30 Kasım 2009 Pazartesi

Futbol ile dolu bir Pazar günü: 3 derbi arka arkaya!

Bu pazar futbol adına dolu dolu geçen bir bayram günü oldu. Artık klasik haline gelmiş üç derbiyi arka arkaya izleyebilmek her zaman nasip olacak bir futbol olayı değildir. Tam 270 dakika dolu dolu futbol. Önce Liverpool derbisinde Everton- Liverpool; arkasından Londra derbisinde Arsenal- Chelsea; en son da dünyanın gelmiş geçmiş en büyük derbisi kabul edilen "El Clasico" yani Barcelona- Real Madrid maçlarını izleme şansı buldum. Fubolseverlere büyük acılar veren Cuma günkü Galatasaray ve Cumartesi günkü Fenerbahçe maçlarından sonra resmen hayata döndüm. Daha önce de yazmıştım; Avrupa' da oynanan şeye futbol diyorsak, bizim Turkcell Super Lig' de oynanan şeye ne diyeceğiz?

İngiltere futbolu ile İspanya futbolu oldukça farklı. Ancak bazı temel özellikleri birbirine benziyor. Her üç maçta da gözlemlediğim ortak nokta, takımların mükemmel bir alan savunması yapmaları, üst düzey mücadele sergilemeleri ve topsuz oyunu inanılmaz başarı ile yerine getirmeleriydi. İngiltere futbolu daha ziyade uzun toplar ve kanat akınları ve güçlü forvet oyuncularını topla buluşturmaya dayanıyor. İspanyol futbolu ise daha kısa paslar, ortadan defansı delme stratejisi ve defansın arkasına adam kaçırmak üzerine odaklanmış. İngiliz futbolunda, bireysel beecerilerden ziyade ekip oyunu ön planda. İspanyol futbolu ise bireysel yeteneklere önem veriyor.

Liverpool rakip sahada Everton' u, Chelsea de deplasmanda Arsenal' i 2-0 yenmeyi başardı. Her iki konuk ekipte iyi kapanıp, hızlı kontra ataklarla sonuca gittiler. Liverpool' da Kuyt, Chelsea' de Ashley Cole iyi futbol sergilediler. Ashley Cole birbirinden güzel iki asist yaparken, bir bek oyuncusunun nasıl oynaması gerektiğini en güzel şekilde gösterdi. Bu iki maçtan dikkatimi çeken noktalar şunlar oldu;

* Tüm takımlar alan savunmasını başarı ile uyguluyorlar. Rakibe ileride basmak yerine, savunmayı dengeli kuruyor, kendi sahalarından itibaren pres yapıyorlar. Deliler gibi önde basmak söz konusu değil. Bu yüzden arkaya kontradan adam kaçırmak mümkün olmuyor.
* Toptan kaçan yok. Top bir oyuncunun ayağına geldiğinde, oyuncu top benden gitsin, adet yerini bulsun diye pas vermiyor. En uygun durumdaki kişiye pas veriyor. Diğer oyuncular da pas almak için devamlı hareketliler ve kendilerini gösteriyorlar. Oyuncular topsuz oyuna da en az toplu oyun kadar önem veriyorlar. Antrenmanlarda topsuz oyun üzerine çalışıldığı görülüyor.
* Takımların forvet oyuncuları gerçekten çok güçlü. Hava topu alabiliyor, ayakta top tutabiliyorlar. Bu durum, takımlarının rakip sahaya yerleşmesine imkan veriyor.
* Oyunlar son derece tempolu. Topun oyunda kaldığı süre çok yüksek.
* Kanat adamlarının (bek- açık) orta yapma becerileri çok yüksek. Maç içinde rahat 15-20 orta yapılıyor. Bunların çoğu da genellikle isabetli. Önemli pozisyonlar bu ortalar ile yakalanıyor.
* Toplu halde ileri çıkılıp, toplu halde geri dönülüyor. Ancak burada önemli olan nokta, bunun son derece hızlı yapılması. Bu ciddi bir fiziksel kondisyon gerektiriyor. Bizdeki gibi çılgınca pres yapılmadığı için, son dakikalara kadar diri kalabiliyorlar.

Gelelim El Clasico' ya. Maçın ilk yarısında Real madrid oyunu daha çok kendi yarı alanında kabullendi ve rakibinin üstüne gelmesini bekleyerek, ani kontra ataklarla sonuca gitmeyi hedefledi. Çok sıkı bir alan savunması yaparak Messi ve İniesta gibi birebir adam eksilten futbolcuları durdurmayı başardılar. Saha içi alan- adam paylaşımları son derece iyiydi. Kademeleri iyi kurdular. Barcelona bu yarı oldukça zorlandı. Hatta Ronaldo ile %100 bir gol pozisyonundan yararlanamadılar. Barcelona bu yarıda rakibini pas varyasyonları ve kanat akınları ile çözmeye çalıştı. Rakibin Ronaldo, Higuain ve Kaka gibi hızlı ve tehlikeli silahlarının pas almalarını engellemeye çalıştılar. Rakibe ileride basarak, Madrid' in oyun kurmasını engellemeye çalıştılar. Her iki takımın orta saha oyuncuları da inanılmaz mücadele ortaya koydular. Adeta bir meydan savaşı yaşandı. İlk yarı bu şekilde kontrollü ve mücadele dolu geçti (0-0).

