7 Temmuz 2009 Salı

Transfer Gerçekleri

Kulüplerimiz görünen o ki dış transferde zorlanıyor. Özellikle 3 büyükler peşlerine düştükleri oyuncuları kadrolarına katmakta başarısız oluyor. Örnek olarak FB’de Paulsen, BJK’da Ferrari ransferlerini verebiliriz. Hatta yurt dışındaki Türk futbolcuları dahi (Tuncay, Hamit, Mevlüt, Halil gibi) ikna etmek mükün olmuyor. İkinci sınıf pek çok yabancı futbolcu saygın kulüp başkanlarını peşinden koşturuyor. Bu elbette tamamen yöneticilerden kaynaklanan bir hata değil. Çeşitli koşullar bu başarısızlıkta etkili oluyor. Aşağıda bu koşulların bir kısmını sıralamaya çalıştık;

- Yöneticilerin transfer için yeterli hazırlık yapmaması, planlama eksiklikleri
- Futbol menajerleri ve transfer piyasası ile etkin iş bağlantıları kuramamak
- Türkiye’nin ülke olarak futbol marka değerinin düşüklüğü
- Avrupa’nın vitrin liglerinden birine sahip olmamamız (İspanya, İngiltere, İtalya, Almanya, Fransa, Hollanda ve Portekiz ligleri gibi göz önünde olunmaması)
- Ülkemiz maç ve antrenman altyapısının bozukluğu (saha, antrenman sahaları, vb.)
- Ülkemiz futbol seyircisinin tutumu (sabırsız, memnuniyetsiz, agresif)
- Geçmiş dönemlerde ülkemizde forma giyen bazı yabancı futbolcuların yaşadıkları sorunlar ve olumsuz referansları
- Kulüplerin etkin bir futbolcu takip sistemi (scouting) kuramamış olmaları.
- Altyapıdan istikrarlı olarak dünya ligleri düzeyinde Türk futbolcusu yetişmiyor olması (dış oyuncu talebini artırıyor)
- Ülkemizin yaşam ve sosyal imkanlarının Avrupa ülkeleri ile kıyasla geride olması.

Yukarıdaki gerçekler göz önündeyken, bazı kulüp başkanları hala yabancı oyuncu sınırlamasının kaldırılmasını talep ediyorlar. Peki kaldırılsa ne olacak? Hangi dünya yıldızlarını transfer edebileceksiniz? Hangi kalburüstü oyunculara forma giydirebileceksiniz? Alt tarafı vasat bir stoper olan Ferrari ile Deniz Barış'ın biraz daha hücumu kuvvetli versiyonu olan Paulsen’e dahi forma giydirmekte güçlük çekiyorsunuz. Futbolcuları ikna edemiyorsunuz. Önlerine hak etmedikleri büyük ücretler koysanız dahi gelmek istemiyorlar. Sonuç ortada değil mi; Alex, Lincoln, Delgado gibi dünya futbolunda orta düzey futbolcuları yıldız kabul ediyor, her türlü kapsrislerini sineye çekiyoruz. Ayrıca Maldonado, Josico, Carrusca, Linderoth, Gordon, Zapo gibi oyunculara milyonlarca Euro vermek suretiyle ülkemizin parasını adeta sokağa atıyoruz.

Yıldız diye Roberto Carlos gibi 34 yaşını aşmış eski ünya yıldızlarından medet umuyoruz. Tıpkı şova dönük, üretken olmayan Arap futbol dünyası gibi. Bu tür oyuncular da zaten yıllık 4 milyon Euro’dan kapıyı açıyorlar. Örneğin Carlos'un 1 yılda aldığı ücret, Turkcell Superlig' de yer alan bir Anadolu takımının transfer bütçesinin tamamına denk. Neticede bu tür futbolculardan 4 milyon Euroluk verim alınamıyor. Zaten hem Türkiye'de hem de dünyada bu tür yaşlı yıldızları milyonlarca euro bonservis ve yıllık ücretler ödeyip transfer ederek sansasyon yaratma dönemi de çoktan kapandı. Hala bunu anlayamayan kulüp yöneticileri var. Sansasyon; genç yıldızların transferi, dünya genelinde ticari ürün satışlarında kırılan rekorlar, önde gelen spor medyasında sürekli yer alma ve uluslararası arenada sportif başarı ile sağlanıyor. Sportif başarı sağlayamayan kulüpler ne tür sansasyonel transferler yaparlarsa yapsınlar uzun süre gündemde kalamıyorlar. Başarı şart. Dünya bugün Barcelona'yı konuşuyor, onu takdir ediyor. Altyapı, oturmuş takım düzeni ve nokta transferler. İşte Barcelona'yı Barcelona yapan unsurlar. Üstelik Türkiyede ki futbol izleycisi de bazı şeylere uyanmış durumda. Artık yaşlı eski yıldızların transferleri de taraftarı memnun etmiyor. Taraftar şov değil, sahada terini son damlasına kadar akıtan takımlar izlemek istiyor. Futbol yöneticilerinin bu gerçekleri kavranması şart.
Yukarıda sıraladığımız koşulların çok önemli bir kısmı da ülkemizin sosyal, kültürel, ekonomik ve altyapısal gerçeklerinden kaynaklanıyor. Bunların kısa vadede düzelmesi zor. Ya da bir başka deyişle, yabancı futbolcuların gözündeki Türkiye ve Türk futbolu imajını değiştirmek kısa sürede mümkün değil. O zaman ne yapılabilir? Yapılması gereken basit. Ülkemizdeki futbol anlayışı, hatta mümkünse spor anlayışı değiştirilmeli. Altyapılar güçlendirilmeli. Spora ciddi yatırım yapılmalı. 70 milyonluk genç ve yetenekli böylesi bir nüfustan, futbolcu üreten dev bir fabrikaya dönüşmek gerekiyor. Dünyaya futbolcu ihraç eden bir ülke haline gelmek gerekiyor. Yabancı oyuncuların kalitesinin artırılması, kalitesiz oyunculara geçit verilmemesi gerekiyor. Kulüplerin bütçelerinin önemli bir yüzdesini altyapı yatırımlarına aktarılması zorunlu hale getirilmeli. Futbol ve diğer sporların milli eğitim politikalarına entegre edilmesi şart. Diğer bir deyişle, ülkemiz genelde spor, özelde ise bir futbol politikası oluşturmak mecburiyetinde. Tüm bunlar ise vizyon ve bütçe gerektiriyor. Önemli bir siyasi destek gerektiriyor. Esasen genç nüfusu düşündüğünüzde, bu tür bir desteğin ve çabanın, siyasi olarak geri dönüşünü tahmin etmek zor olmasa gerek. Yani herhangi bir siyasi iktidar topyekün bir futbol kalkınma hamlesi çerçevesinde, gerekli kaynağı ayırır, stratejileri doğru belirler ise futbol, ihracatımızın önemli bir kısmı haline gelebilir. Ülkemiz gençlerinde böylesi bir yatırımın gerektirdiği yetenek ve kapasitenin var olduğuna inanıyorum. Avrupa'nın Brezilyası olmak düş değil.

Bu sayede her yıl milyonlarca euroyu dış transferde sokağa atmamış veya gereksiz yere harcamamış oluruz. Üstelik ülkemizdeki işsizlik oranı düşünüldüğünde, böylesi bir futbol kalkınma hamlesinin ne derece önemli olduğu görülebilir.

Kulüp yöneticilerimize transfer ve altyapı çalışmalarında sistemli, disiplinli ve sağduyulu olmalarını; siyasetçilere ise sporu, özellikle de futbolu ülkemiz açısından önemli bir ekonomik ve sosyal unsur olarak değerlendirip, Türkiyenin futbol kapasitesi ve marka değerini artıracak gerekli stratejik adımları atmalarını tavsiye ediyoruz.
Kısa vadede ise transfer politikaları yeniden şekillendirilmeli ve mutlaka oyucu takip eden sistemler kurulmalı. Özellikle Güney Amerika ve Afrika ligleri takip edilmeli. Böylesi sistemleri kurmak ve geliştirmek yıllık 5-6 milyon Euro'ya mal olur ve bu yatırım kendisini kısa sürede amorti eder. Bu sistemleri kendi bütçeleri dahilinde başarıyla kuran Avrupa takımları var. Üstelik büyük takımlar da değiller. Ancak her sene takip edip kadroya kattıkları genç yetenekleri 1-2 sezon sonra 30-40 milyon euroya büyük takımlara satabiliyorlar. İşte Lyon örneği. İşte Sevilla, işte Zenit. Ülkemizde ise Gençlerbiriği ve Gaziantep bu tür politikaları senelerdir uygulamaya çalışıyor. Yakında Sivasspor'un da bu sistemi başarıyla oturtacağına şahit olacağız. Aykut Kocaman'ın da bu tür bir sistemi oluşturma yönünde çalışmalar yapacağına inanıyoruz.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Tahriler toreler bozuulmaz her kes hadini bilecek


Fransadan Zulfu Demir