3 Kasım 2010 Çarşamba

Blog yazılarına devam

Sevgili dostlarım,

Uzun bir süredir blog yazılarıma http://blog.milliyet.com.tr/bertankaya adresinde devam etmekteyim. Bundan böyle fenerbahceyorum blogunda herhangi bir yazı yayınlamayacağım. Yazılarımı Milliyet Blog'dan takip edebilirsiniz.

Bugüne kadar gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür eder, ilginiz ve değerli yorumlarınızın http://blog.milliyet.com.tr/bertankaya adresinde de devamını dilerim.

Saygılarımla,

Bertan KAYA

6 Ağustos 2010 Cuma

İşte şimdi saçmaladınız!



Özellikle internet medyasındaki haber sitelerini ve futbol bloglarını yakından takip ediyorum. Fenerbahçeli taraftar ve yorumcuların bu sitelere bıraktıkları mesajları, yorumları, kişisel görüş ve önerileri genel olarak okumaya çalışıyorum. Şu an Young Boys maçının faturası Aykut Kocaman' a kesilmeye çalışılıyor. Aykut bir maçla değerlendiriliyor ve bu işi götüremez yorumları yapılıyor. Alex' i oyundan alması da her yerde eleştirilmiş. Hatta öyle şuursuz yorumlar var ki, insana el insaf, hatta yazıklar olsun dedirtiyor. Örnek olarak bir yorumcu (ismi lazım değil) Alex ve Aykut' u karşılaştırarak, Alex' in Fenerbahçe' ye katkılarını övmüş, Aykut' u ise acımasızca eleştirmiş." Futbolculuğunda ne verdi ki" demiş.

Hele yorumlardan bir tanesi içler acısı. Diyor ki Aykut' u eleştiren arkadaş; "Hocam sen geçmiş 5 yıldaki başarısızlığı, 120 gol atan, 125 asist yapan, Hooijdonk’un deyimiyle “uzaylı Alex”e bağlarsan daha başlamadan bitmişsin demektir"

Kişisel olarak son beş senedir başarısızlığı sadece ve her zaman iki şeye bağladım:

1) Aziz Yıldırım ve yönetim ekibinin başarısız yönetim stratejileri,

2) Alex de Souza.

Her iki sebeple de son derece ciddi eleştiriler aldım. Başkan' ın Başkan, Alex' in Alex olduğu yıllarda ben bu ikiliyi eleştirdim ve yuhalanan Alex' i başkan' ın ayakta alkışlaması üzerine şu söz söyledim: "Kaderleri birbirine bağlı olacaktır. Bu kulüpten beraber gidecekler!". Hala aynı görüşteyim. Tek farkla; beni o yıllarda anlamayıp şimdi anlamaya başlamış bazı futbolseverler var.

Çok söyledim ama tekrar edeyim, Fenerbahçe Alex' den ve Alex' e dayalı futbol felsefesinden kurtulmadan istikrarlı bir başarı yakalayamayacaktır. Şimdi düşünün, son 5 senedir fenerbahçe' de oynayan Alex bu kadar iyi futbolcuysa neden dünyanın önemli hiçbir takımında futbol oynamamıştır? Neden dünyanın hiçbir ülkesinin, hiçbir takımından (Katar dahil) transfer teklifi almamıştır. Neden kendi milli takımında bu kadar eksik varken yedeğin yedeği olarak bile kadroya alınmamıştır? Dünyada bu kadar çok parayı bu kadar rahat kazanan kaç futbolcu vardır?

Şimdi soru şu: Evet Alex son 5 yılda 120 gol atmış ve 125 asist yapmıştır ama Fenerbahçe neden sadece 1 kere şampiyon olabilmiştir? Bu soruya cevap verin Alex' i destekleyen arkadaşlar. Neden? Çok basit bir soru değil mi? Aslında cevabı da basit. Alex bir yıldız olsa da, takım oyuncusu değildir. Çok asist yapmak takım oyuncusu olmayı sağlamaz. Alex bencildir. Koşmayı sevmez. Defans yapmaz. Önünde geçen topa bile zahmet edip dokunmaz. Hücumda belki Selçuk kadar top kaptırır, hatalı pas yapar ama bu taraftarın dikkatini çekmez. Kaçak güreşir. Maç biter, onun forması hep kurudur. Diyeceksiniz ki o general, generaller savaşmaz. Hayır arkadaşlar, artık modern futbolda bu tür oyunculara yer yok. Sizin 1 numaranız da 10 numaranız da sahada aslanlar gibi koşacak mücadele edecek. Neden mi? "Çünkü takımınız ofansta da defansta da en zayıf halkası kadar güçlüdür". Yani hücumda Selçuk kadar, savunmada ise Alex kadar güçlüsünüz!

İspanya' ya, Hollanda' ya Almanya' ya, Manchester United' a, Barcelona' ya, kısaca total futbol devrimini en iyi şekilde gerçekleştirmiş takımlara bir bakın: hangisinde Alex tipi bir oyuncu var? Dünyanın en iyi iki orta saha oyuncusu kabul edilen Xavi ve Iniesa bile oyunu her iki yönde oynuyorlar. Koşuyorlar. "Biz koşmayız, bizi böyle kabul edin" demiyorlar. Çünkü kabul edilmezler (Türkiye gibi futbolla ilgili herkesin fikir sahibi olup, bilgi sahibi olmadığı ülkeler hariç).