İkinci yarıda bambaşka bir Barcelona izledik. kanatlardan özellikle Messi ve Dani Alves ile çok tehlikeli ataklar geliştirdiler. Dani Alves bir bek olarak, hayatının en iyi karşılaşmalarından birini çıkardı. İleri geri yorulmaksızın bir makine gibi çalıştı. Yine onun sağ kanattan geliştirdiği bir akında, Henry' nin yerine oyuna giren İbrahimoviç, Barcelona adına maçın tek golünü filelere gönderdi. Barcelona, Busquets' in oyundan atılması ile tam 30 dakika sahada 10 kişi mücadele etti. Real madrid' de ise çalışkan orta saha oyuncusu Diarra, 88' de kırmızı karta oyun dışı kaldı. Ronalda ikinci yarıda da neredeyse %100 lük bir kafa şutunu dışarı gönderdi. Ronaldo' nun oyundan alınması ve rakibin 10 kişi kalması ile Madrid barcelona önünde daha baskılı bir futbol sergilemeye başladı. Ancak gol noktalarında üretken değillerdi. Son 15 dakika tekrar Barcelona oyunun hakimiyetini ele geçirdi ve bildiğimiz o Barca dan görüntüler izletti. Maçı da kazanmayı bildi. Madrid' de Kaka, Barca' da Messi ve Alves maçın en iyi adamları oldular.

Bu maçta gözlemlediğim en önemli olay sahadaki üst düzey mücadele idi. Her biri kendi mevkisinde dünyanın en iyileri olan bu oyuncular canlarını dişlerine takıp mücadele ediyorlar. Her iki takımda toplamda 110 km koşu mesafeleri yakalıyor. O kadar mükemmel paslaşmalar izledik ki, neredeyse top hemen hiç saha dışına çıkmadı. Oyun hiç durmadı. Tempo olarak İngiltere' deki derbilerin de üzerine çıkıldı. Madrid' de, Barcelona' da ayağa pas ve hızlı hücum prensipleri ile oynuyorlar. Elbette dünaynın en iyi takımı olarak kabul edilen Barca, bu konuda bir adım önde. Real Madrid, yapılması gereken her şeyi yaptı ve bana göre başarılı bir maç çıkardı. Nou camp' da Barca' ya kafa tutmak kolay iş değil. Madird sergilediği kora kor mücadele ile taraftarının gönlünü mutlaka kazanmıştır.

Bu maçlar ülkemizde oynanan temposuz, pas hataları ile dolu, etkisiz ve görsel olarak da zevksiz karşılaşmalardan sonra adeta ilaç gibi geldi. Aslında ülkemizde futbol adına tartıştığımız herşey bir anda gözüme anlamsız gelmeye başladı. Yok Alex koşmuyormuş, yok GS yanlış taktikle oynuyormuş, yok Daum şöyle hocaymış, yok Beşiktaş kötü oynasa da kazanmayı biliyormuş! Avrupa düzeyinde futbol için ne sahalarımız, ne futbolcularımız ne de futbol anlayışımız yeterli değil. Bizde topu stop etmeyi bilmeyen adamlar milyon eurolar alırken, adamlarda koca maç üç tane pas hatası yapılmıyor. Bizde yıldız olduğu için koşmaması makul kabul edilen yıldızlar varken; avrupada futbol becerisi bizimkilerden kat be kat yüksek olan Messi' ler, Ronaldo' lar, Drogba' lar, Fabregas' lar eşek gibi koşuyor, deli gibi mücadele ediyor.

Biraz uzun bir yazı olduğunun farkındayım; ama bir yandan büyük keyif aldığım bir yandan da düşüncelere kapıldığım futbol dolu bu günümü ve tespitlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Futbolseverlerden tek ricam, Avrupa' da oynanan futbolu her hafta takip etmeleri. Üstelik öyle derbileri dalan değil, sıradan maçları da izlemek yeterli. İşte o zaman ülkemizin en iyi takımları olarak kabul ettiğimiz dört büyüklerin kadro yetersizlikleri, sahte yıldızları, futbol fukaralığı ve gayretsizlikleri net bir şekilde ortaya çıkacak. Bizde hala, adam büyük yıldız, oyun stili bu, tüm sistemi onun üzerine kurmak mantıklı, daha üç- beş sene oynar; koşmasa da olur diyen zihniyetler varken, Avrupa' da sergilenen futbol seviyesine ulaşmak korkarım ki mümkün değil. Olsun çok şükür, iletişim teknolojileri, Tv yayıncılığı ilerledi de kendi ligimize mahkum kalmıyoruz.

Herkesin geçmiş bayramını kutluyorum.

Hiç yorum yok: