonlarca euroyu dış transferde sokağa atmamış veya gereksiz yere harcamamış oluruz. Üstelik ülkemizdeki işsizlik oranı düşünüldüğünde, böylesi bir futbol kalkınma hamlesinin ne derece önemli olduğu görülebilir.

Kulüp yöneticilerimize transfer ve altyapı çalışmalarında sistemli, disiplinli ve sağduyulu olmalarını; siyasetçilere ise sporu, özellikle de futbolu ülkemiz açısından önemli bir ekonomik ve sosyal unsur olarak değerlendirip, Türkiyenin futbol kapasitesi ve marka değerini artıracak gerekli stratejik adımları atmalarını tavsiye ediyoruz.
Kısa vadede ise transfer politikaları yeniden şekillendirilmeli ve mutlaka oyucu takip eden sistemler kurulmalı. Özellikle Güney Amerika ve Afrika ligleri takip edilmeli. Böylesi sistemleri kurmak ve geliştirmek yıllık 5-6 milyon Euro'ya mal olur ve bu yatırım kendisini kısa sürede amorti eder. Bu sistemleri kendi bütçeleri dahilinde başarıyla kuran Avrupa takımları var. Üstelik büyük takımlar da değiller. Ancak her sene takip edip kadroya kattıkları genç yetenekleri 1-2 sezon sonra 30-40 milyon euroya büyük takımlara satabiliyorlar. İşte Lyon örneği. İşte Sevilla, işte Zenit. Ülkemizde ise Gençlerbiriği ve Gaziantep bu tür politikaları senelerdir uygulamaya çalışıyor. Yakında Sivasspor'un da bu sistemi başarıyla oturtacağına şahit olacağız. Aykut Kocaman'ın da bu tür bir sistemi oluşturma yönünde çalışmalar yapacağına inanıyoruz.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Aykut Kocaman Fenerbahçe'de Ne Yapacak?

Aykut Kocaman'ın sportif direktör olarak FB futbol takımının başına getirilmesi kafalarda bazı soru işaretleri yaratmış durumda. Aykut Kocaman'ın imza töreninde yaptığı konuşmada Aziz Yıldırım, sportif direktörlüğün Türkiye'de yeni bir kavram olduğunu ifade etti. Yani daha önce Milli Takım ve Denizlisporda Can Çobanoğlu, Fenerbahçe'de Volkan Ballı, Beşiktaş'ta Sinan Engin'in yürüttüğü görevlerden farklı bir görev tanımı planlanıyor. Esasen görev tanımı konusunda FB Yönetiminin de net olmadığı, zaman içinde içini doldurmaya çalışacağı görülebiliyor.

Menajerlik, sportif direktörlük, teknik direktörlük, bunlar genellikle birbirine karıştırılıyor. Bunlara biraz açıklık getirmek gerektiği düşüncesindeyim. Öncelikle bu konuda iki farklı ekol olduğunu vurgulamak gerekiyor. İlki İngilterede uygulanan menajerlik sistemi. Diğeri ise Kıta Avrupasında ise Genel Menajer veya Sportif Direktörlük sistemi. Benzerlikleri olmakla birlikte, bu sistemlerin birbirlerinden farklı olduğunu söylemek mümkün. İngiltere'deki menajerlik sisteminde menajer kulübün herşeyinden sorumludur. Trasferden, bütçeye, altyapıdan teknik direktörlüğe tüm görevleri üstlenir. Bu görevlerin her biri için farklı profesyoneller ve antrenörler ile çalışır. Kendi ekibi ile görev yapar. Görevleri uzmanlarına delege eder. Ancak her konuda tam yetkilidir. Bu sistemi en iyi uygulayan takım Manchester United'dır. Sir Alex Ferguson, Manchester United'ın futbol takımının teknik, idari ve mali patronudur. A Takımının teknik direktörlüğünü de kendisi yürütür. Ancak uzmanı olmadığı mali konularda, altyapıda veya taransferde profesyonellere görev verir. Bunlar futbol dışından gelen kişiler de olabilir. Örneğin Manchester United bünyesinde uzun süre Sir Ferguson'un altında İdari ve Mali işlerden sorumlu olarak görev yapan Peter Genian çok önemli bir isimdir. Genian, adeta Manchester United’ı Manchester United yapan, değerlerin üstüne değer katan, ekonomisini ve kulüp yapısını çok iyi bilen bir profesyoneldir. Bu durumun farkında olan Abramovich Chelsea'yi satın aldığında ilk icraatlarından bir tanesi Peter Genian'ı 3 milyon pounda transfer etmek olmuştur. Bunun dışında Manchester eski futbolcuları antrenör veya oyuncu takip ajanı (scout) olarak da Alex Ferguson'un altında görevlendirebilmektedir. Bu modelde kulup yönetimi yani yönetim kurulu futbol şubesi ile muhattap olmaz. Kulübün kazancını artırmak, yeni yatırım alanları bulmak ve stratejik diğer konular ile ilgilenir. Yani kulübün gleceeğine odaklanır. Pek çok futbolcunun kulüp başkanını 2-3 yılda bir gördüğü rivayet edilir. Menajerler çoğunlukla yönetim kurulu tarafından seçilen bir CEO'yabağlı olarak görev yaparlar.