Tabi Alex sevenler de haklı. Başkanları onlara kaliteli, oyunu her iki yönüyle oynayan yıldızlar izletemiyor. Her sezon bitmiş Alex' den medet uman, bu sezon bizi o kurtarır diyen bir futbol vizyonu var yönetimde. Alex' e alternatif transfer yapmayı dahi huzuru bozar diyerek reddeden bir zihniyet var yönetimde. İşte bu şartlar altında 100 gol, 125 asist öyle bir parlıyor, öyle bir beyin yıkıyor ki, gerçekler görülemiyor. Tek bir basit soru? Madem Alex süper ve ona dayalı sistemler mükemmel, neden 5 yılda 1 şampiyonluk.?

Gelelim Aykut Hocayı eleştiren ve Alex' e kıyasla Fenerbahçe' ye ne verdi ki diyen arkadaşlara? Belki yaşınız o günleri hatırlamaya yetmediğinden, belki de cahilliğinizden böyle konuşuyorsunuz ama ben yine de size cevap vermek zorunda kalıcam. Sizi muhattap kabul etmem dahi Aykut Kocaman' a haksızlık ama yine de bilmiyorsanız cahilliğinizi biraz kapatayım. Aykut Kocaman;

- Fenerbahçe tarihinin en başarılısezonu olan 88-89 ' un kadrosunda yer almış ve şampiyonluğa büyük katkı sağlamıştır.

- 1988-1989, 1991-1992 ve 1994-1995 sezonları gol kralıdır. (Sırasıyla 29, 25, 27 golle)

- 1983- 2000 yılları arasında 200 gol atmıştır.

- Super Lig 100' ler kulübü üyesidir.

- 1988-89 ve 1995-96'da Fenerbahçe formasıyla iki kez lig, 1988'de Sakaryaspor formasıyla bir kez Türkiye Kupası kazanmıştır.

- Fenerbahçe forması aşkıyla, bu formanın ağırlığını bilerek ve terini son damlasına kadar akıtarak görev yapmıştır.

Sizin beğenmediğiniz ve Alex ile karşılaştırdığınız bu adam bizim öz evladımızdır. Türk insanıdır. Fenerbahçe' nin efsane futbolcusudur. Biraz sabır gösterilirse bu kötü, yetersiz kadroya ve vizyon eksikliği içindeki yönetime rağmen başarılı olacaktır!

Yine hatırlatmak gerekirse; Ali Şen tarafından fenerbahçe' den gönderilme sebebi 1995-1996 sezonundaki kritik şampiyonluk maçı sonrası yaptığı konuşmadır. Şöyle demiştir:

"Bütün sezon uğraşıyorsunuz, bütün emekleriniz tek maçla heba oluyor. Kendi galibiyetimize seviniyorum, ama Trabzonlu arkadaşlarım için de üzülüyorum. Trabzonsporlu futbolcu arkadaşlarımın şu an yerinde olmak istemezdim. Hiçbir şampiyonluk insan hayatından daha değerli değildi. Türkiye'de başarının ölçüsü birinci olmak. Bu, yanlış. Şu anda yenildikleri için Trabzonsporlular aşağılanacak. Ama biliyoruz ki onların yerinde biz de olabilirdik".

İşte beğenmediğiniz ve Alex' i oyundan aldığı için dil uzattığınız adam böyle bir adamdır. Teknik direktörlüğüne saygı duymasanız da adamlığına duymalısınız. Haydi Fenerbahçeliler; Daum' u, Zico' yu ve Aragones' i Alex ve çetesine kurban ettiniz. Bari böylesi adam gibi bir adamı, kendi evladımızı bu yeniçeri kılıklı Brezilyalılara yedirmeyin!

5 Ağustos 2010 Perşembe

Fenerbahçe Young Boys maç analizi



İlk defa bir maçtan hemen sonra bilgisayar başına geçip öylece kalakaldım. Maç değerlendirmesi yazmak istiyor ancak yazamıyordum. Adeta kilitlenmiş gibiydim. Şaşkınlık, hüzün, öfke, hırs ve mutsuzluk duyguları içinde yazımda kime yükleneceğimi, faturayı kime keseceğimi düşünürken bir karar verdim. O an maç değerlendirmesi yazmamın doğru olmayacağına kanaat getirdim. Gerçekten de iyi yapmışım. Bu sabah kalktığımda dün geceki maç ile ilgili kafamda daha sağlıklı bazı fikirler oluşmuştu. Duygusallığın değil, mantığın yazıma hakim olması iyi oldu.

Öncelikle iki sezondur blog yazarlığı yaptığımı ifade etmeliyim. Birkaç maç hariç yorum yapmadığım bir Fenerbahçe maçı yoktur. Fenerbahçe ile ilgili haber, gelişme, araştırma veya köşe yazılarını yakından takip etmeye çalışırım. Elimden geldiğince Şükrü Saraçoğlu' nda maç izlerim. Stadyumdan izlenen maçları çok daha iyi yorumlama imkanı olduğunu düşünürüm. Dün geceki maçı ise dışarıda televizyondan izledim. Sıcak havadan mı dersiniz, Fenerbahçe' nin kötü futbolundan mıdır bilmem, maçı her zamanki "teknik boyuttan bakan yorumcu" gözlüğümle izlemedim. Maçı uzun zaman aradan sonra tekrar bir taraftar gözüyle izledim. Bağırdım, çağırdım, yeri geldi küfür ettim, heyecanlandım, kızdım, kırdım ve döktüm. Maç sonunda dedim ki kendi kendime; "İyi ki Saraçoğlu' nda değilim. Allah oradaki tüm kardeşlerime sabır versin". Cefakar taraftarımızı düşündükçe de öfkem arttı. İşte bu öfkeyi ancak dizginleyebildiğimden şu anda yazabiliyorum.

Maçla ilgili tarafsız bir gözle değerlendirme yapmaya çalıştığımda, bu hezimetin faturasının tek bir adrese çıkması gerektiğini düşünüyorum. Ne Aykut Hoca, ne futbolcular ne de taraftar. Bu büyük başarısızlığın tek sorumlusu Aziz Yıldırım ve Yönetimidir. Artık yoruldular, tükendiler, inat veya belki de bizim bilemediğimiz bazı sebeplerle, ki Fenerbahçe sevgisi değil bu, koltuğa yapıştılar. İşte hesap, buyurun ödeyin.

İki senedir yazıyorum. Hemen hemen her hafta yazıyorum. Ama tesisleşiyoruz, ama büyüyoruz, ama dünya kulübüyüz, ama Başkanımız süper, ama böyle başkan bulamayız, ama şu ama bu, diyen zevata rağmen, bu kesimi karşıma ala ala yazıyorum. Bazen sert yazıyorum, bazen mizah kullanıyorum, bazen dolaylı dokunduruyorum ama hep yazıyorum. Aziz Yıldırım son 4 senedir alınan tüm başarısızlıkların açık ara sorumlusudur. Sadece üç sebep yeterlidir bu başarısızlıkları izah etmeye:

1) Her defasında hocalara fatura kesip yetersiz kadroyu sahiplenmesi.

2) Transferden hiç anlamaması ve sürekli hatalı transferler yapması.

3) Yönetici ekibini iyi seçmemesi ve beceriksiz isimlerle çalışmayı tercih etmesi (kontrolü kaybetmemek için)

Aziz Yıldırım sportif başarı peşinde filan değil dostlarım, kendisi günü kurtarma peşinde. Koltuğu korumak istiyor. Fenerbahçe için kazandırdığı tesislerden dolayı kendisini bu camianın doğal lideri, haklı kumandanı gibi görüyor. Kulübün tek sahibi olduğunu düşünüyor. Tek adam! Ne muhalefet, ne eleştiri ne de rakip istemiyor. Kendisinin her düşüncesine, her eylemine kafa sallayan bir grup yönetici ile yola devam etmek istiyor. Çatlak sesleri hemen susturuyor. Dolayısı ile kulüp yerinde sayıyor. İşte Denizli, Trabzonspor ve Young Boys travmaları da aslında sahadaki futboldan çok bu sebeple yaşanıyor.

"Top girmeyince ben ne yapayım" demişti Aziz Başkan Trabzonspor maçından sonra. Taraftarın büyük bölümü de kek gibi kabullendi bu söylemi. Öyle ya ne yapsaydı başkan sahaya çıkıp gol mü atsaydı! Bu güruh (böyle demek zorunda kaldım kusura bakmayın) işin son maça kalmasında yönetimin hatalı hoca ve transfer seçimlerini nasıl göremedi şaşıyorum. Şaşmak yetmiyor, kınıyorum, hatta böylesi gafletleri cefakar taraftarımıza hiç yakıştıramıyorum.

Gelelim Young Boys maçının analizine. Tek cümleyle Fenerbahçe' nin ne organize bir hücumu, ne korneri, ne şutu ne de üst üste 3 pası vardı. Rakip iyi takım, ancak bir üst turda muhtemelen elenirler. İlk 11' de 8 vasat, 3 iyi oyuncuları var. ancak takım olmayı başarmışlar. Doğru bir ekip kurmuşlar, takım oyunu oynuyor, mücadele ediyor ve haklarıyla kazanıyorlar. Belli ki doğru işler yapan bir yönetimleri var. Fenerbahçe' de dün Dia hariç tüm takım tel tel döküldü. Savunma dörtlüsü tam bir kabus. Fenerbahçe tarihinde (son 30 senesi için) Bekir-İlhan-Bilica-Santos' dan daha kötü bir dörtlü hatırlamıyorum. İnanın hatırlamıyorum. Ligi 5., 6. sıralarda bitirdiğimiz sezonlarda bile bundan iyi bir savunma vardı. Bu dörtlü resmen ikinci lig düzeyinde. Acemilikleri, uyumsuzlukları hayret verici. Aykut Hoca yönetimden çekindiği için transfer istemiyor ama santrafordan önce mutlaka adam gibi savunma oyuncuları şart. Lugano' nun da uzun süre olmadığı düşünüldüğünde bu defans kevgirden farksız. Beşiktaş, Bursaspor gibi hızlı forvetleri olan, kanat akınları yapan takımlar bu defansa ortada sıçan oynatır! Bereket Gökhan girdi de biraz toparlandılar. Gökhan olmasa inanın tarihi bir hezimet de yaşanabilirdi.

Dün geceki sonuca rağmen Aykut Hoca' yı destekliyorum. En azından adam gibi adam diyorum. 2 sebeple:

1) Alex' i oyundan alma cesareti gösterdi. Sanırım Alex artık gidici olduğunun farkına varmıştır. İlk defa bir hoca sistemini Alex üzerine kurmuyor.

2) Oyundan alınırken yuhalanmaya başlayan Gökhan' ı oyundan almayarak yuhalanmasını engelledi.

Diyecek fazla söz yok. Bu sene de haklı çıkıyoruz maalesef.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Aykut Kocaman' ın açıklamalarından çarpıcı satır araları



Bugün Young Boys ile son derece kritik bir maça çıkacak olan Fenerbahçe' nin teknik patronu Aykut Kocaman takımın son durumu hakkında bazı açıklamalarda bulundu.

Öncelikle, transfer yapılamamasının plan ve programını bozup bozmadığı sorusuna, camiada böyle bir sıkıntının çok net göründüğünü ifade ederek, ''Benim de beklentim var. Bunu söylemekte sakınca yok'' dedi. Aslında bu soru Hocayı Yönetim ile karşı karşıya getirebilecek bir soruydu. Aykut Kocaman' da yönetime tepkisini son derece akıllıca ve kibarca gösterdi. Daha sezon başında Yönetim ile ters düşmek istemediğinden, transfer ile ilgili sitemde bulunmadı ancak konuşması boyunca üstü kapalı pek çok mesaj verdi. Bunları gözden kaçırmamak gerekiyor.

İşte Aykut Hocanın konuşmasından bazı satır araları:

1) Öncelikle transferde beklenti içinde olduğunu ifade etmesi ve sadece forvet transferi ile yetinmeyebiliriz demesi önemli. Demek ki Aykut Hoca sakatlık ve formsuzluk faktörlerinin, yetersiz kadro derinliğinin verebileceği zararın farkında. Bu çok önemli. Aykut Kocaman bir forvetin yanı sıra, yeni alternatifler arayışında. Mehmet Topuz, Uğur ve Lugano' nun uzun sürecek sakatlıkları, Özer ve Gökhan' ın sakatlıktan yakın zamanda çıksalar dahi bir süre form tutamayacak olmaları, Guiza sorunu ve yetersiz yedek kulübesi düşünüldüğünde Aykut Hocanın bu şekilde açıklama yapması manidar gözüküyor. Yani, Aykut Hoca kadroya açıkça takviye istiyor.

2) Transferde tek yetkili olmadığını da belli etmiş oldu. "Benim de beklentlerim var" demek, transferin gecikmesi planlarımı aksatıyor, şu işleri hızlandırın anlamı taşıyor. "Bunu söylemekte sakınca yok" derken de Yönetime mesaj vermiş oluyor: ARTIK ŞU İŞİ BİTİRİN! Demek ki transferde Aykut Hoca' ya danışılsa da, transferi bizzat yöneticiler yapıyor. Ya Aykut Hoca bazı isimler veriyor ve yöneticiler almaya çabalıyor ya da tam tersi! Hocaya bazı isimler öneriliyor ve hoca bunları kabullenmek zorunda kalıyor. Bunlardan hangisi doğrudur bilemeyiz, ancak Hocanın transferde tek yetkili olmadığı açık. Ne malum Gyan, Gomis ya da Niang' a Başkan' ın şahsen kafayı takmış olmadığı? Geçmişte hocalara sormadan, menejer Figer ile baş başa verip Fenerbahçe' ye Kezman, Maldonado, Josico ve diğer bilimum kötü futbolcuyu kazandıran Başkan bu sefer de acaba Aykut Kocaman' ı devre dışı bırakıp, kendi beğendiği veya kendisini ikna eden menejerlerin önerdiği isimlere odaklanmış olabilir mi? Pekala olabilir.

3) Aykut Hoca takımın defasif anlamda sorunlu olduğunu kabul ediyor. Bu konuda çalışmamız gerek diyor. Ancak asla burada bir eksiklik olduğunu açıkça söyleyemiyor. Aki halde, buraya da transfer istemek zorunda kalacak ki, yönetim ile arası açılabilir. Yönetimin amacı 2-3 oyuncu transfer edip sorumluluğu Aykut Hocanın üstüne atmak olduğundan, takımda gerçekten ne eksikler olduğu ile ilgili değiller. Transfere para harcamak istemiyorlar. Aykut Hoca açıkça dile getirememiş ancak defansta büyük problemlerl karşı karşıya. Bunun farkında ancak önceliği hücum hattına vermiş durumda. Çünkü yönetim son derece kısıtlı bir transfer bütçesi ayırmış durumda (şampiyonlar ligide oynayacak bir takım için). Şampiyonlar liginde oynamaya aday bir takımda, sağ bek Önder, sol bek kilolu Santos, göbekte ise Bekir ve Bilica gibi ağır ve güven vermeyen iki stoper var. Hesaplar Gökhan Gönül ve Lugano' nun tam kapasite dönmesi, Santos' un form tutması, yeni transfer İlhan Eker' in Cannavarovari futbol sergilemeye başlaması veya Önder' in 5 sene evvelki formuna dönmesi üzerine yapılıyorsa, bu hesap çarşıdan döner. Bu mesajları doğru algılayamayan ve defansa oyuncu transferi yapmayı düşünmeyen yönetim, takımı defansını yeterli buluyor. Bu da yönetimin ne kadar futbol fukarası olduğunun en büyük kanıtı.

4) Aykut Hoca Guiza' yı kullanmak zorunda kalacağız derken, Guiza' nın gideceğine ve kendisine bir takım bulabileceğine inanmadığını belirtmek istiyor. Yani yöneticileri de bir anlamda kendisini Guiza belasından kurtaramamakla suçluyor. Guiza' yı da kullanmak zorunda kalacağız derken onu istemediğini açıkça belirtiyor. Guiza kucağında bulduğu bir bomba. Geçen sezon da Guiza gol kaçırdıkça yüzü asılıyordu. Şimdi de kara kara bu sorunlu ve yeteneksiz futbolcu ile ne yapacağını düşünüyor. Endişelerini bu şekilde dile getiriyor.

5) "Daha yakından tanıdığım, performansını kafamda şekillendirebildiğim oyuncuların artık takıma dönmesi önemli" derken, Özer, Gökhan Gönül, Mehmet Topuz, Lugano ve Uğur' dan bahsediyor. Bu oyuncular iyi de oynasa kötü de oynasa sahada en azından mücadele eden oyuncular. Sistemini bu tür oyuncular üzerine kuracağını belirtiyor. Guiza, Deivid, Kzım ve hatta Alex dahi bu tür özverili oyuncular değil. Sakatlar düzelince bu oyuncuların forma şansı bulması çok zor gözüküyor. Özellikle de Alex, Aykut Kocaman' a sitesinde sürekli methiyeler düzse de, bu gerçeğin farkında. Aykut Kocaman' ın sisteminde ona ve diğerlerine yer olmadığı da ortaya çıkmış oldu.

Aykut Hoca son derece akıllı mesajlar verdi. Tabi anlayabilen ve satır aralarını okuyabilenlere. Bu mesajları farklı bir gözlükle değerlendirenler için çarpıcı açıklamalar. Ancak bu mesajları gözüktüğü gibi, kelime arkalarındaki anlama bakmadan algılayanlar için ise yeni birşey yok, sıradan bir basın toplantısı idi.

Young Boys maç analizinde görüşmek üzere.

29 Temmuz 2010 Perşembe

Young Boys Fenerbahçe maç analizi


Futbol adına hüzünlü hatıraların canlandığı bir maç oldu Young Boys maçı. Geçen sezonun son maçı olan ve Fenerbahçelileri kahreden Trabzonspor maçını anımsadım maç boyu. Tek bir farkla; bu kez elinden geleni yapan, saldıran, istekli olan, 90 dakika gol kovalayan, neredeyse tek kale oynayan bir Young Boys takımı idi. Fenerbahçe ise tıpkı geçen sezonun son maçındaki Trabzonspor gibi şanslı olan taraftı. Futbol enteresan bir oyun. Bazen ne yapsanız o top kaleye girmiyor. Bu gece Young Boys' lu futbolcuların yüzlerinde geçen sezonun son maçından hatırladığımız o " ne yapsak olmuyor" ifadeleri vardı.

Bu gece Fenerbahçe adına iki güzellik vardı sahada.
Birincisi aciz futbola rağmen alınan müthiş avantajlı skor, ikincisi ise Fenerbahçe' nin gece mavisi tabir edilen yeni formaları.Bunun haricinde ne skoru yansıtan bir futbol vardı sahada, ne de o güzelim formaların hakkını veren futbolcular. Stoch hariç. Fenerbahçe' nin bence son yıllardaki en iyi transferi. Umarım takımdaki tembellere uyup da bozulmaz. 90. dakikada bile hala topa hamle yapıyor, ileri depar atıyordu.


Maçın teknik analizine gelince
, Fenerbahçe' nin ikinci yarıda oyunu tamamen kendi sahasında kabullense de ilk yarıdan daha derli toplu oynadığını gördük. 10 kişi kalan Fenerbahçe geriye yaslanınca rakibe daha az boş alan bıraktı ve defansta eksik adamla yakalanmadı. Gerçekten de ilginç bir takım Young Boys. Adları gibi genç oyuncuları var. Ben çok beğendim. Son derece hırslı ve baskılılar. İyi kapanıyorlar, iyi açılıyorlar. Sahayı mükemmel kullanıyorlar. Yani çağdaş, göze hoş gelen bir futbolları var. En önemli özelikleri ise kanatları iyi kullanmaları. En önemli eksiklikleri adam gibi bir forvetleri olmayışı. Maç boyu gol yollarında bunun sıkıntısını çektiler. Ancak özellikle ilk yarıda hızlı oyuncuları ile tehlikeler yarattılar. İkinci yarı ise etkin kanat organizasyonları ile sonuca gitmeye çalıştılar. Bu takımda üç oyuncu var ki bugün Fenerbahçe dahil Türkiye ligindeki her takımda ilk 11' e koyun sırıtmaz. Bunlar sağ bek Sutter ve sağ açık Degen ile orta sahanın beyni Costanzo. İnanın Fenerbahçe' nin sağ kanat oyuncularını görünce Sutter-Degen ikilisine imrendim. 3 adet direkten dönen top, Fenerbahçe adına büyük şanstı. Dediğimiz gibi, Fenerbahçe geçen sezonki Trabzonspor maçını tersten yaşadı!


Fenerbahçe' ye gelince ilk ve belki de en büyük tepkiyi Kazım' a göstermek gerekiyor.
Hala aynı disiplinsiz, düşüncesiz, vurdumduymaz ve itici Kazım! Futbol bilgisine güvendiğim Aykut Kocaman bu adamı ne hikmetse hala takımda tutuyor. Kart görmese dahi sahada varlık gösterdiği yoktu. Kazım' ın Fenerbahçe' de oynadığı yıllar boyunca üç maç üst üste iyi oynadığı maç göstermek mümkün değil. Bugün bu düzeyde profesyonel bir futbolcu böyle oyun dışı kalmaz. Bu kadar sorumsuzluk olmaz. Kazım hakkında geçen sezon çok yazdığım için tekrar etmeyeceğim. Bana kalırsa Brezilya liginde küme düşmemeye oynayan takımlar hariç hiçbir takımın oyuncusu değil. Rakip geçemiyor, orta yapamıyor, yavaş ve son derece lakayıt. Acilen takasta kullanılmalı. Zararın neresinden dönülse kardır. Bugün Fenerbahçe Kazım yüzünden Young Boys' dan 5 gol yese ve Şampiyonlar Liginden elense idi zararın boyutu ne olacaktı bir düşünmek lazım!