Kıta Avrupası modelindeki genel menajer veya sportif direktör ise Real Madrid'deki Mijatovic veya Milan'daki Leonardo örneklerinde görüldüğü gibi daha farklı bir yönetsel sorumluluktur. Bu modelde sportif direktör, kulübün futbol şubesinin (futboldan başka branş yok ise kulubün) CEO'su gibi işlev görür. Şubeyi tam sorumlulukla yönetir. Sportif direktörler, antrenörlerin atanmasından, bütçe açısından çerçevesi çizilmiş transferlerin yapılmasından, kulübün futbol anlamında geleceğinin planlanmasından, altyapıların işlemesinden, kulüplerin uluslararası organizasyonlarda yapacaklarından veya yapmayacaklarına karar vermesinden, idari konulardan, ticari anlamda yapılacak diğer işlere karar verilmesine kadar her şeye bakan kişidir. Genellikle futbol takımının teknik yönetimine karışmaz. Teknik direktör, yönetim ve futbolcular arasında bir köprü görevi görür. Bu pozisyonun varlığı yönetimin günlük operasyonlardan ziyade daha stratejik konulara yönelmesine imkan verir.

Bu tanımlardan anladığımız FB yönetiminin Kıta Avrupası modelini benimsediği. Bu durumda pek çok kişinin iddia ettiğinin aksine Aykut Kocaman 3 sene sonra FB'nin teknik patronu olmayacak. Ancak Teknik Direktör seçimlerinde görev alacak. FB Yönetiminin beklediği Aykut Kocaman'ın liderlik ve yöneticilik vasıflarını geliştirmesi. Buna yabancı dil öğrenimi, FİFA ve UEFA poltika ve prosedürlerini kavrama, mali yönetim becerilerini geliştirme, yurt içi ve dışı etkin bir transfer ve oyuncu takip sistemi oluşturma ve şubede etkin bir denetim mekanizmasını tesis etmek de dahil. Eğer Aykut Kocaman ileride teknik direktörlük görevini de üstlenecek ise, bu görev daha çok İngilteredeki menajerlik modeline dönüşecektir. FB Yönetiminin bu konuda henüz net bir karar vermiş olmadığı görülüyor. Ancak görülen o ki Aykut'un görevi son derece ciddi ve ağır. Başarılı olması halinde bu uygulamanın pek çok takıma örnek olacağını görebiliyoruz.

Aykut Kocaman ve getirilmek istenen sistem FB Yönetiminin bu sene en büyük doğrusu ve en büyük transferi olmuştur. Daha önceki yazılarımda Aziz Yıldırım'ı futbol şubesine fazla müdahale etmekle eleştirmiştim. Sayın Yıldırım'ın böylesi bir sistemi FB'de oturtmak için attığı bu önemli adım, eleştirilerimi geri çekmeme neden olmuştur. Sayın Aziz Yıldırım ve Yönetimini aldıkları bu stratejik karardan ötürü kutluyorum.