Fenerbahçe seyricisinin ve yönetiminin bir kötü huyu var. Birkaç sezon takımda kalan bir oyuncu sadece tek maç çok üstün bir performans gösterse onu unutamıyor. Ona bağlanıyor. Ona aşırı tolerans gösteriyor.Hele de Galatasaray maçlarında iyi oynamış ise. İşte Deivid, Kazım, Guiza, Selçuk. Bu dörtlünün Fenerbahçe' de kaldıkları süre boyunca üst üste 3 tane iyi oynadığı maç yok. Ancak ne hikmetse hala Fenerbahçe' nin içindeler. Kazım' ın yanısıra Selçuk' da son derece gereksiz bir müdahale yaptı ve penaltıya sebebiyet verdi. Galatasaray maçında attığı gol hatırlandıkça Selçuk' un bu hataları, yeteneksizlikleri tolere edilmeye devam edecek. Ne acı!


Fenerbahçe ile ilgili teknik bir analiz yaparsak, maç boyu geriye yaslanıp gol yememeye oynadılar. Atılan ilk ve ikinci goller tamamen bireysel beceriler ile geldi. Fenerbahçe bugün eksikleri, suni çim, hava sıcaklığı, hakem, Kazım, vs. tüm faktörlerin etkisi haricinde de kötü oynadı. Takımda Stoch ve Santos hariç ayağına top yakışan adam yok. Biraz da Emre. Alex hala son derece etkisiz, Gökhan yalnızları oynuyor. Takım organize olamıyor.


Son 4 haftadır tüm hazırlık karşılaşmalarına toplam 14 kişilik kadrolar ile yani dar bir rotasyon ile çıkıldı.
Haliyle futbolcularda da bir yorgunluk göze çarpıyor. Fenerbahçe' nin sakatları düzelene kadar bu yüklenme ters sonuçlara yol açabilir. Fenerbahçe' de kadro kurulurken bu tür sakatlıklar da düşünülerek alternatif genç oyuncular transfer edilmeliydi. Ancak böyle bir vizyon maalesef Fenerbahçe Yönetiminde bulunmuyor.


Fenerbahçe ile Young Boys' u karşılaştırmak doğru değil ancak bugünkü oyun itibariyle Young Boys Fenerbahçe' den daha iyi bir takım. Yani takım olmayı başarmak anlamında söylüyoruz bunu. Birebirde FB' nin çok daha iyi futbolcuları olabilir ancak önemli olan takım oyunu ve sonuçtur. Fenerbahçe' nin rövanş maçına kadar Gökhan ve Özer' i geri kazanması, yabancı santraforu takıma monte etmesi ve geleneksel Alex' li oyun sorununa bir çare bulması gerekiyor. Alex üst düzey futbol temposunu kaldıramıyor. Alex artık Avrupa maçlarında oynamamalı veya son 20 dakika oyunun gidişatına göre forma giymeli.


Fenerbahçe defansı da ayrıca tehlike sinyalleri veriyor. Bekir-Önder-Bilica-Santos dörtlüsü geriye yaslanılan maçlarda sırıtmıyorlar, ancak rakibe ileride baskı kurulması gereken iç saha maçlarında tam bir ağır çekim dörtlüsü olacaktır. Arkalarına atılan her top tehlike yaratır. Ayrıca bugün İlhan' ın da sakatlık geçirmiş olması çok garip. Bu takım 2 senedir sakatlık belasından kurtulamadı. Belki de çare başka yerlerde.


Geçen sezonki Trabzonspor maçının yıldızı nasıl ki kaleci Onur oldu, bu maçın da yıldızı Fenerbahçe' den kaleci Volkan' dı. Son bir not da transfer için. Uzağa bakmaya gerek yok; verin Deivid, Kazım ve Guiza' yı bu takıma alın Sutter, Degen ve Costanzo' yu takımın hücum performansı %30 artış gösterir. Üstelik de çok ucuzlar. Ancak dediğimiz gibi nerde yönetimde o vizyon!

Eğer iddialar doğruysa!



Hakan Bilal Kutlualp ile Fenerbahçe Yönetimi arasındaki çatışma devam ediyor. Geçtiğimiz gün Hakan Bey ortaya yenilir yutulur cinsten olmayan bir iddia attı. İddiaya göre, Fenerbahçe Sportif A.Ş. hesapları ve mali tabloları "kulübün beyanlarının aksine" Deloitte denetim firması tarafından denetlenmemişti. Yani Yönetim, Sportif A.Ş. hesaplarını Deloitte firması tarafından denetleniyor gibi göstermiş, kongre üyelerini ve kamuoyunu kandırmaya teşebbüs etmişti. Bu iddianın akabinde Fenerbahçe yöneticilerinden Murat Özaydınlı, bir basın toplantısı ile bu iddiaları yanıtlamış ve yalanlamıştı. Hakan Bilal Kutlualp ise, bu yalanlamayı sert bir dille eleştirerek, iddialarının gerçek olduğunu tekrarladı. Bir anlamda yönetime "hodri meydan" dedi. Peki ortaya koyulan bu iddiaların vehameti nedir? Eğer bu iddialar doğru ise ne olur? Bu iddialar nelere sebep olabilir?

Öncelikle, bir kuruluşun (şirket veya kar amacı gütmeyen kurum) mali tabloları o kuruluşun namusudur. Kuruluşun hazırladığı bu tablolar pek çok kesim açısından (maliyeciler, taraftarlar, kongre üyeleri, spor kamuoyu) büyük önem taşır. Mali tabloların doğru, dürüst ve tam olması gerekmektedir. Aksi halde bu tablolardan sorumlu olan kişiler, suç işlemiş olurlar. Kuruluşların mali tablolarının doğru ve gerçeği gösterir şekilde hazırlandığını bağımsız bir mekanizmanın kontrol etmesi gerekmektedir. Yani kuruluşun dışından, ondan bağımsız bir mekanizmanın bu mali tablolar ile bu tabloları oluşturan muhasebe hesaplarını denetlemesi gerekir. İşte bu mekanizma bağımsız dış denetçilerdir. Sadece Türkiye' de değil, tüm dünyada bu mekanizma geçerli ve uygun bir onaylama yolu olarak kabul edilmektedir. İşte Deloitte firması da dünyanın önde gelen uluslararası denetim firmalarından bir tanesi olarak, tüm dünyada bu hizmetleri vermektedir.

Ortaya koyulan iddialar doğru mu yanlış mı bunu bilemiyoruz. Bu konuda Hakan bey, Deloitte Türkiye üst yöneticisi Levent Yaveroğlu' nu bilgi vermeye davet ediyor. Aslında bu iddialar sadece Fenerbahçe açısından değil, Deloitte firması açısından da vahim sonuçlar doğurabilecek iddialar.

Peki bu iddialar doğru ise ne olur?

1) Fenerbahçe yönetimi kamuoyu ve özellikle de kongre üyeleri nazarında çok zor durumda kalır. Kongreye verdikleri bilgilerin yanlış olduğu ortaya çıkar. Bir anlamda ciddi bir yolsuzluktan bahsediyoruz. Bu konu Fenerbahçe yönetiminin ipini çeker.
2) Kamuoyuna hatalı bilgi verme, hele ki halka açık bir şirket açısından ciddi bir suçtur. SPK konuyu araştırmaya başlar. Bu suç, başta Başkan Yıldırım olmak üzere, tüm yöneticilerin cezalandırılmasına yol açabilir.
3) Deloitte firması bu işin içinde ise, mesleki açıdan çok zor duruma düşer. Haklarında davalar açılabilir. SPK tarafından denetim lisansları iptal edilebilir. Şirket yöneticileri adli ve idari cezalar alabilirler.
4) Fenerbahçe Sportif A.Ş' nin hesapları ve mali tabloları, bir başka denetim firması tarafından geriye dönük incelenmeye başlanabilir. SPK şirketin halka açıldığı tarihten bu güne denetlenmesini talep edilebilir.
5) Fenerbahçe kongre üyeleri bir komisyon kurarak Aziz Yıldırım döneminin tümüyle incelenmesini talep edebilirler. Bu halde, Başkan ve yönetimin bu inceleme süresince görevde kalması sakıncalı olacağından istifa etmesi istenebilir.
6) Aziz Yıldırım ve sorumlu tüm yöneticiler kongre üyeliğinden ihraç edilirler.

Peki bu iddialar doğru çıkmaz ise ne olur?


1) Hakan Bilal Kutlualp kongre üyeliğinden ihraç edilir.
2) Hakkında maddi ve manevi tazminat davaları açılır.
3) Bir daha ne söylese kamuoyu kendisine itibar etmez.
4) FB yönetimi aklanmış olur.

Şimdi sorum şu? Bu kadar vahim sonuçları olabilecek bir iddianın arkasında bu kadar şiddetli duran Kutlualp acaba doğruyu söylüyor olabilir mi?

Konuya açıklama getirmesi gereken Levent Yaveroğlu neden ortalarda gözükmüyor? (tatilde ise, neden hemen dönmüyor?)

Hakan Bey' in Bu kadar risk alması mümkün mü? İddialarını sağlam istihbarat ve kanıta dayandırıyor olabilir mi? Kendi itibarını sıfırlaması muhtemel bu iddiayı bu kadar sahiplenmesi normal midir?

Fenerbahçe mali yönetiminden sorumlu kişiler, belki de Türk spor tarihinin bu en büyük skandallarından birine imza atmış olabilirler mi? Kendim de bizzat yolsuzluklarla mücadele ede bir denetçi olarak, bu iddianın ne şekilde sonuçlanacağını merak ediyorum. Ortada bir gerçek var ki, bu iddia doğru ise Türkiye' de büyük fırtınalar kopacaktır. Bu konuda Deloitte sorumlu ortağı Levent Yaveroğlu' nun yapacağı açıklamalar büyük önem taşıyor. Konuyla ilgili gelişmeleri bekliyoruz.

22 Temmuz 2010 Perşembe

Dostluk Kupası Antrenmanı



Sarı kartların havada uçuştuğu maçta futbol adına fazla birşey yoktu. Elbette hazırlık dönemi olması ve takımların eksiklikleri göz önüne alındığında iyi futbol beklemek pek de mümkün değildi. Genel anlamda takımların gerçek güçlerini gözlemlemek mümkün olmadıysa da, geleceğe dönük bazı sinyaller verdiler.

Önce Galatasaray' a bakarsak; Geçen sezondan farklı bir görüntü vermediler. Rijkaard bu sezon da kanatları kullanmak ve isabetli direkt paslarla sonuca gitmeyi hedefliyor. Yeni transferlerden Musa, Serdar, Cana ve Mehmet Batdal' ı yakından izleme şansı bulduk. Hepsi de çalışkan ve gayretli idiler, ancak bu oyuncuların arasında sahada fark yaratan bir oyuncu yoktu. Cana Mehmet Topal veya Mustafa Sarp' tan farklı bir oyuncu değil. Sert ve savunma yönü güçlü. Ancak hücumda etkili değil. Belki değerlendirmek için erken, ancak GS' ın ihtiyacı olan orta saha oyuncusu değil gibi gözüktü. Serdar Özkan ise Beşiktaş' taki görüntüsüne paraleldi. Çok top kaybı yaptı, ancak arada rahat adam geçerek pzosiyonlar yarattı. Devamlı ilk 11 de şans bulup oynaması gerek. Belki o zaman istikrar kazanır. Mehmet Batdal ise FB defansı arasında kayboldu. Son derece ağır ve hareketsiz gözüktü. Tabi daha henüz sezon başı. Biraz daha sabırlı olmak gerekiyor.

GS' ın maç kadrosunda genç Mehmet Batdal dışında forvet yoktu. Esas sıkıntı burada. GS' ın acilen Baros' a alternatif, kaliteli bir santrafor alması gerekiyor. İkinci problemli nokta, orta saha. Oyunu iki yönlü oynayabilecek, savaşçı ve iyi top kullanan bir yabancı oyuncuya ihtiyaç var. Son olarak sol kanat problemi devam ediyor. Serkan Kurtuluş ve Hakan Balta bu görevi ancak idareten yerine getirebilir. Caner' in neden kaybedildiğini anlamak zor. Hele de sol ayaklı çizgi oyuncusu bulmak bu denli zorken. Arda' yı çok beğendim. Son derece etkili bir futbol sergiledi. Bu sene GS' ın en büyük silahı olmaya devam edecek.

Gelelim Fenerbahçe' ye;

Selçuk büyük bir sorumsuzluk yaparak kırmızı kart ile takımı 10 kişi bıraktı. Bu durum maçın 13. dakikasından itibaren FB' nin temkinli bir oyun sergilemesine neden oldu. Yani Selçuk yüzünden gerçek FB' yi izleyemedik. Ama belli ki Aykut Hoca bu sezon hücumu daha fazla düşünen, dikine oynayan ve hızlı bir Fenerbahçe tasarlamış. Maç içinde belli bölümlerde bunun sinyallerini aldık. Fenerbahçe' de yeni transferler İlhan ve Stoch' u yakından izleme fırsatı bulduk. Caner ise maçın son anlarında dahil oldu ve pek oyunun içine giremedi. Stoch FB adına en büyük kazanç. İyi taransfer. Hem koşuyor, hem de topa inanılmaz hükmediyor. Sahada son derece çabuk ve ne yaptığını bilir bir oyuncu izlenimi verdi. Tam olarak hazır olduğunda Fenerbahçe adına büyük kazanç olacak. Santos ile de iyi anlaştılar. İlhan Eker ise Fenerbahçe' nin çabuk defans adamı sorununa yönelik iyi bir çözüm gibi gözüküyor. Maçta hatasız oynadı. Ancak Bilica ile uyumlu gözükmediler. Bekir ve Önder' e göre kademeleri ve zamanlaması daha iyi. Devamlı oynarsa Lugano ile iyi bir ikili olabilirler. Özellikle de Kadıköy' de Anadolu takımları ile oynanan ve defansın ileride kurulacağı maçlarda çabukluğu ile fayda sağlar.

Fenerbahçe' de sorun her zamanki gibi sistem. Alex ile takım savunmasında bir kişi eksik kalınıyor. Diğer bir sorun da tek forvetli oyun anlayışı. Gökhan Ünal, Semih, Guiza, veya yeni transfer kim olursa fark etmeyecek; bu sistemde tek forvet büyük sıkıntı çeker. Maç boyu Gökhan Ünal, Servet ve Gökhan Zan ile boğuştu durdu. Alex' ten de yeterli destek gelmeyince, ileride kaybolup gitti. FB' nin diğer bir önemli sorunu ise sağ kanat oldu. Bekir savunmada iyi ama ofansta aksayan isimdi. Deivid ve Kazım' ın ise varlık gösteremediklerini gördük. Kumaşları kötü oyuncular ve kesinlikle Fenerbahçe' ye yedek olarak dahi yakışmıyorlar. Dia' nın transferi bu anlamda önemli.

Fenerbahçe' de Özer, Topuz, Dia, Gökhan Gönül, Lugano ve Emre' nin takıma katılması ile mücadele gücü ve hız artacaktır. Ancak halen yedek kulübesi yetersiz gözüküyor. İlk etapta Deivid, Selçuk, Guiza ve Önder' in takasta kullanılması düşünülmeli. Bu oyuncuların yerine 4 adet genç ve mücadeleci oyuncuyu kadroya acilen katmak gerekiyor.

Derbinin en güzel anı Santos' un golü oldu. Futbol vasatı geçemedi. Fenerbahçe' nin 10 kişi kalması daha baskılı ve hücuma dönük bir FB izlemeye engel oldu. Sonuçta gördük ki Galatasaray da, Fenerbahçe' de hazır değiller. Avrupa maçları kapıda ancak her iki takım da şu an form tutmaktan uzaklar. Rijkaard ve Kocaman için ciddi sorunlar olduğunu düşünüyorum. Almaları gereken çok yol var.